CHP, MHP ve ılımlı İslam
AK Parti’ye açılan kapatma davasının sonucu, kuşkusuz siyasi dengeleri derinden etkiledi. Kamuoyunun önemli bir bölümü iktidar partisinin kapatılacağını ve Tayyip Erdoğan’ın da siyasi yasaklı olacağını düşünüyordu. Yakın geçmişte açılan davalara ve Anayasa Mahkemesi’ndeki dengelere bakıldığında böyle düşünmeyi haklı kılacak pekçok gerekçe vardı.
Ancak beklenenin aksine AK Parti kapatılmadı. Ortaya çıkan bu kararın, bazı pazarlıkların sonucu olduğu, Erdoğan’la devletin bir kesimi (özellikle askerler) arasında bir uzlaşmaya dayandığı çokça tartışıldı.
Kimi liberal aydınlar ve Erdoğan arasında başlayan ‘soğuk savaş’ın seyrine bakılırsa bu tür tartışmalar uzun süre devam edecek.
***
‘Kapatmama’ kararının etki alanı elbette AK parti ile sınırlı değildi. İktidar partisinin ve karizmatik liderinin tasfiyesi üzerine hesap yapanlar da bu karardan önemli ölçüde etkilendi.
Bugün CHP’nin açılım olarak tanımlanan adımlarının bu süreçten bağımsız olduğunu söyleyemeyiz. Gerek türban, gerekse kapatma davalarının gerekçeleri, AK Parti’nin siyaset alanını ciddi ölçüde daraltırken, ortaya çıkan boşluğu doldurmak için ilk ciddi hamle Deniz Baykal’dan geldi.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oynadığı kilit rol, ardından türban konusundaki anayasa değişikliğine verdiği destekle öne çıkan MHP ise, ‘kapatmama’ kararının ardından düştüğü boşluktan çıkmayı bir türlü başaramadı.
‘Uzlaşma’nın dışında kalmak, zaten bir B planı olmayan MHP’yi daha sert ve öfkeli bir üsluba büründürdü. Terörle mücadelenin en yakıcı günlerinde Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısındaki şu sözlerini hatırlayalım:
‘AKP, PKK ve Barzani aynı çizgide, asırlık Sevr zihniyeti ile bir kez daha buluşmuş ve maalesef bunun için yüce Meclis kürsüsü alet edilmiştir. Ve bize göre böylesi bir kirli zihniyet, en az PKK kadar bölücü, alçak ve ahlaksızdır.’
***
Aynı Bahçeli, CHP’nin kamuoyuna ‘çarşaf’ açılımı diye malolan adımlarını yine çok sert bir üslupla eleştirdi.
‘Son 10 yıl içerisinde Büyük Orta Doğu Stratejisi’nin bir unsuru olarak Türkiye’nin siyasi hayatının yeniden şekillendirilmesi, ılımlı siyasi İslam öngörüsüyle gerçekleştirilmek istenmiştir ve ılımlı siyasi İslam’ın sağ ayağı netleşmiş adı da konmuştur, bu AKP’dir. Acaba şimdi boşta kalan ılımlı siyasi İslam’ın sol ayağı mı oluşturulmak istenmektedir?’
Deniz Baykal’ın cevabı aynı ölçüde sert ve bir anlamda AK Parti ile MHP arasında kolay kapanmayacak bir yaraya tuz basacak şekilde oldu:
‘Ilımlı İslam bir din projesidir, bir siyaset projesidir.?Bu siyaset projesine ait olanları, anayasamızın laik karakterini sarsmak için anayasa değişikliği peşine düşenlerin arasında aramak daha gerçekçi ve uygun olur. Herkesin din ve vicdan özgürlüğü vardır. Herkesin kılık kıyafet özgürlüğü vardır. Bundan memnun olmayanlar, mutluluk duymayanlar olsa olsa din istismarcılarıyla, siyasi pusu kurma geleneğine sahip olanlardır.’
MHP’nin yaptığı bu çıkış kendisine yeni bir siyaset alanı üretir mi?
Mart 2009 seçimleri her parti için olduğu kadar, MHP için de önemli bir sınav.
Yerel seçimlerde MHP’nin çok parlak bir sonuç alması beklenmiyor. En azından açıkladıkları adaylar (hatta açıklayamadıkları adaylar) ve siyasetin mevcut seyrinde MHP’nin başarısı sürpriz olacak.
Ancak asıl önemli soru şu:
Acaba dünyanın yeniden şekillenip yoğrulduğu bir dönemde MHP’nin duruşu kendisine nasıl bir siyasi rota çizecek?
AK Parti ve CHP’yi bir büyük uluslararası projenin iki bacağı gibi tanımlamak MHP’ye ne getirecek?
Birlikte göreceğiz.