Ahmet Varol

Ahmet Varol

Bu kriz çöküşün habercisi mi?..

Bu kriz çöküşün habercisi mi?..

İşgal devletinin istifaya zorlanan eski başbakanı Ehud Olmert’in en çok dikkat çeken itirafı Büyük İsrail Projesi’nin artık bir hayal olduğunu dile getirmesi oldu. Bu da elbette önemli ve üzerinde durulması gereken bir itiraftı. Ancak dikkatten kaçan başka önemli itirafları da oldu ki bunlardan biri de Batının artık geriye gittiğini ve bunun kendilerini de etkileyeceğini söylemesiydi. Burada Batı derken kastettiği öncelikli olarak ABD’ydi. Amerikan emperyalizmi ciddi anlamda bir geriye gidiş yaşamaktadır ki bu da ABD’nin kendisinden sonra ikinci derecede işgalci Siyonist devleti etkileyecektir. Çünkü Siyonist devlet Filistin toprakları üzerinde haçlı işgali gibi temelsiz, iğreti bir sultadır. O toprakların asıl sahipleri de haklarından vazgeçmiş değiller. Bugün Siyonist işgal devletinin orada varlığını sürdürmesi çağdaş emperyalizmin ve en başta da ABD’nin verdiği destekle mümkün olmaktadır. Bu desteğin azalmasıyla birlikte Siyonist devletin gazı da tükenmeye başlayacak. Zaten geriye giden sadece ABD değil aynı zamanda onun destek ve himayesine her zaman ihtiyaç duyan Siyonist işgal devletidir.
ABD’yi sallayan krizin artık görmezden gelinmesine imkân yok. Çünkü bu kez tüm ABD’yi tehdit eden kriz bu ülkenin kıyı bölgelerinin alışık olduğu kasırgalara benzemiyor. Bu yüzden ABD Başkanı Bush bütün gelişmiş ülkelere imdat çağrıları yaparak “biz batarsak hepiniz batarsınız, onun için yardım edin de şu kasırgayı fazla hasar vermeden atlatalım” diye sesleniyor. “Teröre karşı savaş” başlığı altında ABD sultasını güçlendirme amaçlı savaşların başlatıldığı sırada yöneltilen çağrının bir başka versiyonunu görüyoruz bu kez. O zaman Bush “ya bizden yanasınız ya da düşmanımızsınız” mesajı göndererek ilişkili olduğu ülkeleri yörüngesine oturtmaya ve kendisiyle birlikte hareket etmeye zorlama çabası yürütmüştü. Şimdi de “biz batarsak hepiniz batarsınız” tehdidinden yararlanmaya çalışıyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon da aynı tehdidi bir başka tarzda gündeme getirerek söz konusu krizin milyarlarca insan için tehlike arz ettiğini dile getirdi.
Kriz, ABD – Avrupa kapışmasını biraz daha açığa çıkarmasıyla da dikkat çekti. Almanya Maliye
Bakanı Peer Steinbrück krizden dolayı ABD’li yetkilileri suçladı ve sorumluluğun tümüyle onlara ait olduğunu dile getirdi. Onun bu eleştiriyi yaparken dikkat çektiği husus tabii ABD’nin izlediği yanlış ekonomik politika ve bu ülkedeki bankaların yüksek kazanç beklentisiyle riskli kredi işlerine girişmeleriydi. Buradaki riskle bağlantılı sömürgeci politikalara ve savaşlara dikkat çekme cesareti gösteremedi.
ABD’deki piyasalara hâkim zihniyetin az koyup çok alma alışkanlığının bu krizdeki büyük rolü elbette inkâr edilemez. Ama buraya gelinmesinin en önemli sebebinin tüm dünya üzerinde güçlü bir ABD sultası oluşturmak amacıyla planlanan savaşlar olduğu da gözlerden uzak tutulmamalı. ABD yönetimi bu savaşlar üzerine büyük hesaplar yapmıştı. Sadece siyasi saltanatını güçlendirmeyi değil ekonomik yönden de büyük kazanımlar elde etmeyi planlıyordu. Bu yüzden savaşlara basite alınamayacak fonlar ayırdı. Bu payların savaş sonrası projelerin hayata geçirilmesiyle çok kısa zamanda yerine konacağını umuyordu. Ama öyle olmadı. Tam aksine kontrolün tümüyle kaybedilmemesi için yeni ve büyük fonlar ayrıldı. Kriz de zaten orada başlamıştı. Savaş sonrası projeler için büyük hazırlıklar yapan Amerikan bankaları ve yatırım kuruluşları bu kez alternatif projeler üzerinde düşünme ihtiyacı duydu. Hesapları büyük olduğu için büyük oynadılar. Tıpkı kumarda büyük oynayanlar gibi.
Amerika’daki finans kurumlarının oyunu kaybetmeleri ülkeyi ciddi bir ekonomik krizin içine sürükledi. Şimdi Başkan Bush krizin atlatılması için kasaların, keselerin karıştırılmasını ve herkesin belli oranda katkıda bulunmasının sağlanmasını istiyor. Ama kriz acaba geçici midir? Sadece bir mortgage krizi midir yoksa Amerikalıların üçte birinin obezleşmesine sebep olan gelir kaynakları kurumaya başladığı için mi sıkıntı yaşanıyor?
Bu hadiseyle birlikte Amerika’da şimdi bir anlayış kritiği yapıldığı da gözleniyor. Birçokları “teröre karşı savaş” stratejisinden beklenen sonucun alınamadığını dile getirerek artık bunun bırakılıp gelir getiren kurumların güçlendirilmesi için çalışılması önerisinde bulunuyorlar. Yani ekonomik işgale ağırlık verilmesi. Ama bu da geriye gidişi önleyemeyecektir. Çünkü zaten global alanda güç kullanımına başvurulmasının en önemli amaçlarından biri ekonomik işgalin önündeki engelleri kaldırmaktı ve başarılı olamamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi