Büyük ve küçük mes’eleler ayrılmalı da, bunun ölçüsü ne?
Hoş fıkradır, birisi dostuna yakınır, 'Biz evde hep kavga ediyoruz. Ve sizin huzurlu yaşayışınızı imreniyorum.. Bu nasıl oluyor?..' diye.. Dostu izah eder: 'Gaayet kolay.. Biz anlaştık, büyük mes'elelerde hanım benim dediğime itiraz etmiyecek, küçük mes'elelerde de ben ona itiraz etmiyeceğim.'
‘Çok güzel..' diyecek olur ama, 'İyi de, büyük ve küçük mes'elelerin ölçüsü ne?' der..
Arkadaşı pişkindir: ‘Mesela, nükleer silahların önlenmesi, dünya barışı, çevre koruması vs.. gibi konular.. Küçük mes'elelere gelince.. Onlar da, meselâ, bulaşıkları kim yıkayacak, kürk alımında son söz kimin olacak, vs. gibi..'
Dünyada ve kendi toplumumuzda yığınla büyük ve küçük mes'eleler cereyan ediyor..
Ama sahi, bunların hangisi gerçekten büyük ve hangisi gerçekten küçük?
Mes'elere bakılan yer ve onlar karşısında durulan nokta, herkese bir ayrı ölçü verir.. Kimilerine göre, iç tartışmalar önemlidir ve kimilerince de, dış gelişme ve tartışmalar.. Şimdi burada, yığınla önemli -veya bazılarına göre önemsiz- konu arasından birkaç tanesine burada kısa-kısa değineyim de, herkes, kendi bulunduğu yere ve dünyaya bakışına göre, hangisinin çok önemli veya büyük ya da hangisinin küçük ve önemsiz olduğuna karar versin..
*EN BÜYÜK ZULÜM, ADÂLET ADINA YAPILANDIR!
2 Ekim 08 tarihli Milliyet'te yer alan bir habere göre, Bolu'da yayınlanan bir mahallî gazetede, 'öldürülen her askere karşılık 5 DTP'linin öldürülmesi' çağrısı yapılan bir yazı için, 'toplumun birbirine karşı kışkırtıldığı' suçlamasıyla açılan dâvada, mahkeme o yazıda suç unsuruna rastlamamış ve Düzce Ağır Ceza Mahkemesi 'takibsizlik' kararı vermiş!?
Sözkonusu yazıda, DTP'nin önde gelen yığınla seçkin isimleri, 'Türk, işte düşmanın..' diye açıkça hedef gösterilmiş.. 'Dağdaki teröristin peşinde koşmaktansa üç-beş mikrobu temizleyip bundan sonra ‘Bir bizden, beş sizden tamam mı, devam mı?' demek gerekir' denilmiş ve 'Bunu yapacak ve diyebilecek yurtsever unsurlar da çıkar elbet... (…) Artık kangren olmuş uzuv veya uzuvların kesilip atılma zamanı gelip geçmiştir..' diye eklenmiş..
Ağır Ceza Mahkemesi'ne yapılan itiraz dilekçesinde de belirtildiği üzere, 'İçinde açıkça infaza ve öldürmeye davet ve tahrik ifadeleri taşıyan bir yazının, … aklanmış olması kamu vicdanını ve toplumun adalet duygusunu derin biçimde yaralamıştır'; yaralamalıdır da..
Yazık ki, 'adâlet' anlayışı böyle, ülkemizde.. Temelden bozuk olan, zamanla düzelmez..
Afganistan'da da gruplar birbirleriyle savaşırken, birisi, 'karşı gruptan on kişiyi öldürenin Cennet'e gireceğine' dair acaib fetvâlar bile yayınlayınca; karşı grup da, daha etkili bir fetvâ yayınlatmıştı, büyük bir 'indirim' yaparak: 'On kişiye gerek yok, karşı taraftan bir tekini öldürmek bile Cennet'e girmek için yeterlidir!.'
Bu çılgın boğuşmaya hele de adâlet adına girişildi mi, bunun sonu gelmez.. Bunu idrak edebilecek yargıçlar kalmamış mıdır, ülkede?
*YÛSUF EL'QARDAVÎ'NİN, BU YOLCULUĞU NEREYE VARACAK?
Qatar Emiri'nin Diyanet İşl. Başdanışmanı Yûsuf el'Qardavî (Kardavî/ Karadagî), genelde, hemen her Müslüman cenahtan, 'akl-ı selîm sahibi ve insaflı bir İslâm âlimi' olarak saygı görürken, son zamanlarda akıl almaz beyanları dile getirmeye başladı..
Kardavî, Qatar'ın 'El'Cezire' televizyonunda yayınlanan bir konuşmasında, 'Ben 47 yıl önce Mısır'ı terk ederken, Mısır'da bir tek şiî bile yoktu.. Bugün ise, birçok kişinin şiî olduğu biliniyor.. Bunları kim teşvik etti? Mısır, ehl-i sünnetin aslî mihveridir..' diyor.
Mısır'da şiîlerin mikdarı konusunda kesin rakam yok.. Amerikan Dışbakanlığı'nın çeşitli ülkelerdeki 'din gözgürlüğü' konusunda yayınladığı rakamlarda, 80 milyona yaklaşan nüfusu içinde, Mısır'da, şiîleri sayısının yüzde 1'den fazla olmadığını belirtiliyor..
Enver Sedat'ın eşi Cihan Sedat ise hâtıratında (s.44-45), çocukluğunda Kahire'de 'Kerbela Faciası'nın yıldönümü olan Âşûra günleri ve hem şiî ve hem de sünnî kitlelerin katıldığı büyük mâtem törenlerinden söz etmektedir..
Kardavî, 'El'Yevm' gazetesinde ise, 'şekillenmekte olan, sadece mezhebî bir saldırı değil, siyasî bir saldırıdır.. İran, kendisini etrafına gücüyle kabul ettirmek, dayatmak istiyor. İran'ın bir büyük imparatorluk rüyasına yattığı'ndan söz etmeyi sürdürüyor, şaşırtıcı bir şekilde..
Bu tartışmaların, Irak'ın işgalinden sonra ve şiî/ sünnî gruplar arasında korkunç bir kanlı boğuşmanın tezgahlanmasından sonra gel(iştiril)mesi daha bir dikkat çekici ve elem verici..
Mısırlı yazar Fehmî Huveydî, bu durumu değerlendirirken, 'Bugün Müslüman toplumlarda birisi, kavmiyet/ nasyonalizm fikrini alevlendirmek; diğeri ise, İslâm Ümmeti'nin birliği ideali' şeklinde iki temel akım olduğunu, bu ikinci idealin, kavmiyetçi akımlarla kırılmaya çalışıldığını' belirtmekte.. Buna siz mezhebçi akımları da ekleyebilirsiniz.
Ürdün gazetesi 'Ed'Destur'da ise, Tarıq el'Beşîrî, Kardavî'nin iddiasının, Müslüman toplumlarda, 'sünnî ekseriyetle şiî azlığı karşı karşıya getirmek gibi bir faşizmle sonuçlanacağı'na dikkat çekmekte..
Lübnanlı İslâm âlimi Ali Kuranî ise, Şeyh Kardavî'nin, yıllarca ılımlı bir çizgi takib ederken bu noktaya gelmesini, 'oğlu Abdurrahman'ın mezheb değiştirip, şiî olmasına' bağlamakta.. Bu iddia, medyada yer almasına rağmen, baba- oğul tarafından yalanlanmadı..
*C. TALEBÂNÎ, İRAN SİYASETİNİ ETKİLEMEYE Mİ ÇALIŞIYOR?
Amerika'da 1 ay sonra yapılacak olan Başkanlık seçimi yaklaşırken, diplomatik buhranlar artınca, savaşçı görünümlü McCain'in, ekonomik buhranlar artınca da Barack Obama'nın kazanma şansı yükseliyor.. Ve İran, Irak, Afganistan ve Pakistan gibi Müslüman coğrafyaları gündeme gelince ise, McCain'in başkan yardımcısı adayı, Alaska eyalet valisi Sarah Palin'in koyu dindar ve savaşçı söylemleri daha bir öne çıkıyor ve etkili olacağa benziyor.. Nitekim, evvelki gece, iki başkan yard. adayının yaptıkları tv. tartışmasında, Obama'nın Başk Yard. adayı Joe Biden, Irak'dan 15 ay içinde geri çekilmekten söz edince; Palin, bunun 'yenilgiyi kabullenmek olacağını söyledi ve Biden'ı, güç duruma düşürdüğü gözlendi..
Bu hengamede, önümüzdeki günlerde İran'ı ziyaret edeceği açıklanan Irak Devlet Başkanı Celal Talebânî'nin 'El'Hayat'a verdiği mülâkatta dile getirdiği görüşler ilginç..
Talebânî, İran'ın, 'Amerikalıların Irak'da 2011 yılına kadar kalması gerektiğini anlayışla karşıladığını' ve kezâ, Ahmedinejad'ın, Amerikalılarla hiçbir önşart olmaksızın, müzakere masasında oturup, mes'eleleri hall'u fasl edebileceklerini kendisine söylediğini iddia ediyor.
Eğer bu iddia gerçek ise, B. Amerika ile diplomatik irtibatını 28 yıldır kesik olan İran'da, bir 'tabu' yıkılabilir. Çünkü, İran'da, Amerika'yla irtibatın yeniden kurulmasını istemenin Amerikan uşaklığına denk sayıldığı biliniyordu. Ancak bu iddia doğru değilse, Talebânî'nin İran iç siyasetini yönlendirmeye çalışıyor durumuna düşeceği belirtiliyor, haliyle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.