İnanç, tekeden süt çıkarır; inançsızlık, yaşlı sekreterin cebinden böcek
Onun seçim kazanmak, iktidara gelmek, memleket yönetmek gibi bir derdi var mı acaba?
Bir güne bir gün ondan memleket sorunlarıyla ilgili çözüme dair bir çift söz duyan oldu mu?
Mesela iktidara geldiklerinde:
Nasıl bir gelecek vaadinde bulunuyor?
Hangi modeli benimsiyor?
Sosyal dokumuzu nasıl değerlendiriyor?
Ekonomiye dair düşünceleri nedir?
Gelir dağılımına bakışı nasıl?
İşsizlik konusunda ne düşünüyor?
Huzur içerisinde farklı kültürleri bir arada tutmanın yöntemi nedir?
Komşularımızla ilişkileri hangi siyasi eksende değerlendiriyor?
İç ve dış sorunların çözümü konusunda hangi projeleri geliştirdi?
Duyan bilen var mı?
Ben bu zamana kadar duymadım…
Duyan bilen varsa bana da söylesin.
Benim bildiğim ve başarılı bulduğum tek yönü onun dedikoducu mahalle koca-karılarına taş çıkartan hizipçilik mahareti.
Şu geldiği son nokta bile onun bu mümeyyez vasfını anlatmaya yeter de artar bile:
Malum, modası geçmiş eski belediyeci genel başkanın, DTP’yi kambur olarak parlamentoya taşımanın mimarı olduğunu öne sürerek, tüm günahı ona yüklemeye kalkışmıştı.
Böylece ayrılış için gerekçe hazırdı. Hemen hizipçiliğe başladı ve başardı!
Şimdi geçen zamanda ne değiştiyse yeniden modası geçmiş belediyeciye yöneldi.
Onun DTP ile alenen ittifak ettiğini bilmiyormuşçasına!
Kim bilir belki de kendi teşkilatlarının o partiyle flörtünü perdelemek için.
Bunların siyaset anlayışı işte böyle!
Aynen demode Yeşilçam sineması gibi: Önce barış, sonra ayrılış; sonra tekrar tekrar bir-leş-meler, ayrışmalar!!
Şimdi diyeceksiniz ki: Bu nasıl siyaset? Olur mu böyle şey?
Olur olur, sinema işte..
Bu millet aptal ya!
Bu halkın, bu sirkin farkında olmadığını zannediyorlar.
Onun için şimdi yine tekrar tekrar aynı filmi ısıtıp ısıtıp izlettirmek istiyorlar.
Açılış sahnesinin adı “Ankara’nın taşına bak”
Ondan sonra DTP ile oyları birleştirip,
“Gözlerimin yaşına bak” sahnesi, ardından hezimeti görünce;
“Biz düşmanı esir ettik şu feleğin işine bak” finali!
Film aynı film, sahne aynı sahne, artistler aynı artist, roller hiç değişmemiş.
Değişen tek şey var o da tarih!
Ha bu ara yeni bişey yok dedik de
Var var…
Bir hakkı teslim etmeliyim,
Unutmadan söyleyeyim.
Bu yaz gösterime girmişti.
“Bir sekreterin Yes-No maceraları”
Hele bir yerinde öyle bir sahne vardı ki hiç aklımdan çıkmıyor:
Yaşlı sekreterine çok güvenen hizipçi lider gazetecileri işaret ederek “Sizlere soruyorum: Hanginize nasip oldu böyle bir şey? Siz hiç rastladınız mı? Bir muhatabınızı arayıp da cep telefonunu açık unuttuğunu gördünüz mü? Hangi gazeteye nasip olur böyle bir şey?” diye höykürdüğü an yanımda oturan arkadaşım “İşte o inançlı gazeteye nasip oldu” diye haykırarak ayağa kalkmıştı…
Bakın işte bu film yeniydi, dahası matraktı. Trajikomikti. Acı acı bir güldüm bir güldüm, hâlâ gülüyorum.
Sinema işte!
Ben onu-beşi bilmem kardeşim, benim bildiğim bu işler inanç işidir.
İnanç mutluluk verir, huzur verir, inanç hizmet getirir, inanç başarı getirir, inanç tekeden süt çıkarır.
Peki inançsızlık:
Yolsuzluk, tutarsızlık, dedikodu, hizipçilik getirir.
Dahası; yaşlı sekreterin cebinden böcek çıkartır. Örümcek çıkarır. Yani irticacı olursunuz, örümcek kafalı olursunuz da haberiniz olmaz!
Benden hatırlatması…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.