Bu ne hiddet, bu ne celal?
Öfkeyle ve yüksek sesle konuşmak, kaşları çatarak bakmak, son söz olarak teşekkür ederken bile kükremek, insanı daha haklı konuma oturtmaz.
Orgeneral Başbuğ'un bunu gayet iyi bildiğinden eminim.
Daha doğrusu bildiğini tahmin ediyorum, bilmemesine ihtimal veremiyorum ama geçen günkü basın toplantısında bilmiyormuş, unutmuş gibi davrandı.
Genelkurmay Başkanı çok sert konuştu demek, durumu izah etmez.
Çok çok sert konuştu.
Çok plas plas plas...
Hâlbuki çokun plası değil, klâsı önemli.
* * *
Öyle öfkeliydi ki, ekranda gördüğüm anda, elimde çay bardağı, ayakta kalakaldım.
Bir yerden "Ceddin ceden, neslin baban" diye Mehter Marşı başlayacak, "Yine de şahlanıyor amman kolbaşının kır atı" peşinden gelecek diye bekledim.
Neden olmasın? Pekâlâ çalınabilirdi.
Önce fonda başlar, sonra yavaş yavaş yükselir, havaya hava katardı.
Toplantının anlamını ve etkisini büyütürdü.
"Ey şanlı ordu, ey şanlı asker..."
* * *
Toplantı sırasında Orgeneral Başbuğ'un yanında kuvvet komutanları bulunuyordu.
Bunun da özel bir anlamı olsa gerek.
Karşı tarafta ise gazeteciler, televizyoncular.
Arada mesafe bulunması, bana biraz yürek ferahlatıcı geldi.
Her an yahut özellikle toplantıyı bitirirken, karşısındaki muhabirlerin yüzüne tükürecek hissini, konuşma boyunca hiç kaybetmedim.
Benimki, vahim bir vehim tabii...
Peki, ya Paşa'nınki?
* * *
Eleştirileri saldırı gibi algılamak...
Sorulan soruları hakaret olarak görmek...
Özgür basının haber yapmasını düşmanlık şeklinde nitelemek...
Karanlıkta kalan konular için açıklama bekleyenleri, terör örgütüyle işbirliği içinde ilan etmek...
Aktütün olayının esasıyla değil, tali taraflarıyla meşgul olmak...
Yani açıklama bekleyenleri ihanetle suçlamak ve bilginin kim tarafından sızdırıldığı üzerinde durmak...
Görünen manzara budur.
Üstünde öfke ve hiddet, fonda ise olmayan fakat beklentisi içine girilen mehter...
* * *
Gene aynı tekerlemeye gelip dayanıyoruz:
"Malkara Keşan / Hoppala paşam / Olmadı baştan / Hop bir ki üç dört..."
Hep buraya gelip toslamamız garip kaçıyor. İkide bir bununla mı sayışacağız? Biz ne zaman portakalı soydum, başucuma koydum diyeceğiz?
* * *
Google üzerinden "Olmadı paşam" araması yapın, karşınıza tam 322 bin tane dosya çıkacaktır. Ertuğrul Özkök'ten Altemur Kılıç'a, Vehbi Vakkasoğlu'ndan Şamil Tayyar'a... Hürriyet'ten Zaman'a, mahalli gazetelerden Yeni Şafak'a kadar yüz binlerce "olmadı paşam" yazısı göreceksiniz zaman içinde yazılmış. Kiminde golf konusu, kiminde başka konular.
Ben sıkıldım bu işten. Bu kadarı fazla artık!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.