Ballı takımla, balsız takım...
Beşiktaş, bu Fenerbahçe’yi kalesine gönderdiği beş gollük şut ve devre biterken attığı gole rağmen son saniye elinden kaçırdı. Kaç aydır yazıp söylüyorum; Fenerbahçe dökülür, rakip karşısında çaresiz kalır ama bir pozisyon olur biri vurur gol olur ve istediğini kapar diye... Bu defa da kaleci Fabri ile Marcelo ortak yapımı ile hem de dokuz kişi kalmasına rağmen puanı kapıp, en azından lig sonuna kadar ikincilik iddiasına sımsıkı sarıldı.
Futbol gerçekten en cilveli spor branşı. Bunu bu sütunlarda çok yazdım. Hatta top dört köşe olsaydı, hemen hemen her maçın sonucu kendi kendini belli ederdi. Ama öyle değil işte. Fenerbahçe kalecisi Volkan üç net gollük topu çelerek takımı oyunda tuttu. Haa maç içinde ve sonrasında yaptıkları mı? Eh onlar zaten bu futbolcunun tiryakisi olduğu işler.
Şenol hoca Atiba›nın yokluğunda Tolgay›ı o göreve sürerek doğru yapmıştı sanki. Ama yine Oğuzhan ön libero ortağı idi. Yani rakip her an orta alandan kontraya iyi çıkabilseydi Beşiktaş kalesi rahatsız olurdu. Ama Fenerbahçe’de öyle bir özellik yoktu. Talisca şişti, Aboubakar ikinci devre ile birlikte ayağını kaldıramaz hale geldi. Babel ve Quaresma ise diri idiler. Gökhan Gönül ve Adriano ve savunma göbeği de görevinden düşmedi. Hatta öylesine ki, ne Van Persie, ne de Sow topla doğru dürüst buluşamadılar. Bunda öndekilerin eksikliği olduğu kadar bu ikilinin araştırmacılıktan yoksun oluşları da Beşiktaş savunmasını rahatlattı.
Advocaat acaba neden İsmail’den bir sağ bek icat etmeye kalkışmıştı? Van Persie’ye nasıl olur da 74 dakika dayanabilirdi? Neustatter’in yerine ikinci yarı ile birlikte Salih’in girişi maçı döndürme adına atılmış bir adım idi ama bu genç maç kabiliyeti eksikliği yüzünden sadece faul yapabildi. Emenike ise maça çok geç geldi. Oysa Fenerbahçe’de rakibin üzerine dikine deparla gidecek adam hiç yoktu. Şenol hoca Tolgay›ı zorunlu olarak kenara alırken gene Gökhan İnler’i kulübede unuttu. Aboubakar- Cenk değişikliği de bence en azından 60. dakikada olmalıydı. Talisca rakip içine korkuydu, tamam da ama uzun süre hem Quaresma, hem de Babel onunla iş birliği yapmayı boşuna boşuna beklediler.
Sonuçta bir kaza golü ile maç berabere bitti. Şimdi kafasını kaşıyan düne kadar Atiba›yı tek başına bırakarak rakiplere cesaret verip puan kaybeden Beşiktaş oldu. Fenerbahçe ise fikstüre bakarsak 3.lüğü garantiledi de, ikincilik için umutlarını sanki dağın ardına attı. Ne demişler; hayatta şansın olmazsa bir yerlerden vurulursun. Ama şansın varsa, ne kadar yanlış yaparsan yap, lokumu yersin...
Maçın hakemi mi? Çok fazla üzerine gidilmesin diye vaziyeti idare etmeye çalıştı. Ama sonlarda baktık ki Fenerbahçe maçı verdi, iki sarıdan tuttu iki kırmızı çıkardı. Bence en dikkat çekici kararı, Hasan Ali ile Babel arasındaki muhabbete devam demesi idi. Bu pozisyonda bir endirekt vuruş çalmalıydı. Çünkü Hasan Ali vücudunu öne atarak engellemeye çalışmıştı rakibini... Yani penaltı yok idi...
Dokuz kişi ile maçı berabere bitiren Fenerbahçe’nin golüne ne denebilirdi. Kaleci Fabri topa çıkıyor... Bu durumlarda kaleci önünde kim varsa, hatta kendi takım arkadaşları bile olsa, herkesi ezer geçer ve yumruğunu atar. Ama Fabri topu tutmaya çalıştı. Bu arada Emenike topla hiç ilgisi olmadan Fabri’ye koştu. Ve ona çarptı. Kaleci bu çarpma sonucunda yarım daire döndü ve topu tutmaya çalışma yanlışı da böylece cezalandırılmıştı oldu. Gol fauldü. Ama maçın hakemi tam bir idare-i maslahatçılık yaparak santraya koştu ve böylece ne şiş yandı, ne de kebap onun için...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.