BOP’ta cemaat hamlesi
Dün gelen haberler arasında Gülen Cemaati ile yakından bağlantılı olduğu bilinen eğitim kuruluşunun Kuzey Irak’taki yeni hamlesini anlatan haber dikkatimizi çekti.
Cemat daha önce bu bölgede anaokulu ilk-ortaokullar açmıştı ama bu sefer açılan bir üniversiteydi, yani hedef büyütülmüştü.
Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi ama cemaatin eğitim faaliyetlerinin global hareket yönü daima Amerikan dış politikasının adımlarını takip ediyormuş izlenimini veriyor.
Dikkat çekici bir paralellik var bu gidişatta. Cemaat okullarının Orta Avrupa’da canlanması, sonra da Kafkaslar’da faaliyetlerini artırması Amerikan dış politikasının zorlanmaya başlandığı dönemlere denk geliyor.
Bu faaliyetlere Rusya tepki verince, bu kez de Amerika’nın içindeki eğitim faaliyetleri artırıldı. Rusya’nın engelleyici bazı kararlarından sonra o yöreden öğrencilerin okutulmak için Amerika’daki okullara getirildiği biliniyor.
Birçok ülkede yerel öğrencilere Türkçe öğretmek ile övünen hatta bu yabancı öğrencileri Türkiye’ye de getirterek gösteren cemaat okullarında son dönemde İngilizce öğretilmeye de özel önem verildiği söyleniyor.
Böylelikle Amerikan dış politikasının yönüne paralel yandaşlık işlevine bir de İngilizce desteği verilmek istenmiş olabilir.
Bu zincirin son çarpıcı örneği Kuzey Irak. Amerikan ‘neo-con’ları tarafından yıllar önce formüle edilen Kuzey Irak’ta otonom bir oluşum meydana getirme politikası var. Bunu bilmeyen kalmadı.
Genelde ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ (BOP) olarak adlandırılan bu projede, altyapısıyla, bütün kurumlarıyla dört dörtlük bir Kürt devleti kurulması ABD’nin öncelikli amaçları arasında.
Şimdi de cemaatin, paralel gidişat stratejisinden hiç sapmadan o yörede bir üniversite atılımı yapması da çok enteresan. Önümüzdeki yıl mutlaka çözülmesi gereken ‘sorunlardan’ birisi olan Kerkük’ün de yakınında bulunan bu üniversitede bölgedeki güçlü Kürt ve Türkmen liderlerinin çocuklarının da okumak için başvuruda bulunması bölgede, herhangi bir yeni politika oluşumunda cemaatin etkisi üzerinden ABD’nin etkisinin büyük olacağını gösteriyor.
Bütün bu olan biten Türkiye’de yaşanan gelişmelerle de çok yakından bağlantılı. Türkiye’de bir kısmı ‘neo-con’ kökenli olan yani ‘neo-liberal’ veya kendilerine ‘özgürlükçü sol’ diyen çevreler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Amerikan politikası doğrultusunda Irak ve bölgede genel olarak aktif olmasını destekliyorlar.
‘Birinci Cumhuriyetçiler’ diye adlandırılan kesime, kendileri tarafından ‘İkinci Cumhuriyetçi’ adını veren kesimin, TSK ve ideolojisini yıpratmak için uzun zamandır verdikleri mücadele hepimizin gözü önünde sürüyor.
Bu kesimin cemaat ile bağlantıları gerek ideolojik gerekse parasal düzeyde görülüyor. Ergenekon adı altında sürdürülen soruşturmanın ve davanın da ‘Birinci Cumhuriyet’ ideolojisine karşı verilen mücadelenin parçası olduğu hissediliyor.
Hükümet zaten cemaate en azından sempati ile bakıyor.
‘Birinci Cumhuriyet’e karşı ve TSK’nın gücünü azaltma taraftarı olan hükümet, Kuzey Irak’ta da sadece güce dayanmayan yeni bir politika oluşturulmasının peşinde. Bunu da ‘yumuşak güç’ olarak bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından adlandırılan ekonomik ve içinde eğitimin de bulunduğu altyapısal yatırımlarla sağlama amacında.
Böylece cemaatin yeni Kuzey Irak atılımın genel çerçeveye nasıl oturduğunu da görebiliyorsunuz.
Evet; Amerika da işin içinde ama zaten öyle ya da böyle olacak. Sadece ‘vurdulu kırdılı’ politikaların destekleyicisi olarak işin içinde olmasından, bu yöntem çok daha iyidir. Ayrıca bu politika ile TSK ve Pentagon arasındaki özel ilişki bağları da koparılıyor.
Gözlemimizi yaptık. Şimdi gelelim şahsi tavrımıza... Ben cemaatin nihai amaçları ne olursa olsun bölgede eğitim faaliyetlerini artırmasını olumlu buluyorum.
‘Nihai amaç ne olursa olsun’ derken, buna tamamen kayıtsız olduğumdan değil ama bunun üzerinde kontrol ve belirleme gücüm olmadığındandır.
Fakat bir şeyi iyi biliyorum. ‘Birinci Cumhuriyetçi ideoloji’ tamamen iflas etmiş durumdadır. Bu ideoloji, gerek Türkiye içinde gerekse bölgede olsun, tamamen başarısızdır.
Güneydoğu politikasını alalım ele. Devletin Kürt meselesine içgüdüsel ilk tepkisi hemen silaha sarılma olmuştur. Televizyon haberlerinde ağızlardan köpük saçarak ‘bakın uçaklarımız nasıl da güzel bombalıyor’ demek işi çözmüyor. Aksine daha da çözümsüz hale getiriyor.
Bunu ‘Birinci Cumhuriyetçiler’ göremiyor. ‘İkinci Cumhuriyetçiler’ ise farkında olan bitenin. Amerika da kendi amaçları açısından bu farkında olanları yanına çekmeye çalışıyor. Amerika’nın bu yanına çekme faaliyetinde cemaat kritik bir rol üstlenmiş durumda. Kuzey Irak’ta ve Türkiye’de bunu görüyoruz.
Gelelim yazının en kritik noktasına... Türkiye’de resmi ideolojinin kendisini iyice sorgulayarak cemaat ile ilişkileri yeniden düşünmesi gerekiyor. Çünkü hem ekonomik hem de sosyal açıdan kaynamaya başlayan bir dünyada cemaat gibi bir güce ihtiyaç duyulacak. Bunu Amerika çoktan gördü. Türkiye’nin de artık görmeye başlaması lazım.
Pratik ilk adım olarak, AKP’nin yerel seçimde başta Diyarbakır olmak üzere bölgedeki başlıca şehirlerde belediye başkanlıklarını kazanması için devlet elinden gelen bütün imkanları kullanmalı.
Diyarbakır’da son olarak Başbakan’a verilen sert tepki bu ihtimalden korkulduğunu gösteriyor.
‘Birinci Cumhuriyet ideolojisi’, AKP’nin bu seçim zaferine şiddetle karşı ama kendi önerdikleri de sadece daha fazla baskı kullanmaktan ibaret. Bunun da bölgenin kurtarılmasına değil tersine kaybedilmesine yol açtığı bariz olarak görülüyor.
İkincisi de Kuzey Irak’ta ‘vur kır’ ve ‘baskı’ yöntemlerini tamamen bırakıp Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği ‘yumuşak gücün kullanılması’ yani ekonomik ve eğitim harcamalarının bölgede artırılması gerekir.
Bu açıdan cemaatin üniversite kurması güzel bir örnek oluşturabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.