Balkan Sempozyumu
Geçtiğimiz hafta boyunca yazdığımız yazılarda Katar’daki Altıncı Kudüs Konferansı’ndan birtakım notlar aktarmıştık. Bu hafta da yine bir uluslararası toplantı münasebetiyle Balkanlardan söz etmek istiyoruz.
Geçtiğimiz hafta sonunda IHH’nın organizasyonuyla İstanbul’da “Balkanlarda Gelecek Tasavvuru” adıyla bir sempozyum düzenlendi. Balkanlar geniş bir alan olduğundan ve orada kendilerine gelecek hazırlamaya çalışan önemli Müslüman topluluklar bulunduğundan konuyu bir yazıya sığdıracak kadar özetlemeyi uygun görmedim.
Sempozyum hakkında gazetemizde kapsamlı haberler yayınlandı ve konuşmalardan muhtelif notlar aktarıldı. Ama bizim yazılarımız sadece sempozyumda yapılan konuşmalardan aldığımız notlardan ibaret olmayacak. Bilvesile kendi değerlendirmelerimizi, intibalarımızı ve müşahedelerimizi de aktarmaya çalışacağız. O sebeple bu haftaki yazılarımızın tümü Balkanların genel durumu ve bu bölgedeki Müslümanlar hakkında olacaktır.
Öncelikle şunu ifade edelim ki sempozyum için kullanılan başlık gerçekten anlamlıydı. Amerikan emperyalizminin çöküşe geçmesiyle birlikte dünya yeni bir süreç içine girdi. Bu da toplumların yeni gelecek tasavvurları geliştirme ihtiyaçlarının biraz daha belirgin bir şekilde kendini hissettirmesine vesile oldu. Yani ABD’nin sömürgeci, saldırgan ve global kuşatmaya dayanan stratejileri aynı zamanda ülkelerin ve toplumların geleceklerini esir almış gibiydi. Birçoklarının düşünce yapıları bile Amerikan kuşatmacılığının esareti altındaydı. Çoğunun hâlâ bu esaretten kendilerini kurtaramadığı müşahede ediliyor. Ama Amerikan emperyalizminin çöküşe geçmesi en azından ufukta bir ışık belirmesine vesile oldu. Fertler ve toplumlar da bu ışıktan yararlanarak bir gelecek tasavvuru geliştirme ihtiyacı duydu. Fakat devlet yönetimlerinin henüz şüpheci bir tutum içinde olduklarını; “bu canavar yerinden kalkar mı?” tereddüdüyle ve “ya kalkarsa!” endişesine dayalı bir ihtiyat politikasıyla hareket ettiklerini görüyoruz. Bununla birlikte bu endişeyi üzerlerinden atmış ve canavarı tekmelemeye başlamış olanlar da yok değil.
IHH’nın gayretlerini takdir etmemek mümkün değil. Faaliyetlerini oldukça geniş bir çerçevede ve alanda yürütüyor. Balkanlardaki Müslümanların seslerini duyurmak, sorunlarını dillendirmek ve özellikle de onlar için bir gelecek tasavvuru geliştirmek amacıyla IHH’nın öncülük etmesini anlamlı buluyorum. Çünkü IHH bir ortak paydadır. Bu vasfını çok farklı kesimlerin seslerini sempozyuma taşımak, farklı akımların formüllerini gündeme getirmelerine fırsat tanımak suretiyle de gösterdi.
Dünyanın yeni bir yapılanma sürecine girdiği bu dönemde Balkanlarda da doğal olarak bir yeniden yapılanma hareketinin başladığı görülüyor. Fakat her ne kadar karşı karşıya olduğu ekonomik kriz sebebiyle çöküş merhalesine geçtiği müşahede edilse de ABD’nin Balkanlarla ilgili hesaplarından vazgeçme niyetinde olmadığı, bilakis bu bölgeye geçmiştekinden daha fazla önem verdiği görülüyor. Öte yandan AB’nin bölgeyi kendine ait ama yeterince entegre edilmemiş olarak gördüğü anlaşılıyor. Bölge aynı zamanda Türkiye ile AB, bu vesileyle Hıristiyan âlemiyle İslâm âlemi arasında bir köprü özelliği taşıyor. Bütün bu vasıflarından ve daha başka özelliklerinden dolayı Balkanlar stratejik öneme sahip bölgedir. Ondan dolayı Balkanlar çağın etkin güçlerinin kolay kolay ellerini çekmedikleri bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünyadaki yeni yapılanma döneminde bölgesel güç merkezlerinin oluşmaya başladığı görülüyor. Bu konuda Türkiye’nin de bir bölgesel güç merkezi olması için muhtelif avantajları var. Balkanlarla arasındaki ilişkiyi iyi değerlendirmesi de bu konuda kendisine önemli avantajlar kazandıracaktır. Ancak özellikle Balkan ülkelerindeki Müslüman toplumlarla ilişkilerin güçlendirilmesinde değerlendirilmesi gereken en önemli bağ ve ortak değer İslâmî kimliktir. Nitekim bu husus sempozyuma katılan birçok konuşmacı tarafından da dile getirildi. Balkanlardaki Müslüman toplumların Türkiye’den bu konuda önemli beklentileri olduğu da yine konuşmalarda sıkça tekrar edilen hususlardandı.
IHH’nın organize ettiği Balkan Sempozyumu bizim çok kıymetli dostlarımızla bir araya gelmemize vesile olduğu için özel anlamda da bir önem arz ediyordu.
Daha önce muhtelif vesilelerle ziyaret ettiğimiz, bu ziyaretlerde kazandığımız kıymetli dostlarımız vasıtasıyla ilişkilerimizi sürdürdüğümüz Balkanlar hakkında, sempozyumda yapılan konuşmalardan aldığımız notlardan da yararlanarak, yarından itibaren inşallah ülkeleri ayrı ayrı ele alarak tahliller yapmaya çalışacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.