Kişi refikin kendi gibi bilir...
Mahalle baskısı muhabbeti, kendisiyle yapılan bir mülakatın yayınlanmasından sonra, Prof. Dr. Şerif Mardin’in söylemek istedikleri gözardı edilerek ortaya atılan bir konu idi.
Hakim medya, sakız haline getirdiği konuyu, tadını çıkara çıkara işleme eğilimi gösterince, içerden itirazlar geldi.
Prof. Mardin’in aslında tam olarak öyle söylemediğini ve söylenenlerin belirli bir kasta matuf olarak çarpıtıldığını yazdı, bazı objektif kalemler.
Ve asıl önemlisi; eğer bir ‘mahalle baskısı’ndan söz edilecekse, bunun asıl baskı yaptığı söylenen çevrelere yönelik olarak yapıldığına dair anektodlar kapladı ortalığı.
Prof. Dr. Nur Vergin’in Vatan Gazetesi’nde yayınlanan röportajı, tıpkı Prof. Mardin röportajında olduğu gibi, çok gürültü kopardı ve yine onda olduğu gibi, söyledikleri, esas kastedilenin dışında kullanılmaya çalışıldı.
Prof. Vergin’in, belki bir tesbit yapmak amacıyla sarfettiği sözler, medya kalemşörlerinin, hakikaten insafsızca saldırılarına muhatap oldu.
Konuya bir şekilde müdahil olan Prof. Dr. ünsal Oskay, ‘mahalle baskısı’na yeni bir tanımla yaklaştı.
Nur Vergin’e yönelik saldırıların da, bir tür mahalle baskısı olup olmadığı sorusuna, Prof. Oskay’ın verdiği cevap, olup bitenin ‘elit klan baskısı’ olduğu şeklindeydi.
Prof. Oskay’ın cevabı şöyle: “İttihat ve Terakki zamannda başlayp çok yakn zamana kadar toplum üzerindeki ekonomik ve siyasal hakimiyetini rakipsiz olarak sürdürebilen geleneksel elitin klan basks…” (Vatan, 7 Ocak 2008)
Mahalle baskısı, elit klan baskısı, baskıların daha çok kimlere yönelik olduğu, baskısız olmaz mı... kabilinden tartışmalar sürerken, Modacı Cemil İpekçi’ni sarfettiği -ve oldukça cesur olduğunu söylememiz gereken- bazı sözler, ortalığı iyice karıştırdı.
Başörtüsü (türban!) yasağına karşı çıkan ve ‘kadın olsaydım, türban takardım’ dedikten başka; ‘Türban serbest kalana kadar türban defilesi yapmayacağım’ şeklinde sözleri olan Cemil İpekçi, katıldığı bir TV proğramında, mahalle baskısının asıl nereden geldiğine dair örnekler verince, hedef tahtasına oturtuldu.
Aynı TV proğramında söylediği, ‘başörtüsünün hukuki olarak zaten yasak olmadığı’ şeklindeki söz, kimsenin dikkatini çekmemiş gözükse de, İpekçi’nin ihale almak için böylesi konuşmalar yaptığını ima eden yakıştırmalar, birbirini izledi.
İlginçtir, ihale alındığı söylenilen kurumlarla alakalı olarak İpekçi’nin aldığını açıkladığı rakamlar da, -düşük olduğu için olsa gerek,- sürekli olarak gözlerden gizlenmeye çalışıldı.
Prof. Vergin’in, elinden çoktan çıkardığını açıkladığı, Boğaz’daki arsasına imar izni alabilmek için öyle davrandığı; hiç ihale almadığını söyleyip dursa da, İpekçi’nin ‘patlat demeci kap ihaleyi’ prensibi ile hareket ettiği iddiaları, halen devam edip duruyor.
Prof. Oskay, altını çizerek söylediği ‘klan baskısı’ sözünün hâlâ arkasında. Sosyolojik ve de ‘cuk oturan’ bir açıklama yaptığı için rahat.
Bütün bunlar, neden olup bitiyor peki?
Memleketin ekonomik, siyasi ve de toplumsal gidişatına damgasını vurmaya alışmış olan elit, elinden gideceği artık anlaşılan hükümranlığı, tekrar ele geçirebilme gayretiyle mi yapıyor, bütün bunları?
Belki öyle. Ama elit klan mensuplarının, hoşlarına gitmeyen türden açıklamalar yapanlara yönelik tavırlarına baktığımızda, başka bir şey daha karşımıza çıkıyor.
Bahsi geçen klan mensupları, doğruluğu su götürmez sözlerin bile, ancak belli bir menfaat karşılığı söylenmiş olabileceğine inanmış gibiler.
“Kişi refikin kendi gibi bilir’ sözü, böylesi durumlar için söylenmiş olsa gerek.
Elit klanın mensupları, kendi faaliyetlerini; hakimiyetleri koruma derdinin yanısıra, yapıp-ettiklerinin karşılığında sağlayabildikleri çıkarlar için de mi yürütüyorlar, acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.