'Katar Senfonisi'ni kim dinleyecek?
Geçen hafta Arapların da kolonyal dönemin, özellikle kültürel kolonyalizmin etkisiyle genelde Ortadoğu özelde Türkiye ile ilişkilerde kendi modernleşme ve ulus devlet geçmişleriyle yüzleşmeleri gerektiğini yazmıştım. Batıcı, seküler seçkinler elinde tarihi hafızaları kırılmaya uğrayan Arap siyasetine yön verenlerin uluslararası ilişkilerde önlerine çıkan en büyük engel milliyetçilik oldu. Milliyetçilik İslam dünyasındaki dayanışmayı çökerttiği gibi Araplar arasında da gerçek bir birliktelik oluşturamayarak onları tarihlerine ve kültürel gerçekliklerine yabancılaştırdı. Modern ulus devletlerin seküler seçkinleri kendi halklarına da yabancılaştı ve modernlik dar bir erkin buyurgan projesi haline geldi. Seküler ve tiranik liderlikler eliyle giren modernleşme projeleri petrol geliriyle kokuşmuş bir tüketim modelinden başka bir şey üretmedi. Ortadoğu'da modern ulus yaratma iddialarına rağmen modernliğin sanat, düşünce dünyasından bihaber, petro dolarlarla şişkin aşiret devletlerinin tek varlık sebebi üzerinde oturdukları petrolün Batı adına düzenli üretimini yapmaktan ibaret.
Yeni Şafak'ta yer alan bir haber hayli ilginç geldi. “Arap dünyasının ilk senfonisi 'Katar Senfonisi' Haziran ayında Katar'ın başkenti Doha'da seyirciyle buluştu. Bu ilk konserin ardından gelen olumlu tepkiler üzerine dünya turuna çıkma kararı alan eserin bestecisi ve senfoninin yöneticisi Dr. Salem Abdul-Karem, başlangıç noktası olarak İstanbul'u seçti.” Yani yakında Katar Senfonisi'ni izleme imkanı bulacakmışız.
Burada tuhaf olan Katar'ın bir senfoni orkestrasına sahip olması ve bestelenen “Katar Senfonisi”nin seslendirilmesi değil kuşkusuz. Katarlı Araplar arasında belki de Batı müziğinden hoşlananlar sanılandan fazladır. Gerçi “uluslararası müzisyenlerden” oluştuğu belirtilen orkestranın muhtemelen kahir ekserisi bol paralarla getirtilmiş Batılı sanatçılardan oluşuyordur.
Belki birileri “Katar nerede, senfoni orkestrası nerede” diye bir soru sorabilir. Sorun Arapların belli sanatları icra edip edemeyecekleri türünden, oryantalizme kaçan, sığ bir tartışma konusunu aşıyor.
Türklerin olduğu kadar Arapların yüzleşmeleri gereken bir kültürel sömürgeleşme söz konusu burada. Bu kültürel sömürgeleştirmeyi özellikle kolonyal deneyimi yaşayan tüm batıdışı topluluklar olduğu gibi İslam dünyası da yaşadı. Burada özel olarak kültürel anlamda yeryüzünde kendi kendini sömürgeleştirmeyi başaran tek ülke olma özelliğinden dolayı Türkiye ayrı bir yerde duruyor.
Kendi kendini kültürel olarak sömürgeleştirmenin uluslararası alanda ortaya çıkan en somut ifadesi devlet adına yapılan temsillerdir. Mesela adı devlet sanatçısına çıkmış kimi sanatçılar, bu ülkeyi temsil etmek üzere özellikle İslam dünyasına gönderilir. Kendi halkının benimsemediği batı nüziğini, kolonizatörlerin rolünü üstlenerek Müslüman ülkelerde icray-ı sanat ettirilmesi marifet zannedildi yıllarca. Gittikleri ülkelerde elçilik görevlilerinden başka kimsenin izlemediği konserlerdeki yalnızlıklarından haz da alırlar ve mütekebbir edalarıyla, modernleşememiş aşağı kültürün mensuplarına karşı misyonlarını yerine getirirlerken ne kadar batılı olduğumuzu ispatlanmış olurlar.
Katar Senfonisi de buna benzer bir kültürel sömürgecilik örneği olarak okunabilir. En azından Türkiye ile kuracağı ilişki açısından. Hafızam beni yanıltmıyorsa bu zamana kadar Katar'dan hatta tüm Arap dünyasından resmi düzeyde temsil edilmesine rağmen kendi otantik müziğini İstanbul'da icra eden sanatçılara hemen hiç rastlamadık.
Hele Katar gibi bir ülkenin Türkiye ile ilk tanışması senfoni orkestrası üzerinden mi olmalı? Araplarla Türkler arasında ortak bir dil geliştirmek için daha ortak ve evrensel bir dil bulunamadı mı? Katar'ın kırk yılda bir (belki de ilk kez) temsil edildiği bir kültür çıkarmasında öncelik senfoni orkestrasında olmamalıydı. Türk devlet sanatçılarının bir İslam ülkesine gidip Ramazan'da iftar saatinde piyano resitali vermesinden farksız bir durumla karşı karşıyayız.
Kültürel ilişkiler diplomasinin en önemli unsurlarından biri; ya ortak kültürel değerler paylaşılarak ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunursunuz ya da kendi özgün değerlerinizi tanıtarak kültürel, tarihsel gücünüzü gösterirsiniz. Ne Türklerin ne de Arapların ve de diğer Müslüman dünyanın ortak kültürel değeri olmayan bir müzik türüyle kime neyin temsili yapılıyor. Ortak olmadığı gibi Arapların özgün müziği de olmadığına göre ne ispatlanmak isteniyor? Bu zamana kadar Türkiye'nin kültürel temsil stratejisi İslam dünyasına yabancılaşmasından, üçüncü dünyadan uzaklaşmasından başka bir sonuç doğurmamıştır.
Katar gibi neden devlet olduğu bile açıklaması zor bir siyasi ünitenin her şeyden önce senfoniden daha derin ve ortak paylaşılacak değerleri öne çıkarılsaydı anlamlı ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunurdu. Arapların ve Türklerin kendi kendilerini ne kadar batılı olduklarını inandırmaya çalışmaları türünden İstanbul'a senfoni göndermek yerine kendi özgül ağırlıklarıyla sahneye çıksalardı daha anlamlı iş yapmış olurlardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.