Alışacaksınız!..
Prof. Necla Arat, CHP’nin milletvekillerinden birisi. Bu hanımın profesörlük tezinin ‘intihal’ yani aşırma olduğuna dair iddialar var ama meselemiz o değil.
‘Kontenjandan milletvekili olduğunu’ söyleyenler varmış: “Kontenjandan gelmiş gibi görünüyorsam da İstanbul’da bana güvenerek oy veren pek çok yurttaşım var. Onlara saygım var. Mahcup olmak istemiyorum” diyor.
Kendisini vazifeli hissettiği için de, Baykal’ın çarşaflı kadınlara rozet takmasına, makul ölçüde olmasına çalıştığı bir şiddetle, karşı çıkıyor. Makul ölçüde şiddetin sebebi de muhtemelen bir sonraki seçimle alakalı olsa gerek.
Malum, seçilmek neyse ama aday gösterilip gösterilmemek liderin iki dudağı arasında.
Necla Arat’ın, Sabah gazetesinden Nur Batur’un sorularına verdiği cevaplar; insanımızı köle, kendisini efendi görmeye alışmış bir kesimin açmazlarını açık seçik ortaya koymuş.
Arat’ın, daha düne kadar olup biteni hatırlattıktan sonra sorduğu sorular, CHP’nin kendisini nasıl bir cendereye sıkıştırdığını da gösteriyor.
Arat, Baykal’ın ‘Alacağız bunları kardeşim. Alışacaksınız’ sözüne karşı çıkıyor ve ‘alışmayacağız’ diyor; çarşaf açılımının da, getireceği oylardan daha fazlasını götüreceğini düşünüyor.
CHP’nin parti proğramında, laiklik ilkesinden taviz verilemeyeceğinin yer aldığını hatırlatan Arat, Baykal’ın “Türkiye değişiyor, ezberler bozuluyor. Biz şimdi kendimizi sorguluyoruz” sözlerine atıfla: “Bülent Arınç, ‘laikliğin tanımını yapalım, içi boş’ dediği zaman neden kıyameti kopardık öyleyse? Ona mı katılıyoruz şimdi?” diye soruyor.
Arat’a göre: ‘CHP karşı devrime teslim olmuş değil’ tabii, ama eşi ve akrabaları çarşaflı ve kendisini böyle ‘geri’ bir düşünceyle kamuoyuna tanıtan birinin aday olarak gösterilmesi, kendisini sosyal demokrat olarak tanıtan bir parti açısından ‘kabul edilemez’.
Arat: ‘Türban takan, çarşaf giyen kadınlara yönelik bir aşağılama eğilimi söz konusu değil” dedikten sonra ekliyor: “Ben onların da kurban olduğunu düşünüyorum”.
Baykal’ın çarşafı meşrulaştırdığını da vurgulayan Arat: “O zaman neden üniversitelerdeki türban olayını Anayasa Mahkemesine kadar götürdük?” diye soruyor...
Arat’ın sordukları, yanlış bir temelden hareketle sorulmuş doğru sorular.
Arat, ‘Türkiye’nin değiştiği ve ezberlerin bozulduğu’ fikrinde değil, dolayısıyla kendini sorgulama diye bir derdi de yok.
İnsanlara hayat tarzı dayatma yanlışlığı, ilanihaye ve gerekirse zorla sürdürülmeli ona göre..
Temel kabulüne göre, ülkemiz kadınlarının yüzde 70’inin tercih ettiği kılık kıyafet tarzı yanlış. Ve oy için olsa dahi, çoğunluğa temennada bulunmak vahim bir hata.
Yapılması gereken şey, bu kurbanları içinde bulundukları durumdan kurtarmak Arat’a göre. Bunu, yani Arat ve benzerleri tarafından kurtarılmayı arzu edip etmedikleri ise önemsiz bir ayrıntı.
2008 yılında, o titri nasıl elde edebildiği tartışmalı olsa da, isminin önünde Profesör titri bulunan bir kadından umulmayacak açıklıkta sözler bunlar.
Sıradan bir insan söylediğinde, ‘doktorunuz bu durumunuza ne diyor?’ sorusunu sormayı gerektiren sözler...
Milletimizin kahir ekseriyetinin inançlarından kaynaklanan davranışlarını ‘kabul edilemez’ bulduklarını söyleyebilen Arat ve benzerlerinin konuşmaları; can sıkıcı tarafları olsa da, bir yönüyle güzel bir gelişme.
Çünkü bu ve benzeri sözler, kendilerini hemen her şeyin hakimi, Milletimizi de azat kabul etmez köleleri zannedenlerin meşruiyetlerini sorgulamak açısından uygun bir zemin teşkil ediyor.
Tek egemen oldukları hayalini görenlerin, meşruiyetleri yanında belki aidiyetlerini de sorgulamak gerek.
Aidiyet saygı duyulacak bir husustur. Ama onu gizleyerek başkalarına saldırmak, asla!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.