Yeni Anayasanın Ruhu İstiklâl Marşımız Olmalıdır
1- Tarih Tekerrür Ediyor Ama Bir Farkla
Bir asır evvel dedelerimiz bedeli hayli ağır bir İstiklâl mücadelesi verdiler. Bir asır sonra aynı İstiklâl Harbi bütün şiddetiyle devam etmektedir.
Bir asır evvel Meşrutiyet Meclisinde Rum, Ermeni vs. ekalliyet mebusları Osmanlı’ya olan kinini kusuyordu. Bugün de Millî Meclisimizde kripto Ermeni sözde vekiller Türkiye’nin aleyhine iş görmektedir.
Bir asır evvel Rus Çarlığı ve Britanya İmparatorluğu, Osmanlı’yı bölmek konusunda anlaşmışlardı. Bugün de sözde hasım özde hısım olan ABD ve Rusya Türkiye’yi parçalama gayesindeki PKK-PYD’yi açıktan destekleyerek aynı çizgiye gelmişlerdir.
Bir asır evvel Osmanlı, düvel-i muazzama denen emperyalizmanın karşısında tek başınaydı; bugün de Türkiye Batı emperyalizması ile mücadeleyi tek başına sırtlamış gözüküyor.
Tarih tekerrür ediyor.
Bir asır arayla aynı coğrafyada, aynı senaryo yeniden oynatılıyor.
Tek bir farkla… O fark şu ki, bir asır evvel Osmanlı “hasta adam”dı. Bugünün Türkiyesi ise dağılma dönemi Osmanlısından çok daha kudretli…
2- Hedefimiz Büyük Türkiye!
Parçalanmaya yüz tutmuş Koca Osmanlı bile hasta haliyle girdiği Cihan Harbindeki vuruştuğu cephelerin yarısından zaferle çıkmıştı. Bugünün Türkiyesi -irade ve kararlılık olduğu takdirde- kendine uzanan namahrem elleri kırmaya elbet muktedirdir. Bundan şüpheniz olmasın.
Bir asır evvel biz, müttefikimiz Almanya’dan gelen yetersiz mühimmat ile mücadele ederken günümüzde kendi hava, kara, deniz harp araçlarını yapma hususunda büyük mesafe kat etmiş bir Türkiye mevcuttur. Tasarlanan projeler zamanında biterse takriben on sene içerisinde Türkiye ağır silah sanayiinde sayılı ülkelerden biri haline gelecektir.
Hedefimiz ağır silahlara sahip, nükleer kudrete haiz, 100 milyon nüfuslu, Büyük Türkiye’dir.
Kendi tankını, uçağını, helikopterini yapan, uzun menzilli balistik füzeleri üretebilen bir Türkiye’ye kimse alenî yahud zımnî düşmanlık etmeye cesaret edemez. Aziz Allah’ın izniyle, Türk milletinin gayretiyle o günler uzak değildir.
3- Türkiye’de Anayasalar Dikiş Tutturamamıştır!
Böyle hassas bir süreçten geçen ülkemizin gündemini meşgul eden mevzulardan bir tanesi de yeni anayasadır.
Ne yazık ki anayasa işi biz de yap-boz tahtasına dönmüştür.
1876 “Kânûn-i Esasî”den günümüze kadar defalarca anayasa yapılmıştır. Her 25 seneye ortalama bir anayasa düşmektedir.
Her yeni gelen yönetim kötü gidişatın mes’ulü olarak mevcut anayasaları göstererek yeni bir anayasa yapmıştır. Bu büyük devlet tecrübesi olan milletimize yakışmayacak idarî, hukukî bir ciddiyetsizliktir.
Büyük devletlerin anayasası çeyrek asırda bir sil baştan değiştirilmez! Mesela ABD kurulurken kabul ettiği anayasayı birkaç küçük tanzim dışında günümüze kadar muhafaza etmiştir.
4- Anayasalar Şahısların Değil, Milletin İhtiyacına Göre Yapılır!
1960 Darbesini yapan komiteye, harekâtın CHP iktidarına yol açmaması için dâhil olan, 5 ay direndikten sonra Kemalist ekip tarafından komiteden ihraç edilip Fas’a diplomat olarak zorunlu sürgüne yollanan Dündar Taşer hatıralarında şöyle yazar:
“l960 harekâtının ertesi günü İstanbul’dan bir profesörler heyetini davet ettik. Onları hürmetle ve ayakta karşıladık. Gelir gelmez; ‘Aç olduklarını söylediler’ Biz de açtık. Ama yemeği düşünmemiştik. Hemen yemek getirttik. Yediler. Hattâ o sırada Cemal Paşa, ‘Ben de açım çocuklar!’ dedi ve onların en büyüğünün önünden artan yemeği yedi. Onlara karşı böyle bir hürmetle dolu idik. Bu, ne de olsa an’anelerimizden gelen bir şeydi. Ümeranın ulemaya hürmeti gibi idi. Türkiye’de çok şey değişmişti ama değişmeyen böyle şeyler de vardı. Yemeklerini yedikten sonra ‘Bize bir Anayasa yapın’ teklifinde bulunduk. Onlar: ‘Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz?’ diye sordular. İşte bu sual beni intihaba getirici cümle oldu. ‘Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz?’ Allah Allah benim istediğim gibi mi Anayasa olacak? Öyleyse size ne lüzum var?
Osman Gazi’nin kurduğu devlette böyle olmamıştı. O zamanın hukukçuları ve uleması ‘Kanun senin istediğindir!’ dememişlerdi. Aksine, ‘Sen şunu yapabilirsin, şunu yapamazsın; şu senin selâhiyetin dâhilindedir, şu değildir; şu senin yapmakla mükellef olduğun şeydir ve vazifendir. Şuna ise hakkın ve selâhiyetin yoktur!’ demişlerdi.”
Yukarıda nakledildiği gibi Anayasalar şahısların ihtirasına göre değil, milletin ihtiyacına göre yapılırlar. Bugüne kadar yapılan anayasaların çoğunda ihtiraslar ihtiyacın önüne geçmiştir ve böyle anayasalar millete hayır getirmemiştir.
5- Yeni Anayasanın Ruhu İstiklâl Marşımız Olmalıdır!
Merhum Muhsin Başkan, 28 Şubat sürecinde, Meclis kürsüsünde “Bu millete bir kimlik aranıyorsa İstiklâl Marşımız yeniden defalarca okunmalıdır” demişti.
Rahmetli Başkanımızın da ifade ettiği gibi İstiklâl Marşımız, Türk milletini meydana getiren bütün millî-manevî mefhumları içinde barındırır.
İstiklâl Marşımız yönü Hakk’a bakan milletimizin bütün fertlerinin üzerinde mutabık kaldığı, azamî kıymet verdiği abidevî bir hitaptır.
İstiklâl Marşımız, Türk milletinin ma’şerî vicdanının Hazret-i Âkif dedemizin kaleminden yazıya aksetmesidir.
Yapılan onca anayasanın hiçbiri milletimizin gönlünde yer edinememişken İstiklâl Marşımız, 12 Mart 1921’den beri millî hissiyatımızı temsil etmiş, millî haykırışımız olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Hür, müstakil ve nurlu bir istikbal için, Türk-İslâm medeniyetinin ihya ve inkişafı için İstiklâl mücadelesi verdiğimiz günümüzde yapılacak olan yeni anayasanın da İstiklâl Marşımızın ruhuna sahip olması ne de elzemdir.
6- İstiklâl Marşımız her 12 Mart’ta Meclisimizde Okunmalıdır!
Millî mücadelenin vermiş olduğu manevî gerilimle kaleme alınan İstiklâl Marşımız kabul edildiği tarih olan her 12 Mart’ta meclisimizde okunmalıdır!
Milletimiz ve hususen milletimizi idare eden devlet adamlarımızın İstiklâl Harbini hatırlaması için, işgal altında ecdadımızın çektiği o manevî buhranı hissedebilmesi için, milletçe zayıf düştüğümüzde, bölünüp parçalandığımızda, Rabbimizden uzaklaştığımızda emperyalizmanın ağına yeniden düşeceğimizin her daim farkına varılması için, millî marşımızda Hazret-i Âkif dedemizin işaret ettiği “Hakk’ın va’dettiği o günlerin doğması” için, İstiklâl Marşımız her 12 Mart’ta meclisimizde okunmalıdır!
Aziz Allah’ın ekberiyetini, Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselam) risaletini tasdik eden ezan-ı Muhammedî’nin “ebeden yurt semalarında inlemesi” için, Mutasavvıf İsmet Akçal’ın tarifiyle ezandaki o felah davetine icabet ettirecek, iflaha erdirecek dinin direği olan namazın kılınması, mü’minin/mü’minenin miracı olan o secdenin yapılabilmesi ve böylece “Hakk’a tapan bir millet” olup, o istiklâl’in liyakatine sahip olmamız için İstiklâl Marşımız her 12 Mart’ta meclisimizde okunmalıdır!
Şeyh Şamil’in “Allah’tan korkan düşmandan korkmaz” sözünde ifade ettiği gibi, milletçe, ümmetçe Allah’tan gayrı hiçbir şeyden korkmamamız için İstiklâl Marşımız her 12 Mart’ta meclisimizde okunmalıdır!
Bu vatanın, bu dâvânın aslî sahipleri olan, bu toprakları kanlariyle yoğurup bize vatan eyleyen, milyonlarca kefensiz yatan şehid atalarımızın ruhlarının şad olması için, o ecdadımızın uğruna şehid düştüğü Kur’ân-Vatan dâvâsını yaşamak ve yaşatmak için İstiklâl Marşımız her 12 Mart’ta meclisimizde okunmalıdır!
TBMM’yi gözünüzün önüne getirin, Devlet Başkanımızın kürsüde, hükûmetin, bütün vekillerin ve dinleyici locasında askerî erkânın ayakta, hep beraber ilk günki heyecanla İstiklâl Marşımızın tamamını okuduğunu ve basının canlı yayını ile kışladaki askerinden, mekteplerdeki talebelerine kadar bütün milletimizin, hatta Türkistan, Hindistan, Arabistan ve diğer yerlerdeki Müslüman milletlerin buna iştirak ettiğini bir düşünün. Ve yüz milyonların tek ses olduğu bu büyük temaşanın her sene devam ettiğini, her 12 Mart’ta İstiklâl Marşımızın ayakta okunup, alkışlandığını bir hayal edin. Rabbimiz bu hayırlı icraate bizim nesli lâyık eylesin inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.