Yusuf Kaplan bir derdin inlemesiyle kıvranıyor
Yusuf Kaplan bir derdin inlemesiyle kıvranıyor.
Düşünmenin verdiği elemli doğum sancısında gibi…
Sezai Karakoç’a yakın bir haykırışla haykırıyor.
Sanki Necip Fazıl’ın gençlik hasretini yaşıyor.
“Mekke” diyor, hıçkırıyor.
Doğum sancısının başkenti. Başkentlerin anası. Oraya gitmek; oradan yeniden yola çıkmak, MEKKELEŞMEK gerekliliğini dili damağı kuruyana kadar anlatıyor.
“Medine” diyor, neşelenemiyor.
Canavarlaşmış, salyaları akan kuduz Avrupa köhnesinin, çanağını devirmek için MEDİNELEŞMEK gerektiğini nefesi tükenene kadar söylüyor...
Yolun üzerinde durulmasını, ümmüleşerek ÜMMETLEŞMEK gerekliliğinden bahsediyor.
Anlatıyor…
Her gün kiraya verdiğimiz zihnimizi kurtarmamız için kıvranıyor.
Fakat eksik bir nokta var!
Hoca bir noktayı unutuyor!
Suyun akacağı yatak niçin kuru?
Mekke’den, Medine’den akan pınar nerede?
Zemzem niçin çoraklaşan ruhumuzu doyurmuyor?
Köklerimizden yeniden yeşermemiz için neyi-kimi bekliyoruz?
Bir türlü söylemiyor.
Kaplan’ın derdinin çaresi gençlik! Ve gençliğin dinamiğine bağlı bütünleştirici hareketlilik.
Uluslararası bir gençlik teşkilatımız olmadan, İslâm coğrafyasının birbirini anlaması mümkün gözükmüyor.
Firavun’a Musa, Mısır’a Yusuf, Nemrud’un ateşine İbrahim, İnsanlığı yeniden yeşertme imanını kalbinde taşıyan Nuh olmadan/yetişmeden iki cihan güneşi sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed [sallallahu aleyhi vesellem] ravzasına varılmaz.
Öz değerlerimizin üzerinde dirilebilmemiz için, İslâm gençliğini buluşacağı bir çatı olmadan ne Mekke ne de Medine’nin yolunu bulabiliriz.
Gençliği bütünleştirmek, ümmeti birleştirmektir.
Ki, Batı’nın defolup gitmesi buna bağlıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.