Devletin rengi ve Erdoğan
Aslında gündemin hakkı bir Vecdi Gönül yazısı. Oğuzhan Asiltürk’ten miras ‘derin duruş’uyla ‘Elbette bir bildiği vardır’ imajı oluşturan Vecdi Gönül.
Bu duruşla her daim meclis başkanlığı, cumhurbaşkanlığı ve bilimum sembolik makamların adayı olan Vecdi Gönül.
Memlekette yer yerinden oynarken varlığını hissetmediğimiz Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül.
Az konuşan devlet adamlarına özgü bir yolculuğun son deminde öyle bir çıkış yaptı ki...
İnsana ‘Keşke hep susup kalsaymış’ dedirtecek cinsten.
Eh, Cemil Çiçek zaten sahnede. Abdülkadir Aksu yeniden kervana katıldı.
Vecdi Bey konuşmasaydı, hatırımız kalırdı!
* * *
Esasen şu günlerde konuşulanlara bakılırsa, Vecdi Bey’in hakkını yememek lazım.
Çünkü tartıştığımız herşey bir anlamda onun sözlerine çıkıyor.
AK Parti, hükümet ve de Başbakan Tayyip Erdoğan, bunca zaman sonra herşeyi bir kenara bırakıp ‘devletin rengi’ne mi bürünüyor?
Kafalardaki sorunun en açık şekli böyle yazılabilir.
Bir önceki yazıda 1993-95 dönemindeki terörle mücadele yöntemine ve ‘düşük yoğunluklu savaş’ konusuna dikkat çekerek, yapılabilecek en vahim hatanın o günlere dönmek olacağını vurgulamıştım.
* * *
Salı günkü grup konuşmasında önemli mesajlar verdi Başbakan.
Kuşkusuz son günlerde ortaya çıkan açıklamaların ve sert mesajların üslubu üzerinde tartışılabilir.
Ancak tüm bunlardan hareketle Erdoğan’ın yeni bir politik duruş edindiğini söyleyebilir miyiz?
Ankara’da Obama’nın gelişiyle hareketlenen ‘cumhuriyetçi’ refleksle Erdoğan’ın yolları nerede kesişiyor, nerede ayrılıyor?
Hepsinden önemlisi artık ‘cumhuriyetçi’ refleksi Erdoğan mı temsil ediyor?
Bunlarla ilgili hüküm vermek için fazla aceleci davrandığımızı düşünüyorum.
* * *
Eğer olup biteni yanlış okumuyorsam, Erdoğan cephesinden bu türden sert mesajlar gelmeye devam edecek.
Bence en önemli yanılgı, bunları bir seçim stratejisinin parçası olarak görmek.
Güneydoğu bölgesinde 2007 Temmuzu’nda oylarını müthiş bir çıkışla artıran AK Parti, sıradan bir seçim kampanyasıyla oylarını koruyabilir; hatta ‘hizmet’ merkezli vurgularla daha da yükseltebilirdi.
Daha önce hedef olarak açıkladığı Diyarbakır’la birlikte güneydoğuda pekçok şehir merkezini kazanması işten bile değildi.
Şimdi hava biraz farklı esiyor.
Bölgenin AK Partili milletvekilleri konuşmamayı tercih etseler de, endişelerini yüzlerinden okumak mümkün.
* * *
Peki Erdoğan, o bölgedeki oyların düşmesini göze alıp, diğer bölgelerde mi oy artırmayı hedefliyor?
Hiç sanmıyorum. İstediğimiz kadar eleştirelim, Erdoğan’ın zihni böyle bir ayrışmaya izin vermez.
Söylediğim gibi olup bitenin seçim merkezli okunmasını doğru bulmuyorum. Seçimler önemli bir viraj, aşama. Ama sürecin kendisi değil.
2007 seçimlerinin ardından çok tespit yapılmıştı ve çok önemliydi.
AK Parti, Türkiye ile bölge arasındaki yegane güçlü bağdır.
Ne devletin kurumları, ne diğer siyasi partiler böyle bir bağı temsil etmiyorlar.
O yüzden bazı soruları yeniden düşünmek gerekiyor.
Acaba Erdoğan mı devletin üslubuna bürünüyor?
Yoksa kendi topraklarında milyonlarca insanıyla bağını yitirmiş bir devlet mi Erdoğan’a ihtiyaç duyuyor?
* * *
Meselenin daha büyük resimde çok daha önemli bir boyutu var.
Yerel seçimleri tartışıyoruz. DTP’nin tavrını, Öcalan’ın çıkışlarını, Erdoğan’ın sert mesajlarını, tüm bunları konuşuyoruz.
Ama nedense tüm bunların bağlantılı olduğu Kuzey Irak konusunu ihmal ediyoruz.
Acaba bu olup biteni, Kuzey Irak ve Türkiye’nin son yıllarda iyiden iyiye olgunlaştırdığı ‘devlet politikası’ üzerinden okursak neler göreceğiz?
Bir sonraki yazıya.