Frankfurt'ta görünmek

Frankfurt'ta görünmek

Frankfurt Kitap Fuarı bu yıl kuruluşunun 60. yılını devirmiş bulunuyor. 1949 yılından beri düzenlenmekte olan fuar dünyada kitapla, edebiyat, sanat ve bilimle ilgili dünyadaki her türlü kültürel üretim ile küresel iletişim ve alış-verişin de odağı olma işlevini yüklenmiş bulunuyor.

Fuara her yıl 100'den fazla ülke 7000'den fazla yayıncısıyla katılıyor. Katılan yayıncılar sadece ürünlerini sergilemiyor, aynı zamanda uluslar arası hedef partner yayıncı, yazar, çevirmen veya müellifleriyle bir araya gelip onlarla yeni üretim ve anlaşmaların zeminini arıyorlar. Yanısıra fuar süresi boyunca birçok söyleşi, panel, açık oturum, sergi, kitap okuma ve benzer etkinlikler düzenleniyor. Bu tarz etkinlikler bir hafta içinde 4000'i buluyor. Bu yıl hem görsel hem yazılı medyaya fuar hakkında çok daha fazla haber, izlenim-köşe yazısı yansıdı. Sebebi bu yıl fuarın onur konuğu olarak Türkiye'nin seçilmiş olmasından dolayı Kültür Bakanlığının girişim ve desteğiyle yüzlerce yayıncı, yazar, şair, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, kültür insanının katılımının sağlanmış olması. Bir hafta süren fuar süresince her gün Türkiye'den onlarca kültür ve edebiyat insanı Frankfurt'a intikal etti, programda kendilerine tahsis edilen faaliyetlerini yapıp geri döndüler.

Ben de Prof. Hüseyin Atay, Bobby S. Sayyid, Dr. Necdet Subaşı ve Alparslan Durmuş'un katılımıyla gerçekleşen "Türkiye İslam'ı: bir Fark var mı?" başlıklı bir panelin hem moderatörlüğünü yürütmek hem de konuşmamı yapmak üzere hazır bulundum.

Rasim Özdenören'in de dün bahsettiği gibi etkinlikler o kadar çok ki, hiç kimsenin bütün bu etkinlikler arasından bir kaçından fazlasını izlemesi mümkün olmuyor. Bir saatlik bir oturumda 6 kişinin Türkiye'nin veya dünyanın "çok ağır mevzularında" derinlikli bir tartışma yürütmesi pratikte zaten mümkün olmuyor. Sadece Türklerin katılımıyla gerçekleşen faaliyetlerin programı 230 sayfalık bir kitap oluşturuyor. Amansız bir zamanla yarış içinde gerçekleşen bu programlarda "meramını anlatmak" gibi bir derdi olanın bulacağı bir şey yok.

Frankfurt'a gidip Frankfurt'u görmemek, fuarına katılıp fuarı hiç görmemek bile mümkündür. Katılanlardan beklenen görmek değil, görünmektir çünkü. Yine de bu tür faaliyetler, yani "bu fuarda görünmek" çok önemli sayılıyor. Benim de kafayı taktığım nokta bu oldu.

Frankfurt Kitap Fuarı, aslında fuarcılık anlayışının kitap ve kültür alanına yansımasının çok ilginç bir sonucunu yansıtıyor. Burası kitap ile okuyucusunun buluştuğu bir zeminden ziyade yayıncıların birbirleriyle buluşup yeni üretimler için "piyasa arayışları" yaptıkları bir yerdir. Özellikle onbinlerce kitap yayınlamış dünyaca ünlü yayınevlerinin stantlarında telif görüşmeleri yapmak üzere stantlara kurulmuş masalarda "vakti nakde çevirmek" üzere ayarlanmış bir mesai anlayışıyla harıl harıl görüşmeler yapan temsilcilerin manzaraları görülmeye değer. Bu görüşmeler esnasında kitabın basit bir metaya indirgenmiş olduğuna dair bir sıkıntı duymamanız mümkün değil. Kitap veya kültürün bu düzeyde sadece pazarlaması yapılan bir "ürün" olarak görüldüğünü hissediyorsunuz. Kuşkusuz yine de kitaba başka türlü bakan insanlara da kapalı değildir bu alan.

Kendisini dinleyen en fazla on-yirmi kişiye hitap etme fırsatı bulan yazarların bu kitap-kültür âleminde bu kadarlık bir görüntü fırsatı yakalamış olmaları, söylediklerini duyurmak veya orada mesajlarını biraz daha anlaşılır kılmak gibi bir sonuç vermiyordur (herhalde). Olsa olsa, bu vakit-nakit-hız-kapitalizm dünyasında galiba sadece göze hitap eden bir "poz" vermiş oluyorlar. Postmodern dünyanın imaja dayalı tabiatına son derece uygun bir durum.

Burada görüntünün ötesinde söylenenlerin içeriğinin bir anlamının olması pratik olarak fazla mümkün olmuyor. Zaten fuarcılık anlayışında, Türkiye'nin onur konuğu olarak "bütün renkleriyle Türkiye" şeklindeki katılım sloganında ifade edildiği gibi, bütün renklerin bir anlamdan ziyade bir cümbüş oluşturmak üzere buluşması sözkonusudur. Bu buluşmanın anlamsız olduğunu düşünmüyorum. Bütün farklarına rağmen bu devasa fuar ortamına gelen insanlar bir defalığına da olsa bu renk cümbüşüne, birbirlerine pek hayırhah bakmamayı sürdürseler de, kaçınılmaz olarak katılıyorlar.

Frankfurt Kitap Fuarına bu yıl daha fazla katılımının olmasının Türkiye'deki kitap kültür ortamı üzerinde gelecekte çok ilginç sonuçları olacağını kestirmek şimdiden mümkün. Bundan sonra Türk yayıncıların çok önemli bir uluslar arası ufuk kazanmış olmanın sonuçlarını, yayınlarına, "ürünlerine" daha fazla yansıtacaklarını bekleyebiliriz.

Dünyada Türk edebiyat ve kültür dünyasının şu ana kadar çok az izlenmiş olduğu açıktır. Dünyanın her dilinden Türkçeye çok sayıda çeviri yapıldığı halde Türkçeden başka dillere yapılan çeviri sayısı kıyaslanamayacak kadar azdır. Bunda dünyanın ilgisizliğinden çok daha önce eleştirilmesi gereken Türk kültür dünyasının kendini dış dünyalara ifade etme konusunda pratikte sergilemiş olduğu isteksizlik veya pasiflik olsa gerek. Bu yılki fuara sağlanan yayıncı ve yazar katılımının Türk yayıncılarına bu konuda da yeni ufuklar kazandıracağından kuşku yok.

Bu açılıma öncülük ettiği için Kültür bakanlığını ve bu organizasyonu gerçekleştiren bütün yetkilileri tebrik etmek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi