Tasalluta maruz kalmamak!..
Fıkrayı bilirsiniz. ABD’de ırk ayrımının dorukta olduğu günlerde, bizim Temel New York’ta otobüs şoförü olarak çalışmaktadır.
Otobüsün ön koltuklarında beyazların, arka kotuklarında da siyahların oturması meselesi yüzünden bir tartışma çıkınca, Temel konuya müdahil olur:
- Utanmıyor musunuz böyle basit bir konuda tartışmaya!.. Farzedin ki siyah ya da beyaz değil, hepiniz yeşilsiniz. O zaman kimin nerede oturduğunun ne anlamı var, der.
Yolcular şaşkın bir şekilde kendisine bakarlarken de ilave eder:
- Haydi bakalım, açık yeşiller ön, koyu yeşiller arka koltuklara...
Amerika Birleşik Devletleri’nde uzun yıllar sıkıntı içerisinde yaşamış olan siyah derili insanların yıllardır kurdukları bir hayal, nihayet -nerdeyse- gerçekleşti ve Kenyalı siyah bir baba ve ABD’li beyaz bir annenin melez oğlu, Barack Huseyin Obama, ABD’nin 44. Başkanı olarak seçildi...
Barack Obama, melez de olsa siyahi birisi ve özellikleri bununla da bitmiyor.
Annesi Hıristiyan, babası bir Müslüman olan Obama, Haiti’de doğmuş ve annesinin ikinci eşi sebebiyle, küçüklüğünde Endonezya’da bulunmuş.
Gerek Hilary Clinton’la yarıştığı ön seçimlerde, gerekse daha sonraları, Barack Obama’nın aslında gizli bir Müslüman olduğu şeklindeki iddialar sıklıkla kullanıldı. Obama bunu kesin bir dille yalanladı ve ‘iyi bir Hıristiyan’ olduğunu göstermek amacıyla, kilise ziyaretlerini artırdı.
George W. Bush’un iki dönem süren ve dünyayı iyice yaşanmaz hale getirme gayretleriyle geçen başkanlığının ardından, Demokrat bir adayın başkanlığa seçilmiş olması; bir bakış açısına göre, güzel bir gelişme.
ABD tarihinde bir ilk olarak ‘siyahi’ bir başkan olması, değişik inanç ve kültürlerle bağlantılı geçmişi ve de entelektüel bir kişiliği olması Obama’nın artılarından.
Bush ve onunla beraber olanlardan çeşitli sebeplerle bıkmış olan ABD’lileri sevindiren bu neticenin, dünyanın kalan kısmını, hele ABD’nin tasallutlarına maruz kalanları neden sevindirdiği veya neden sevindirmesi gerektiği hususu ise oldukça karışık.
Geleneksel değerlendirme, Cumhuriyetçilerin genellikle sertlik yanlısı, Demokratların ise yumuşak huylu oldukları şeklindedir.
Ama netice olarak, Cumhuriyetçi ya da Demokrat, hemen her ABD başkanı mutlaka ABD’nin çıkarlarını önceler ve dünyaya bu gözle bakar. Dolayısıyla, Demokrat Obama’nın gelişine sevinmek, dövülmeden önce acı duymamamız için uyuşturulmuş olmamıza sevinmek gibi bir şeydir.
Dövülürken acı duymanın mı, yoksa duymamanın mı daha iyi olduğu üzerine, derin bir tartışma yapmak, mümkün.
Ama dövülmemek gibi bir alternatif olduğunu da unutmamak gerek.
Barack Huseyin Obama, Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı artık.
ABD’nin; yani çeşitli bölgelerde birtakım sıkıntılarla karşı karşıya olsa da, dünya jandarması olduğuna inanan bir süper gücün...
Obama’nın bir tür Süpermen olmadığını ve ABD devlet çarkının uyumlu bir dişlisi olarak çalışacağını, biliyoruz.
Silah ve petrol lobilerinin adamı olarak bilinen George W. Bush’un, kan ve barutla ABD’ye aldırdığı mesafenin, sıcak görünümlü Obama tarafından stabil hale getirileceği ve bütün dünyanın, belki bir sonraki Cumhuriyetçi başkanın gelişine kadar oyalayacağını varsayabiliriz.
Obama’nın Ermeni Lobisine yakın oluşu, Kuzey Irak’la alakalı değişik fikirler taşıması, Kıbrıs hususunda Türkiye’nin elini zayıflatabilecek adımlar atması gibi ihtimaller tabii ki önemli.
Ama esas mesele, Cumhuriyetçi ya da Demokrat, kim olursa olsun ABD başkanlarının, tatlı dil ya da sertlikle, ülkelerinin menfaatleri için çalışacaklarını unutmamaktan geçiyor...
Biz, ABD’nin tasallutuna maruz kalmamanın yollarını aramalıyız!.. Uyuşturularak ya da uyuşturulmadan dövülmek arasında pek bir fark yok çünkü...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.