Ekran sosyologları
Bekir Coşkun'a katılıyorum.. Hem kendi kafası karışık, hem ekran sosyologlarının..
Artık şu "aydın" sınıfının kendisini tartışmalıyız..
Piyanist, şarkıcı, tiyatrocu, gazeteci, şu, bu, aydın olmak için yeterli mi?
Mesela Safiye- Faik ikilisini aydın sınıfına katabilir miyiz?
Aydın sayılmaları için, "Kardeş, irtica aldı başını gidiyor" demeleri yeterli mi?
Safiye-Faik'in toplumu Bekir Coşkun'dan daha iyi okuduklarını sanıyorum.
Köşe'leri yoksa, bu onların suçu mu?
Yani aydın olmak ve olmamak arasında ince bir çizgi mi var?
Bu adamlara inansaydık, her kış ülkeye komünizm, her bahar şeriat gelecekti.
1980'den bu yana bakın neler demişler?
"Türkiye İran olur mu?"
Olmadı.
"Türkiye Cezayir olur mu?"
O da Olmadı..
"Türkiye Malezya olur mu?"
O da yemedi.
Şimdi "Türkiye Pakistan olacak mı?"
Sırada hangi ülke var, Allah bilir..
* * *
Eskiden daha esaslı tartışmalar yapılırdı..
Bir anlama, tanıma çabası vardı..
Şerif Mardin "Din ve İdeoloji'yi 1983'te yayımlamış.
"Türkiye'de Modernleşme, Din ve Parti Politikası'nı 1985'de yayımlamış Ali Yaşar Sarıbay..
Ahmet Yücekök'ün, Yüz Soruda Türkiyede Din ve Siyaset'i 1983'de basılmış.
Emre Kongar'ın "Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği" 1981'de neşredilmiş.
1980'lerde Nur Vergin, Binnaz Toprak, derken Nilüfer Göle katılmış kervana..
Fulya Atacan'ın Sosyal Değişme ve Tarikat: Cerrahiler kitabı 1990'da çıkmış.
Deniz Kandiyoti ve Ayşe Saktanber'in hazırladığı "Kültür Fragmanları" başlıklı araştırmaları da eklemeliyim.. Ve daha niceleri..
* * *
Tarih alanında da önemli çalışmalar yapıldı.
En başta Mete Tunçay'ı, Cemil Koçak'ı anmalıyım.
Bildirilen tarih'e nasıl bakmamız gerektiğini öğrendik.
Bakış açılarımız zenginleşti.
Sosyologlarımız toplumsal-siyasal olguları belirli paradigmalarla açıklamaya çalıştılar..
"çevre-Merkez" ikilisi (Şerif Mardin), "Doğucu, İslamcı halk cephesi-Batıcı, Laik bürokratik gelenek cephesi" zıtlığı (İdris Küçükömer), "İlerici-devrimci, Gelenekçi-liberal" ayrımı (Mustafa Akdağ), "Devletçi-Seçkinci, Gelenekçi-Liberal" modeli (Emre Kongar), vs.
Sayın abiler dünya değişti..
Bakın medya şerifleri, YöK Başkanı'nı bile ne biçim infaz ettiler:
"Vay anasını! Adam Nakşiliği araştırtmış yaa"
* * *
Ekran sosyologları dünyayı Nişantaşı'ndan ibaret sanıyorlar..
Toplumun içinde zaten varolan olgularla karşılaştıklarında, bu olgular aydan ithal edilmiş gibi davranıyorlar.
Bu karşılaşma her nedense iktidarlar el değiştirdiğinde gerçekleşiyor.. Burada sözü Şerif Mardin'e bırakalım:
"Toplumun sorunları, hiçbir yerde entelektüel seviyede vazedilmiş soyut problemler olarak ortaya çıkmaz. Halk bu sorunları ihtiyaçlarının tatmini olarak görür. Türk aydınları bu hakikatlerden hareket etmedikçe bir taraftan toplumdan uzaklıklarını sürdürecekler, diğer taraftan da süprizlerle karşılaşmaya devam edeceklerdir. (Din ve İdeoloji)
Şimdi şu ekran sosyologlarına bakın..
Zır cahil adamların ağzından çıkacak laflar bunların ağızlarında..
O, uygarlık abidesiymiş gibi şişinip duran baylar, bayanlar..
Hani o, "Ben de insan haklarından yanayım, ama kurallar var, uyacaksınız. Benim ne düşündüğüm önemli değil" gibisinden kıvırmalar, kuzu çevirmeler..
Aydın havalarında oynamalar filan..
Sağduyu gitti, paranoya geldi. Bilim gitti, film geldi.
Kutsal Kase Efsanesi çöpe mi gidecek?
Kutsal Kase efsanesiyle ilişkilendirilen Rosslyn Şapeli'ni hatırladınız mı? çok satan romanlara, gişe hasılatı kıran filmlere konu olmuştu.
Şapel, Masonların baba ocağı İskoçya'nın Edinburg şehrindeki Rosslyn Şatosu'nda. Kutsal Kase, Tapınak Şövalyeleri, Rosslyn Şapeli ve Masonlar arasında hep ilinti kurulur. 'Hür Masonlar'ın dergisi Tesviye'nin son sayısında İskoçya Büyük Locası Müzesi ve Kütüphanesi'nin müdürü Robert Cooper'le bir söyleşi vardı. Arşiv belgelerine dayanarak "Rosslyn Hoax?" (Rosslyn aldatmaca mı?) diye bir kitap yayımlamış. "Rosslyn'le işletiliyor muyuz?" diye okuyabiliriz. Cooper'a göre bir komplo teorisi daha çöpe atılacak. Zaten gerçekle karşılaşan komploların ömrü biter. çok azı varlığını sürdürür. Benim ilgimi çeken, Cooper'ın Mason Kütüphanesi'ndeki dökümanlardan yararlanmak için hiçbir araştırmacının başvurmadığını söylemesiydi..
Bakın neler diyor Cooper efendi:
"Bu dokümanlar modern Masonluğu ve modern Masonlukla St. Clair Ailesi, Rossyln Şapeli ve Tapınak Şövalyeleri gibi, ilgili tüm konuları anlayabilmek için çok önemli. Yazarların bu belgelerle ilgili detayları tartışıp da neden bu belgelere bakmadıkları gerçekten büyük bir muamma.."
ülkemizde de pek çok konu hakkında birinci elden kaynaklar yerine efsanelere, dedikodulara, palavralara kulak astığımız bir gerçek. Mason arşivlerinin kamuya açılması "esrar perdesi"ni bir nebze de olsa aralıyor. Bir husus daha var. 'Hür Masonlar'ın baba ocağı Anglo-Sakson ülkelerde Mason nüfusu hem yaşlanıp, hem sayısı azalırken Türkiye'de neden tersi bir durum yaşanıyor? Onu da yarın okuyun.
Süvari'nin kusurunu buldular
Demokrat Parti'liler olağan kongreye kadar süvarisini seçti. Kırat'ın yeni süvarisi Süleyman Soylu. Hayırlı, uğurlu olsun. Soylu, epeydir yorgun, hırçın ve asabi olan Kırat'ı yarışa hazırlayacabilecek mi, göreceğiz. Ne varki, Soylu'nun iyi bir süvari olup olmadığı tartışılmıyor. Ya neyi tartışılıyor? Sanki bir suçmuş, eksiklikmiş gibi, Soylu'nun eşinin başörtülü olup olmadığı tartışılıyor. Bazı adamların işleri güçleri yok, 'Gönüllü Başörtüsü Zaptiyeliği' yapıyorlar. Hadi utanmıyorsunuz, onu anladık. Bıkmadınız mı, yorulmadınız mı?