“KASIM 2015” DEĞERLENDİRME ÖZETİ
Kasım 2015..
Önce Bir Kasım. Kritik seçim.. Allah’ın mazlum milletimize merhameti adeta. Yeni Hükümet kuruldu ardından. Seçim ve sonuçları itibari ile bakıldığında, AKPARTİ yakın geçmişin deneyimli ağabeyleri ile genç siyasileri bir araya getirdi. Bir tarafta sadece Milli Görüş kökleri ile değil, MTTB’nin efsanevi Başkanlarından döneminin Akıncı, Ülkücü ve İslamcı gençliğin ağabeylerinden, STK’nın birçoğunda kurucu, yönetici “75 yaşında bir Delikanlı” ağabeyimiz İsmail KAHRAMAN Bey. Evet, TBMM Başkanı. Adeta sigorta gibi. Diğer yanda genç bir ekonomist Bakan Berat Albayrak..
Güzel günlere ümitle bakarken maalesef çevremiz kuşatılmaya devam ediyor.
28 Şubat Sürecinde vurulduk.
PKK terörü ile terbiye edildik. Akabinde Milli İktidarlar dönemi başladı. Ergenekon Soruşturmaları gerekliydi. Ama birileri maksadını çok aştı. Türk Silahlı Kuvvetleri çok yıpratıldı. Geleneksel devlet ise ıslah yerine allak bullak edildi. Akabinde MİT’e ve Halk Bankası’na yapılan operasyonlar her şeyi net olarak ortaya çıkarttı. Tabii Milli Hükümetler sürecinde sözde İslamcı görünümlü, ama tepe kadrolarının tamamı CIA ve ABD kucağında, İngiliz ve İsrail İstihbaratı ile koordineli birileri, yöneticilerimizi de halkımızı da dindar görünümleri, salya sümük sahte gözyaşları ile aldattılar. Akabinde Emniyet teşkilatımız çok yara aldı. Tabii her ameliyat bünyeyi yoruyor aslında… Ancak, Cumhurbaşkanımızın “Milletin hakkını onlardan geri alacağım.” şeklindeki net beyanı halkı rahatlatıyor biraz.
MİT Operasyonu deyince, bunun ilk aşaması MİT’i ele geçirmek idi. İkincisi ise, Suriye’de Türkmenler başta olmak üzere muhalefete ve halka yardım götüren MİT tırlarına yapılan operasyon. İzleyince gördük ki, Jandarmaya savcılık talimat vermiş, “Önce hiçbir yere telefon açmalarına fırsat vermeden telefonlarını alın.” diye. Sonra Jandarmanın rütbeli personeli ayaklarının altında adeta çiğniyorlar MİT personelini. Terörist ve caniye yapılmaz onlara yaptıkları işlem.. Anlaşılan her şey mükemmel organize edilmiş. Birinci sınıf bir ihanet operasyonu hâsılı. Jandarma başta olmak üzere TSK’nde Paralel Yapı’nın ihanet şebekelerine henüz bir tedbir alınmadığını da açık olarak ifade ediyorum.
Yardım tırlarına yapılan operasyon neden gündeme geldi peki?
Malum sınırımızı ihlal eden bir Rus Uçağı düşürüldü havacılarımız tarafından. Bir anda dünya şaşkın, insanlarımız hala “Doğru mu yapıldı?” diye düşünüyor. İnanın özellikle Suriye ve güney sınırlarımızda çok geç kalınmış bir tepkiydi bu. Bakın Irak Türkmenleri ve Irak’taki Türkiye yanlısı Kürt ve Arap Unsurları tamamen kaybediyoruz. Suriye’de de aynı şekilde. Emperyalizm Suriye’de PYD ile Marksist ve seküler Kürtleri, istedikleri gibi yönettikleri IŞİD’i (Şaşırmayın, IŞİD petrolünü rejimle birlikte Batı Ülkeleri ve Rusya alıyor. ABD ve İngiliz Petrol Şirketleri aracılık ediyor.) ve rejimi destekliyorlar. Suriye’yi üçe bölecekler. Doğru ama Türkiye’nin desteklediği muhalif unsurlara ve Türkmenlere hayat hakkı verilmeyecek. “Çevremizle sıfır sorun” politik kalmalıydı. “Yurtta barış, Dünyada barış” gibi bizi bağlamamalıydı. Ecdad ne güzel söylemiş; “Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh.” (Tüm devletler mutluluk/kurtuluş başarısını bu ibretlik sözde bulurlar; Şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol.)
Rusya ve diğer Batı Ülkeleri yurdumuz olan Suriye’yi yağmalayıp yakarken bizim bu sessizliğimiz artık toplumda sözümüzle duruşumuzun birbirine benzemediği ile ilgili güvensizlik oluşturuyordu. Bu hal, politik acze ve Milli Pısırıklığa dönüşebilirdi. Bu yönü ile sorumluluk bilinci ile davranan makam sahiplerini kutlarım.
Rusya’dan korkmayınız. Dünyaya en ekonomik ulaşacağı coğrafya bizim kontrolümüzdedir. Dahası, ülkesinde yeni Çeçenistan’lar istemiyorsa başta Türkiye olmak üzere İslam Ülkeleri ile iyi geçinmelidir. Ülkedeki Türk nüfus azımsanmayacak kadar çoktur. Tatar Türkleri Rusya’nın göbeğinde ve bilinçli bir toplumdur. “Türkiye’nin Suriye Politikası Rus uçağını düşürerek olması gereken mihvere girecektir.” diye düşünüyorum. Diyor ya Akif; “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!”
Şunu asla unutmayın! 1000 yıllık duruşlarda zannetmeyin ki değişiklik var. Bakın Balkanlar’a, Ortadoğu, Rusya, İran, Avrupa.. Değişen ne? Çar Petro Akdeniz’e inmek istiyordu, Putin Suriye’de kıyıbaşı tutuyor. İran hep batı ile koordineli Sünni dünyayı arkadan kuşattı. Yine aynı. ABD ve İsrail yeni aktörler mi sizce? Hayır! İngiliz Gevuru’nun uzanımları. Tabii düşmanlarımız sadece yeni adlar, kadrolar, kurumlar ve silahlarla saldırıyorlar. Yoksa değişen bir şey sahiden yok. Tabii yerli işbirlikçi ve hainler de yeni şekil ve yöntemlerle saldırıyorlar.
Suriye’de ülkem daha etkin olmalı. Orada kaderini bizimle meczetmiş topluluklar ve iman kardeşlerimiz var. 100 yıl önce koparıldılar. Kanatılarak hem de… Bunu Cumhurbaşkanımız ısrarla “Birinci Dünya Savaşı devam ediyor.” diye vurguluyor. İngiliz ve Fransız iki Yahudi ülkeleri adına topraklarımızı paylaştılar ya, Fransız diplomat François Georges-Picot ve İngiliz diplomat Mark Sykes’ın kendi aralarında yaptığı gizli toplantılar ve sonrasında imzalanan Sykes-Pikot anlaşmasıyla parçalandık. Cumhurbaşkanımızın bu hassasiyeti sürdürülmeli.
Bir Tv. Kanalı “Zulüm 1938’de bitti.” demişti hatırlarsanız. “Pardon!” demekten alamıyor insan kendini. Zulüm hep vardı. Kıyamete kadar da bitmeyecek. Abdulaziz’i kim öldürttü? Abdulhamid Han’ı kim azletti? Menderes’i kim astı? Özal’ı kim zehirletti? 28 Şubat, Bölücü Terör, IŞİD, Paralel Yapı, Masonluğun binbir şekli, değiştiremediğimiz anayasa, ülkemizde her seviyede gösterilen menfi direnç kimin ya da kimlerin eseri acaba? Zalimlerin, uluslararası emperyalizmin, global ateizm ve paganizmin, küresel sermayenin eseri değil mi? Bir zamanlar Milli Görüşçü ve Yahudi Düşmanı geçinen Adnan Hoca bile kanalında İngiltere’yi aleni överken, zulüm bitti mi peki? Hayır! “Bitti!” dediğiniz için gençliğe ne Milli Sevdalarımızı ne de Milli Kinlerimizi ulaştıramıyoruz. Fosilleşmiş düşmanlık saklı tutulmalı. Kabul.. Ya bu günün ihanet şebekeleri? Bunların üzerinde kim duracak? Kılıktan kılığa giren ihaneti kim görecek ve öncesinde tedbir alacak?
Diyarbakır Baro Başkanı PKK’lı teröristlerce planlı bir şekilde katledildi. Merhum Elçi, silahlı teröre, eğitime, sağlık kuruluşlarına saldırılmasına, hendeklere, tarihe verilen zarara, Türk-Kürt kardeşliğine atılan kurşunlara karşı bir insandı. Cenazesinde maalesef PKK ve uzanımı HDP’liler vardı. Hükümet yeni dönemde çözüm için kanaat önderlerini, STK temsilcilerini ve diğer siyasi kuruluşları da muhatap kabul edeceğini ifade etmişti. Diyarbakır Baro Başkanına atılan mermi, çözümün muhtemel muhataplarına gözdağı değil mi sizce de? Cenazesinde Diyarbakır’daki zevat olmalıydı. Toplum nezdinde alan kaybeden PKK ve HDP Baro Başkanının öldürülmesi ile kendi işlediği cinayetten bile faydalanıyor. Devlet, PKK ve bölücü siyasetin kendisine gündem oluşturmasına fırsat vermemelidir. Haftalarca Sur ilçesinde teröristle çatış. Sonra terörist mafya misali, öldürdüğü şahsın cenazesinde timsah gözyaşları ile boy göstersin. Bu oyunu bozacak feraset Devlet Ricalinde olmalı. İşlediği cinayet, ihanet ve terörist faaliyetlere ek olarak, Eski Türkiye’nin ve JİTEM’in yerini bölgede beyaz Toros Arabası ile PKK aldı. Bunu halka kim gösterecek? Nasıl gösterecek?
Korku ve endişe ile devlet yönetilmez. Korkularının üzerine cesaretle gidemeyenler ne özel hayatlarında, ne sosyal hayatta ne de devleti yönetirken başarılı olamazlar. Hele de devlet asla korku ile yönetilmez. Sorumlulukla yönetilir. Sorumluluk makamı sadece Cumhurbaşkanı ve Hükümet değildir. Tüm makamların sıralı olarak sorumlulukları vardır. Diyarbakır başta olmak üzere, güneydoğu Anadolu’da başkente haberlerin doğru ve zamanında gitmediğini düşünüyorum.
Güzel günler ve güçlü yarınlar için daha çok çalışmaktan, gerektiğinde fedakârlık yapmaktan başka çaremiz yoktur. Tabii birbirimize sımsıkı tutunmaktan başka da. Yeni süreçte aktif iç ve dış politika, gelir dağılımı daha dengeli, sosyal adaletin tesis edildiği, paralel ve diğer hukuksuzlukların olmadığı, rüşvet ve iltimasın önlendiği, adalet ve liyakatin öne çıkartıldığı bir Türkiye temenni ediyorum. Tüm halkım gibi ben de seçtiklerimize, hükümetimize duacıyım. Necip Milletim ve Ümmetin Sorumluluğu hepimizin üzerinde ağır bir yüktür. Elimizi her zaman her seviyede taşın altına koymalıyız. Hep kaymak derdinde olan vitrin güzellerine ve konu mankenlerine, boş ve tıntın adamlara yeni dönemde fırsat verilmemelidir. Yeni dönem, adalet, liyakat, ehliyet, gayret, tevazu, erdem, feraset, fedakârlık ve çalışkanlıkla anılmalıdır. İman her daim kuşatıcı ve yüceltici konumunu elbette korumalıdır. İmanımızı istismar edenlere de fırsat verilmemelidir.
“Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!” demiş N. Fazıl, 1961 yılında hem de. Büyük Yürekli adamların ışık tuttuğu bu kutlu yolda Allah yar ve yardımcımız olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.