Seçimi yalana kazandırmak
Bismillahirrahmanirrahim;
Hamdımız âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Allah’adır. Salâtımız ve selamımız ise Peygamberimiz, âli ve sahabeleri içindir.
Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Yalan, çok çirkin bir şeydir.
Müslüman bir kimse asla yalan söylemez. Safvan bin Süleym (r.a.) anlatıyor: Resulüllaha (s.a.s.): Mümin korkak olabilir mi? diye soruldu. “Evet, olabilir” buyurdular. “Mümin cimri olabilir mi?” diye soruldu. Allah Resulü yine: “Evet, olabilir” buyurdular. Pekâlâ, mümin yalancı olabilir mi? diye soruldu. Resulüllah bu sefer: “Hayır, asla” buyurdular.” (Muvatta) Peygamberimizin beyanına göre mümin ve Müslüman asla yalancı olamaz. Rabbimiz Hac Suresi 60. ayette, “Yalan sözden kaçının” diye emrediyor. Bu emir ortadayken basit dünya menfaati ve iktidar temini için yalan söylemek, yalan ile oy toplamak, Müslümanlığa yakışmaz. Dürüst olmak gerekirse, yalan ile elde edilen şeyler, sahibi için azap olur, zillet olur. 31 Mart 2019’da yapılacak olan mahalli seçimlerine giderken bütün parti liderlerinin “yalan sözden, rakibine iftira atmaktan ve karalama kampanyasından kaçınması” Müslümanlığın temel esaslarındandır. Yalan ile iş görmek, en büyük fitnedir. Peygamberimiz uyarıyor: “Söz ile çıkarılan fitne kılıç ile çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitneden de kötüdür.” (İbni Mace) İnsan, hesabını sadece dünya için de yapmamalıdır. Bu işin bir de ahireti vardır. Ahireti hesaba katan bir kimse Allah’tan korkar ve asla yalan söylemez. Çünkü o, Peygamberimizin şu sözüne sadakat ve samimiyetle bağlıdır. “Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buhari ve Müslim) Yalanın en büyük kötülüğü, işte budur. Yalan barışı bozar, insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker. Yalan, er geç ortaya çıkacağından, yalancılar; kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu: “Biz mahalli seçimlerde, hiçbir parti ile ittifak yapmayacağız ve 1389 seçim çevresinin tamamında seçimlere katılacağız. Bu kararlılıkla seçimlere hazırlanıyoruz” diyor. Cumhur İttifakı partilerinin Genel Başkanları Erdoğan ve Bahçeli ise, kendilerinin aralarında yaptığı gibi, rakipleri CHP ve İyi Parti’nin yaptığı ittifaka “şer ve illet” ittifakı tanımlaması yapıyorlar. Özellikle AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan, Saadet Partisi için ise, “Saadet Partisi CHP, İyi Parti ve HDP ile ittifak içindedir” diyerek, Saadet’in yükselişini engellemeye çalışıyor. Kim doğru söylüyor, kim yalan konuşup karalıyor; bunu Allah da biliyor, vicdan ve irfan sahibi kullar da biliyor. Duamız odur ki; Allah milletimizi, yalandan, yalancıdan, yalancının hile rejiminden ve şer düzeninden korusun.
NEME LAZIM
Osmanlı’nın en ihtişamlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman “Osmanlı Devleti çökmeye yüz tutar mı?” diye düşünmeye başlar ve bu konuyu âlim bir zat olan sütkardeşi Beşiktaşlı Yahya Efendi’ye bir mektup yazarak sorar. Yahya Efendi mektuba, “Neme lazım” diyerek cevap verir. Okuduğunu anlamakta zorlanan Kanuni, bir mektup daha yazarak, Yahya Efendi’ye neden böyle bir cevap verdiğini sorar. Yahya Efendi’nin mukabil cevabı şu olmuştur: “Sultanım, bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık yaygınlaşırsa, işitenler de ‘neme lâzım’ deyip köşelerine çekilirse, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse, bilenler bunu söylemeyip susarsa, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da, bunu da taşlardan başkası işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve yıkılış da böylece mukadder hâle gelir…” Âlim Yahya Efendi’nin, zamanın sultanına yatığı nasihati yapabilecek kaç âlim vardır ve de zamanımızın devlet ve hükümet başkanı, böyle bir nasihati dinlemeye hazır mıdır? Beşiktaşlı Yahya Efendi’nin o gün yaptığını bu gün Saadet Partisi yapmaya çalışıyor. Ama üzülerek ifade edelim ki, nasihatin muhatabı olan Erdoğan, Saadet’i “terör işbirlikçisi” olarak suçluyor. Buna rağmen Saadet Partisi “neme lazım” demiyor, kıymetini bilene kardeşlik görevini yapmaya devam ediyor.
ADİL SEÇİM
Seçimin adil yapılması devletin görevidir. Devletin başı ise AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Cumhurbaşkanı aynı zamanda “tek kişilik hükümet”tir. Bunun anlamı, seçim güvenliğinden sorumlu ilgili bakanlıklar, sadece tek kişilik hükümetin verdiği talimatları yerine getirecek sekreter konumundadırlar. Özet olarak seçimin “adil” şartlarda yapılmasını sağlayacak olan da, sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisidir. Sorun şuradadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı olarak araziye iniyor, partisinin adaylarına oy istiyor ve rakiplerini de itham edip suçluyor. Yasalara göre tarafsız olması gereken Erdoğan, tarafgirlik yapıyor. Bizce bu durum, seçimin “adil şartlarda” olmayacağı duygusunu uyandırıyor. Temennimiz odur ki Erdoğan elinde bulundurduğu icra yetkisini, kendi partisinin adaylarının kazanması istikametinde kullanmaz. Bu temennimizi güçlendiren şey ise Erdoğan’ın yaptığı şu duadır: “Allah’ım bizi haramlardan uzak eyle, başkalarına el açtırma, senin emirlerine karşı gelmekten muhafaza eyle, bizlere doğru yolu göster. Cümlemizi darlıktan, bereketsizlikten aldanmaktan veya aldatmaktan, hak yemekten, kul hakkına tecavüz etmekten muhafaza eyle… …Ya Rab bizleri nefsine uyarak kötülük işleyenlerden eyleme, işlerimizi hayırlı ve bereketli eyle, âmin.” Erdoğan, bu duayı, 13.02.2019 tarihinde gerçekleşen esnaf buluşmasında yapmış. Bu duaya candan âmin diyen Erdoğan’ın, haram oylar ile seçim kazanmak isteyebileceğine inanmak istemeyiz! Çünkü bu dua, Milli Görüşü-Saadet Partisi’ni işaret ediyor. Zira Müslümanlık adalet ve dürüstlük ister. Bunu ancak arif olanlar anlar. Selam hidayete tabi olanlara…