Halil Mert

Halil Mert

Fert, Cemiyet, Aidiyet, DAVA

Fert, Cemiyet, Aidiyet, DAVA

Fertlerin toplumla farklı ilişkileri vardır.

         Devletin vatandaşıdır. Kanunlara tabidir. Uyarsa sorun yok, uymaz ise ceza alır.

         Bir Millete mensuptur. Örf, adet, töre vb. dayatmalarına uyarsa ahlaklıdır. Uymazsa ahlaksız ve toplumun otokontrolü yüksekse ferdi dışarı iter.

         Bir dine mensuptur. Helal ve haramlarına uyar. Emirlerini uygular..

         Bir cemaat, tarikat, ideoloji vb. duruşa mensuptur. Buradaki özel kurallara uyar.

         Baktığınızda bu aidiyetler çoğaltılabilir. Bunlar birbirinden bağımsız değildir. Birbiri ile iç içe olduğu alanlar vardır. Çatıştığı alanlar vardır. Elbette bu aidiyetlerin tanımlamaları çok önemlidir. Mesela Milliyetçilik, İslam’ın emirleri ile çatışacak seviyede ise haramdır. Kavmini sevmek, kavmi ile İman Kardeşliği içinde kalıp İslam’ın ahkâmını yaşamayı gaye edinmişse beis yoktur. Bir tarikata mensup olup, İslam’ın emir ve yasakları içinde kalırsa beis yoktur. Ancak haramları helalleştirip, emirleri sulandırır yâda farklılaştırırsa, kendileri dine kurallar eklerlerse sıkıntı vardır.

 

         İnsanların genel manada DAVA addettikleri değerler, DİN, MİLLET, İDEOLOJİ, DEĞERLER SİSTEMİ, DEVLET gibi toplumu en genel anlamda bir arada tutan mefkûrelerdir. Tanımlarla uğraşmadan direkt olarak içinde bulunduğum Muhafazakâr, Yerli ve Milli addettiğim zümreye dönük hususlardan söz edeceğim. Genele şamil konulara girmeyeceğim. Nihayetinde CHP’nin içindeki örgütlenme, PKK hiyerarşisi, sol örgütlerde liderlik vs. beni ilgilendirmiyor.

 

         Bizim Cephede genel olarak örgütlenmeler aşağıdaki gibidir.

         1. Siyasi Örgütler.

         2. STK

         3. Cemaatler

         4. Tarikatlar

         5. Vakıf ve Yardım Kuruluşları

 

         Buralardaki ortak iyi ve kötü yanlardan söz edeceğim.

         Çoklukla referans İslam’dır. Bu çok güzel.. Soru şu? Hangi İslam? Özellikle FETÖ’den sonra. Her gurubun başucu eseri yaptığı kitapları var. Ancak bu eserler fıkhi boyutu ile kontrolsüz durumdadır. Başlarındaki kişilerin ve mensuplarının din adına söyledikleri kontrol edilmemektedir. 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’nün Kur’an tefsirine bile sapkın ilaveler yaptığı saptandı.

         Bu gurupların mensupları gurubun toplumdaki itibarından istifade etmesine rağmen, gurup içi ya da dışında aidiyetinden kaynaklanan itibarı menfaati için istismar edebilmekte olmasına rağmen kişiler kontrolsüzdür. Aynı guruptan biri aynı konuya ak, bir diğeri kara diyebilmektedir.

         Gurup içi hiyerarşi ve ilişkiler, bazen yasadışı ve haram en azından mekruh denecek duruma düşmektedir. İçeriden düzeltme yapılmadığı gibi dışarıdan biri samimi olarak dahi bir şey söylese kâfir iftirasına dahi uğrayabilmektedir.

 

         Tevazu abartılmakta, mürailik tevazu yerine geçmektedir. Çürük olduğunu bile bile sepette elma tutarsanız eğer elmaların çürümesine kendiniz sebep olursunuz. İslami yapılara yakışmayan insanlara müsamaha göstermeye kimsenin hakkı yoktur.

         Bir nehir, göl düşünün. İçindeki su damlası o suyu artırır değil mi? gücüne güç katar. Bir de ağaç parçası olsun içinde. O da artırır dışarıdan bakınca hacmi. Doğru da ya emdiği su. Ya nehrin o kütüğü de taşımak zorunda kalması!.. Bizim en yaygın hatalarımızdan biri ister tarikat, cemaat ister STK, siyasi parti bu tarz yükleri neden ısrarla taşırız anlayamam. Bu safra adamlara ayırdığımız zamanı köy kahvesinde birbirimizle sohbetle geçirelim. Masamıza gelen insanlara daha çok tesir ederiz.

        

         Toplumlar genel manada dört temel üzere dururlar. Babaannelerimizin öğrettiği;

         DİN: Kuran-ı kerim, Sünnetler, ecdadımızın bu günlere getirdiği ehl-i sünnet yolu. Ortada değil mi? gevur bu minval üzere gelen İslam Dünyası ile uğraşmıyor mu? En başta da Türkiyemiz ile. Öyle ise; “Düşmanın oku dostu gösterir.” sözünü de dikkate alarak bu günlere gelen ahkâmı kıyamete kadar taşıyalım. FETÖ gibi hainlerin sulandırmasına izin vermeyelim.

         MİLLET: Bizce anlaşılması gereken bir ırk ya da kavim değildir. İnanç, tarih, edep, örf birliği, birlikte yaşama azim ve kararlılığı olan insanlar topluluğu gelir aklımıza. Avrupalı asırlarca Müslümanlara Türk demiştir. Bu Müslümanların birliğine halel getirmemiştir. Daha da önemlisi Milletlerin inanç ve tarihlerinden getirdikleri yazılmamış ideolojileri ve Sosyal genetikleri vardır. Milleti istikbale taşıyan değerler manzumesinden eyleme dönüşmeye hazır mefkûreyi içerir.

         VATAN: Vatan, Milletimiz için sınırlarımızla kısıtlı değildir. Şu anda bilinen 3 kıta, 34 ülkede 78 şehitliğimiz var. An itibari bile ABD’nden sonra sınırları dışında en çok askeri olan Ordu, Türk Ordusu’dur. Hamdolsun, Milletimiz de vatan kavramına büyük bir zaviyeden bakmaktadır.

         DEVLET: Devlet bizde kutsallık addedilen en büyük organizasyondur. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.” sözünün değeri 15 Temmuz’da anlaşılmıştır. Devlet, Milletin inancına ve yazılmamış ideolojisine yani mefkûresine hizmet eder, saygılı davranırsa büyür. Kurumlarını, eğitim sistemini buna uygun teşekkül ettirir. Türkiye kuruluşu itibari ile redd-i mirasla başlamış. Hamdolsun 2002’den bu yana Milli Mirasımızı kabul edenlerin iktidarı ile ülkemiz büyümeye başlamıştır. Cumhurbaşkanımız Devletin ideolojisini birbiri ile çatışan altı oktan, birbirini tamamlayan TEK VATAN, TEK MİLLET, TEK BAYRAK, TEK VATAN’a dönüştürmüştür. Bu ideoloji, Milli Mirasımızla örtüştüğü için toplumda karşılık bulmuştur.

         Yukarıdaki değerleri en genel manada kuşatan ve tanımlayan dinimizdir. Sınırlarını belirleyen de İslam’ın emirleridir. Buna rağmen birbirini güçlendirmesi gereken bu değerler birbiri ile çatıştırılarak toplumda bölücülükler oluşturulmaktadır. Unutmayalım ki, tarihin ve sosyal şartların dayatmaları vardır. Bunlar göz ardı edilemez. Şu da unutulmamalıdır. Objektif tarih yoktur. Tarih kavramı sübjektiftir.

        

         Yukarıda arz ettiğim değerler dışında bir de ideolojiler vardır. İnsanları ve toplumları ideolojiler çok ciddi manada etkilemiş ve dönüştürmüştür. Kapitalizm, Komünizm, Faşizm gibi ideolojiler toplumları kavurmuş, halen de mahvetmeye devam etmektedir.

 

         Benim bu yazıdan muradım şudur.

         Müspet topluluklar gerek kendi içlerinde gerek aynı safta durdukları kesimlerde kusur aramadan bir araya gelmeli, omuz omuza mücadele etmelidir.

         Müspet yapılarımızın içinde maalesef hiçbir seviyede otokontrol ya hiç yapılmamakta ya da yetersiz kalmaktadır. Artık Müridler fıkha ters ve şirke götürecek tarzda şeyhlerini ve mensubu oldukları gurupları uçurmamalıdır. Hiçbir ideoloji ve duruş Kur’an-ı Kerim’in ahkâmının önüne geçmemelidir. Hiçbir birliktelik İman Kardeşliğinden daha mukaddes olmamalıdır.

         Devlette çalışanlar liyakat, ehliyet, samimiyet, çalışkanlık ve fedakârlık gibi ölçülerle istihdam edilmelidir. Kaba kadrolaşmalar toplumun helakine sebep olabilir. Kontrol edilmeyen her yapı bir dış gücün kontrolüne girebilir. Buyurun FETÖ, bazı siyasi partiler, satılmış bazı STK.. Hatta kişiler…. Buyrun FETÖ’cüler, buyurun şu anda ABD’nde devam eden dava, yani Zarraf Olayı…

 

         Özellikle sosyal medyada ihanetle işbirliği yapan maalesef içimizden görünümlü insanlar var. Üzülerek ifade ediyorum bazı müraileşmiş ilişkiler sonucu bu fitne yayan adamlar gurupların içinde etkinleşebiliyor. Bu konuda çok söz söylemeyeceğim. Lafın tamamı deliye söylenir.

 

         Ey İmanlı Ecdadın Yiğit Evlatları..

         Ey Dünyanın Merkezinde Konuşlanmış Dava İnsanları..

         Kahraman Ordumuz, Evlad-ı Fatihan Milletim..

         Büyük Davaların, Büyük Sevdaların İnsanları..

         Samimiyetle kenetlenip, ferasetle yürüme zamanı. Kötüleri dışarı atalım. İyilerle menzile doğru koşalım… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Mert Arşivi