Osmanlı'nın iyiliği unutulur mu?
Endülüs Emevî Devletinin yıkılması sâdece orada yaşayan Müslümanları değil, Yahûdî nüfûsu da derinden sarsmıştı. İber Yarımadasından kaçabilenler, dünyânın her bir köşesine yayıldılar. Bunlardan Güney Amerika’ya gidenlerle ilgili bir yazıda şöyle deniyordu:
“Yahûdîlerin Brezilya’ya yerleşmesi 1497 yılında Portekiz Engizisyonu’ndan kaçmalarıyla başladı. Engizisyon’dan kurtulmak için dîn değiştirip Hıristiyan olan Yahûdîler, conversos veya yeni Hıristiyanlar adıyla anılıyorlardı. Gizlice Yahûdîliğin gereklerini yerine getiren yeni Hıristiyanlar, şeker kamışı üretimi ve ticâretini geliştirerek, 16. yüzyıldan i'tibâren Brezilya ekonomisine büyük katkı sağlamaya başladılar.”
“1654 yılında Brezilya’da Hollandalılar ve Portekizliler arasında çıkan savaş, Hollandalıları etkisiz kıldı ve Portekizlilerin Yahûdîlere olan zulmü, o yıl sayıları 50.000’e varan Yahûdîlerin çoğunluğunun Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmesine sebeb oldu. Brezilya’da kalan Yahûdîlerin çoğu öldürülürken, bir kısmı dîn değiştirdi ve gizlice Yahûdî dînine bağlı kalmaya devâm etti. Portekiz zulmünden kaçan gizli Yahûdîler, ‘Kripto Yahûdîleri’ adıyla bilinir.” (Joelle PİNTO, Şalom, 02.01.08)
Kim ne derse desin, Yahûdî kavminin kendi dînine bağlılığı tartışılamaz. Her ne kadar tehlike ânında başka dînlere geçmiş görünseler bile, aslında gizlice kendi millî dînlerini sürdürürler. Nitekim, Portekiz’de zulme uğrayan Yahûdîler böyle yaptığı gibi, göçtükleri Brezilya’da zulme uğrayan Yahûdîler de aynı taktiğe başvurmuş. Şalom da yanlış bilgi verecek değil ya…
Endülüs’ten kaçan Yahûdî topluluğuna Osmanlı'nın davranışını da yine bir Yahûdî kalemden dinleyelim:
“İspanya’dan kovulan Yahûdîler, Osmanlı İmparatorluğu Sultanı II. Beyazıd tarafından her biri için tek tek para verilerek satın alınırlar. Bu, târihte ilk kez rastlanan bir olaydır. Yahûdîler Manisa, Bursa, Kırklareli, Edirne, çanakkale, Ankara gibi yerlere dağılırlar.” (Reneta Sibel Yolak, Şalom, 02.01.08)
Yazının sonu da şöyle bitiyordu:
“Tokat Yahûdîleri gibi tüm İspanya’dan kovulan Yahûdîler ve onların torunları bizler, her zaman Sultan II. Beyazıd’ı ve atalarımıza yaptığı iyilikleri asla unutmayacağız...”
Sultân Beyazıd-ı Velî, altı yüz bin civârında Endülüs Yahûdîsini kurtarmış, hattâ bayan Reneta’ya göre tek tek para vererek satın almış; sonra da Rumeli ve Anadolu’da ülkenin 46 ana merkezine yerleştirmiş. Elbette böyle bir iyiliğin unutulmaması gerekir. Mezkûr yazıdan anlaşıldığına göre, zâten onlar da unutmamışlar. O göçmen topluluğunun büyük kısmı bu topraklarda eriyerek Müslüman olmuşlar. Brezilya misâlini anlatan Pinto’nun dediği gibi, “Gizlice Yahûdîliğin gereklerini yerine getiren yeni Hıristiyanlar” ve “bir kısmı dîn değiştirdi ve gizlice Yahûdî dînine bağlı kalmaya devâm etti” versiyonları olmuş mudur acabâ? çünkü, bizde hâlen bir Sabetayist kesim hikâyeleri sürer gider de…
Türklerin Yahûdî topluluğuna kıyakları Sultân Beyazıd’la da sınırlı değildir. 2. Cihân Harbi sırasında da o şövalyeliği göstermişiz. İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e yemek veren Cumhurbaşkanı Gül bir de sürpriz yapmış. Bir basın organı yazıyor:
“Gül'ün, Peres için verdiği yemeğe davet ettiği Behiç Erkin'in yazar torunu Kıvırcık, ‘Dedemin 20 bin Yahûdî’yi trenlere bindirip Türkiye'ye nasıl kaçırdığını anlattım’ dedi.. (…) Yemekte Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi Namık Tan beni masaya götürdü. Gül de, ‘İkimizin arasına gir’ dedi. Ben Peres ile Gül'ün arasında diz çöktüm. Sonra da Gül, Peres'e, ‘Size çok kıymetli bir âilenin ferdini tanıştırıyorum’ dedi ve gerisini benim anlatmamı söyledi. (…) Kıvırcık, Paris'te Yahûdîlere pasaport sağlayıp ardından trenlere bindirerek Türkiye'ye gönderen dedesinin hikâyesini Gül'ün isteği üzerine Peres'e de anlattı.” (Ecevit Kılıç, Sabah, 03.12.07)
Cumhurbaşkanı Gül’ün dahi Sultân Beyazıd geleneğine sâhib çıkması elbette göğsümüzü kabartıyor. Yakın târihimiz içinde, Osmanlı toprağı olan Filistin’in korsan Yahûdî kavmi tarafından hîle ile ele geçirilmesi ve Anadolu’da meskûn Yahûdî gettolarının da oraya akın ederek korsan devlete kuvvet vermesi gibi sayfaların bulunması, Osmanlı'nın o kavme yaptığı iyiliklerin “unutulması” ma'nâsına gelmez herhâlde... Kötü niyetli sû-i zan sâhiblerini uyarmak vazîfemizdir!