Tehdit ve gerçek arasında savaş
Savaşın iki boyutu var: Tehdit yani psikolojik savaş ve vakıa. Hatırlanacağı üzere Afganistan, özellikle de Irak işgali öncesinde ABD’nin silah gücü hakkında çok ilginç iddialar piyasaya çıkarılmıştı. Yerin altındaki tünellere girip sığınakları bulan ve orada patlayan akıllı bombalar geliştirmişti. Bu bombalar Saddam’ın sığınağına girecek ve onu orada öldürebilecekti. Oysa işgalciler Irak’ın tamamını işgal ettikten sonra da aylarca Saddam’ı aradılar. Bazı yerli elemanlar kiralamış olmasalardı belki daha uzun süre bulamayacaklardı. Yolda yürüyen kişinin ayakkabı numarasını tespit edebilen uydu cihazları vardı. Ama birçok işgalci aracı söğüt ağaçlarının arkasına saklanan direnişçiler tarafından pusuya düşürülerek imha edildi ve ABD’nin uydu cihazları çok basit imkânlarla kurulan bu pusuları tespit edemedi. Son zamanlarda artık işgal güçlerinin araçları Irak’ta araziye çıkmaktan büyük ölçüde çekinir oldu.
Filistin’de Mısır’ın aracılığıyla gerçekleştirilen ve 19 Haziran 2008 sabahı başlayan altı aylık ateşkes 19 Aralık’ta sona erdi. İşgal devletinin ateşkesin şartlarını tam olarak yerine getirmesi ve ihlal etmemesi durumunda süresinin uzatılması mümkündü. Filistin tarafı için ateşkesin şartları Gazze’ye uygulanan ambargonun sona erdirilmesi ve kapıların açılması, saldırıların da tamamen durdurulmasıydı. Bu şartların yerine getirilmesi durumunda Filistin direniş grupları da İsrail hedeflerine yönelik silahlı ve roketli saldırıları tamamen durduracaklarını bildirmişlerdi. Fakat her şeyden önce işgal devleti ateşkesin birinci şartını hiç yerine getirmedi. Gazze’ye ambargo bütün katılığıyla devam etti. Saldırıların durdurulması şartı da birçok kez ihlal edildi. Ateşkes süresinin sonuna yaklaşıldığı günlerde ihlaller daha da arttı. Filistin tarafının ihlalleri ise işgal güçlerinin saldırılarına cevap niteliğindeydi.
Ateşkesin arabuluculuğunu yapan ve gözcülüğünü üstlenen Mısır da ne yazık ki görevini yerine getirmedi. Ambargonun kaldırılmasının ateşkesin şartı olarak kabul edilmesini Rafah sınır kapısını açmada gerekçe olarak değerlendirmesi mümkündü ve Filistin halkına yapılan zulmün sona erdirilmesi yönünde en ufak bir çaba gösterdiğini ispat edebilmesi için bunu yapması gerekirdi. Yapmaması ambargo ve kuşatmanın devamını onun da istediğinin delilidir. Ateşkesle önüne konan gerekçeleri kullanmayıp Rafah sınır kapısını kapalı tutmakta ısrarlı davranması Mısır’ın, bu konuda İsrail işgal devletiyle aynı safta yer aldığını ve Gazze’de masum bebeklerin vahşice katledilmesi suçuna ortak olduğunu gözler önüne seriyor.
Ateşkes süresinin sonuna yaklaşılmasıyla birlikte Siyonist işgal rejiminin ve onun sözcülüğünü yapan medyanın bir psikolojik savaş harekâtı başlattığını gördük. Bu savaşta öncelikli olarak Gazze’nin yeniden işgal edilebileceği tehditleri yer aldı. Belki ambargo ve kuşatmayla yıpranmış Gazze’yi işgal etmenin kolay olacağı zannı teşvik edici etken olabilir. Ama Siyonist devletin buna kolay cesaret edebileceğini de sanmıyoruz. Çünkü işgal devleti, Gazze’yi zaten işgal altında tutuyordu ve direniş karşısında daha fazla tahammül edemeyeceğini anladığı için 2005’te çekilmek zorunda kaldı. Bugün işgalcilerin yıpranmışlığı, direnişin ise karşı koyma gücü daha fazladır. Ayrıca işgal devleti Gazze’ye askerleriyle girmesi durumunda kendisini ne gibi sürprizlerin karşılayacağı hakkında çok az şey biliyor. Bunda ona sürekli bilgi aktaran Dahlan çetesinin elemanlarının önemli bir kısmının Gazze’den çıkarılmasının, kalanların da etkisiz hale getirilmesinin önemli rolü var.
İşgal güçlerinin psikolojik savaşının önemli bir boyutunu da suikast tehditleri oluşturuyor. Siyonistlerin Maariv gazetesi bazı Arap ülkelerinin özellikle de Mısır’ın bu konuda İsrail’e yeşil ışık yaktığı iddiasında bulundu. Gazete, İsrail’in suikastlar politikasına dönmesi durumunda önce askeri kanadın ileri gelenlerini öldüreceğini, sonra siyasi liderleri hedef alacağını yazdı. Yani Siyonist devlet İslâmî direnişe “teker teker başlarınızı koparacağız” tehdidi gönderiyor. Cinayetlere karşılık verilmesine imkân bırakmamak için de önce askerî kanadı dağıtacağı mesajı veriyor. Ama Siyonist devletin cinayetler politikasını dondurmasının sebebi onun merhamet ve insafından değil, bu cinayetlerin kendi açısından da bayağı ağıra oturduğunu görmesinden dolayıydı. Çağdaş Firavun Hüsni’nin yeşil ışık yakması ihtimal dışı değildir. Ama iş Hüsni’nin yeşil ışığıyla bitseydi Siyonist devlet şimdiye kadar çoktan işini bitirmiş olurdu. Evdeki hesap pazara uymaz ve Siyonist işgalciler dağıtamadan dağılabilirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.