Krizde hangi Türkiye batacak?
Manzara şöyle.Ortada dünyayı kasıp kavuran bir ekonomik kriz var.
Kimileri yüzyılın, kimisi de küresel kapitalizmin ilk ciddi krizi olduğunu düşünüyor.
* * *
Biz işin Türkiye tarafına bakalım.
Bizdeki manzara biraz bulanık.
Özellikle büyük medya eliyle sesi fazla çıkan bir tezin sahiplerine göre kriz hızla Türkiye’yi etkisi altına alıyor.
Bu tezin sahipleri şöyle diyor:
İktidar krizi öngöremedi.
Adım adım gelmesine rağmen tedbir almadı.
Şimdi de sorunu yönetmekte başarısız.
Aynı teze göre Başbakan Erdoğan krizi önemsemedi.
‘Bizi teğet geçer’ diye hafife aldı.
IMF ile ‘ümük’ muhabbeti yaparak zaman kaybetti.
Şimdi de ne yapacağını bilmiyor.
Kendisine bu konuda doğru dürüst bilgi verilmiyor.
Eh, zaten imam-hatipli olduğu ve de ‘korkunç’ bir İngilizcesi olmadığı için bu işlerden anlamıyor.
* * *
Bakalım, bu tezin sahipleri gerçekten haklı mı?
Öncelikle bu konuda çok faklı düşünen iktisatçılar var.
Sizi teknik bilgilere boğmak istemiyorum. Ama özetle şunu söylüyorlar.
Evet, ortada dünyayı etkileyen ve dönüştüren ciddi bir kriz var. Türkiye de bundan etkilenecek. Ancak belki de dünya ölçeğinde en az etkilenecek ülkeler arasında yeralıyor.
Peki o zaman bu kadar gürültünün kaynağı ne?
Şu: Olup biteni kendi lehlerine çevirmek için çırpınan bir ‘kriz lobisi’ var. Bunlara bakarsanız sanki dünyadaki krizin merkezi Türkiye.
Onlara bakarsanız ha Türkiye, ha İzlanda. Durum o kadar vahim! (Taraf’ta Süleyman Yaşar bu meseleyle ilgili çok önemli yazılar yazdı, mutlaka bakmanızı öneririm.)
* * *
Gerek krizin ilk sinyalleri ortaya çıktığında, gerekse mevcut süreçte hükümetin ağır bir hatası ya da ihmali olduğunu düşünmüyorum.
Ortada başka bir sorun var.
AK Parti’nin iktidara gelişi yeni sosyal ve ekonomik dengelerin siyasete yansımasıydı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar ve ikinci AK Parti iktidarı, bu yansımayı daha da güçlendirdi.
Tartışmaya açık, ama AK parti için söylenen ‘Kobi iktidarı’ benzetmesi son derece önemliydi.
Yükselen bu yeni sınıfla, merkezde yer tutmuş sermayenin ciddi bir çatışma içinde olduğu zaten bir gerçek. Ama kriz bunu daha da sertleştirecek, öyle görünüyor.
Özellikle bazı büyük sermaye grupları krizi, tuhaf bir mevzi savaşına çevirme gayretindeler.
IMF konusundaki telaşları, hükümete yönelik eleştirileri ve kendi uzantıları olan medya grupları eliyle ‘Türkiye batıyor’ imajı vermeleri, hepsi bu anlayışın bir parçası.
Bu sermaye grupları, yıllardır kendi koydukları kurallara göre oynadıkları dönemin sonuna geldiklerinin farkındalar.
Krizle birlikte ekonominin gerçek kuralları tüm acımasızlığıyla işlemeye başladı.
Sıkıştıkları anda devlet desteği ile su yüzüne çıkmayı başaranlar, bugün aynı desteğin kendilerine gelip gelmeyeceğinin sancısı yaşıyor.
Eğer hükümet IMF ile anlaşma yapar ve ödemeleri sıkışan bazılarının imdadına yetişeceği ümidini verirse rahatlayacaklar.
Aksi takdirde ‘Türkiye batıyor’ diye feryada devam edecekler.
Umarız IMF anlaşması kriz lobisinin isteklerini karşılamak için değil, mevcut durgunluğu gidermek ve güveni sağlamak için devreye girer.
O zaman hep birlikte görürüz, hangi Türkiye batıyor, hangisi çıkıyor.
‘Bu gemi batarsa hepimiz gideriz’ diyeceklere peşin cevap.
Önce gemiyi delik deşik etmenin hesabını verin, sonra da gemi ahalisiyle birlikte hareket etmeyi öğrenin.