Eski iki bayram yerine daha hayırlı iki bayram…
Ashabtan Enes Radıyallahü anh Hazretleri anlatıyor:
“Peygamberimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem, Mekke’den hicret edip Medine’ye geldiğinde Medinelilerin iki bayramları vardı. Medineliler, o zamana kadar bugünlerde oynayıp eğlenirlerdi.
Peygamberimiz onlara, “Bu iki günün mânâ ve ehemmiyeti nedir?” diye sordu.
Onlar, “Biz câhiliye devrinde bu iki günde oynayıp eğlenirdik” dediler.
Peygamberimiz, “Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi. Edhâ (kurban) bayramı ve fıtır (Ramazan) bayramı” buyurdu.” (Ebû Dâvud, Neseî)
Değerli okuyucular, Medinelilerin o iki eski bayramları Nevruz ve Mihricandı. Nevruz da Mihrican da İranlıların bayramıdır. Farsça “Yeni gün” demek olan Nevruz, ilkbaharın girdiği ve güneşin koç burcuna girip her tarafın yeşermeye başladığı zaman kutlanırdı. (22 Mart) Bu gün aynı zamanda güneş takvimine göre yılbaşıdır. Mihrican ise sene içinde ilkbaharın karşılığı olup sonbaharda havaların soğumaya başladığı zamandır. Mihr, hem “Güneş” hem “Eylül” demektir. Başka mânâları da var. Mihrican eylülde güneşin terazi burcuna girdiği zaman kutlanırdı. O gün, İranlıların büyük bir bayramı olup, İran sarayında çok fazla içki içilirdi. Hükümdar bile ileri derecede sarhoş olurdu.
Nevruz ve Mihrican günleri, İran’ın tesiri altında kalan yerlerde de bayram olarak kutlanıyordu. Medine’de kutlanmasının sebebi de buydu.
İslâm dini, her meselede olduğu gibi bu meselede de câhiliye âdetini kaldırmış ve Müslümanlara ilâhî kaynaklı iki bayram getirmiştir. Bu bayramların gelmesiyle bayram yapma şekli de kökten değişmiş, Müslümanların bayramları da İslâmî olmuştur.
Zamanımızda bazı belediyelerin halka verdikleri iftar yemeklerinin ardından, “Ramazan eğlenceleri” diyerek, ibâdet ayı olan Ramazan ayını “Eğlence ayı”na çevirmeleri ve halkı teravih namazı vaktinde oralarda faydasız şeylerle meşgul etmeleri ne kadar yanlış ve vebal ise bu ayın sonundaki “Ramazan bayramı”nı eğlenceye çevirmek de o derece vebaldir.
Mü’minlerin rahat ve sevinci ibâdettedir. Rabbimiz, Yunus sûresi 58. âyette, “Onlara söyle, ancak Allah’ın lütfuyla ve rahmetiyle ferahlasınlar” buyuruyor.
Nitekim Müslümanlar Rabbimizin bu âyette istediği gibi davranmakta, Ramazan ayı boyunca Allah’ın lütfuyla ibâdet edip mânevî rahmetle yıkanıp temizlenmekte, iftarla ferahlamakta, ibâdetle rahata ermekte ve Ramazan bayramına günahlardan kurtulmuş olarak kavuşup ferahlamaktadırlar.
Müslümanların bayramları da Ramazan ayı gibi ibâdetle başlamalı. Zaten öyle de oluyor. Müslümanlar bayrama o günün ilk ışıklarıyla beraber bayram namazı kılarak başlıyorlar…
Bu noktada, bazı televizyonların bayram öncesi programlarını hatırlatmak isterim. Bu kanallarda, bayramda neler yapılacağı konuşulurken şöyle deniyor: Bayram günü sabahleyin erkenden kalkılır. Tatlılar, şekerler hazır edilir. En iyi elbiseler giyilir. Büyüklerin elleri öpülür. vesâire…
Peki hani bayram namazı? Yok!.. Nerede oluyor böyle konuşmalar? Müslüman Türkiye’de… Yazık…
Ramazanla ilgili bayramın adı da gayet tabii ki “Ramazan bayramı” olur. Ama bazı mâlumlar bayram namazını bırakın, bayramın isminde bile Müslümanlarla müşterek değiller. Oruç ve bayram gibi şeylerden o kadar uzaklar ki, bu bayramın adının ne olduğunu bile gidip hocalardan sorup öğreniyorlar…
Sayın Başbakan, bayrama yakın “Bazılarının, Ramazan bayramı yerine şeker bayramı demekte ısrar ettiklerini” söyledi. Özür dilerim; bendeniz bu meseleyi geçmiş senelerde bu köşede birkaç defa yazıya döktüm. Hatta dedim ki, “Madem Ramazan bayramına şeker bayramı diyorlar, kurban bayramına da et bayramı desinler bari.”
Onlar Kurban bayramına “Et bayramı” diyecek kadar ileri gitmiyorlarsa da İslâmî câmia içinde gördüklerimizden, kurban ibâdetiyle dalga geçen, Kurban bayramına, “Kavurma bayramı” diye hakâret edecek kadar ileri giden biri var. Kurban kesilmesine, “Ben hayvanların avukatıyım” diye karşı çıkan bu zat hukukçu ise de işte böyle İslâmî meselelerde de söz söylüyor. Avukat olan eşi de kendisi gibi hukukçu. Fener Rum Patriği Bartholomeos’un fahrî hukuk danışmanı ve avukatı. Her neyse konumuz eşi değil…
Gazetelere bakarsanız, kelimeleri teker-teker, tane-tane konuşan bu zatı, İslâmî hüviyet taşıyan bir gazetede köşe yazarı olarak bulursunuz. Kurban ibâdetine düşman olmak isterseniz onun yazılarını okuyun...
Ne yapalım ki, 85 senelik Türkiye’nin birikimi işte bu!.. Ne o?.. Niye şafak attı sizde?