Kansız düello
Kılıçdaroğlu-Fırat düellosu kansız bitti. Her iki siyasetçi, 1.5 saat boyunca TV ekranlarında eteklerindeki taşları döktüler. Tartışmayı bir, hukukçu kimliğimle, iki sade, partisiz bir vatandaş olarak izledim. Kılıçdaroğlu isnat ve iddialarının hiç birinde beni ikna edemedi. Fırat iddialara hukuk nosyonuna sahip olmanın avantajıyla ‘yargı kararlarını göstererek’ cevap verdi. Dünyanın hiçbir yerinde, mahkemelerde aklanmış bir insana siz suçlusunuz diyemezsiniz. Fırat’ın kendini savunurken ibraz ettiği belgelerin çoğu ‘takipsizlik’ kararlarıydı. Yani geçmişte gündeme gelen iddiaların neredeyse tamamı yargı tarafından ciddi bile bulunmayarak, herhangi bir dava açılmadan kapatılmıştı. Kılıçdaroğlu, Yargı’nın kesin olarak kapattığı dosyalardaki iddiaları yeniden gündeme taşımıştı. Maksat kafa karıştırmak olunca vesikaya dayanmak hassasiyeti de ortadan kalkıyor. Daha önce yazmıştım, AKP’nin kapatılmaması halinde başka araçların devreye sokulacağını, AKP’nin mahkeme sürecini bile mumla arayacak duruma gelebileceğini, ifade etmiştim. Gelişmeler, adım, adım AKP’nin o noktaya doğru çekilmekte olduğunu gösteriyor. AKP’yi yolsuzluklarla özdeşleştirmek, imaj kaybına uğratmak için bu tür iddiaların mümkün olduğu kadar uzun süre gündemde tutulması gerekiyor. Bir iddia yalan da olsa, ne kadar uzun süre gündemde tutulursa o kadar yıpratıcı olur. Kılıçdaroğlu, Fırat’ı TV ekranlarına çekerek iddiasını daha büyük kitlelere taşıma ve dolayısıyla daha çok insanın kafasını karıştırma fırsatı buldu. İletişim stratejisi bakımından başarılı da oldu. TV çıkarken Kılıçdaroğlu’nun elinin zayıf olduğunu bilmediğini sanmıyorum. Ama hedef kafa karıştırmak olunca eldeki kartların pek fazla önemi kalmıyor. Zaten programdan sonra tarafların eski görüşlerinde ısrar etmeleri de ikna olmak veya ikna etmeye gelmediklerini, daha çok tribünleri hedef aldıklarını gösteriyor. Yolsuzluk iddiaları, Türk siyasetini tahrip açısından darbeler kadar etkili olmuştur. Birçok anlı şanlı siyasetçi çevrelerini denetleyemedikleri için silinip gitmiştir. Özal gibi son elli yılın en parlak şahsiyetlerinden biri bile, etrafını saran bu bataklık yüzünden büyük itibar kaybına uğramıştır. Siyasette muarızların yalan-yanlış iddiaları yüzünden kurban vermek de doğru değil. Çünkü muhalefetin tatmin olmayan bir karakteri vardır. Bir parti kadrosunun tamamını görevden alsanız, iktidarı devretmedikçe muhalefeti tatmin edemezsiniz. Üstelik her kurban muhalefetin iştahını daha da kabartır. İşte liderlere düşen bu yol ayrımında hem muhalefetin oyununa gelmemek, hem de imaj ve itibar kaybının önüne geçmektir. Siyasetin nereden su aldığı, yolsuzlukların hangi kara deliklerden beslendiği biliniyor. Mevzuattaki boşluklar kesesini doldurmak için tetikte bekleyen, ihale avcılarının işine yarıyor. Yasalardaki boşlukların doldurulması, yargının denetleyemediği alanların Yargı denetimine açılması, Devlet memurlarının Yargılanması ile ilgili(Özellikle yüksek bürokratların, Yargı, Üniversite, Asker, vs) düzenlemelerin gözden geçirilmesi, dokunulmazlıkların sınırlandırılması, siyaset kurumuna yönelen bu yıpratma kampanyasını tersine çevirebilir. Aksi takdirde bu kör dövüşü, tüm bir siyaset kurumunun itibarını vurduğu için, siyaset dışı odakların işine yarar.