Bir de Karabağ mezalimi var
Bizde devlet, çok uzun zamanlar Ermeni meselesinin üzerine kalın bir şal örttü. Nesiller bîhaber yetişti. Devletin yapması gerekeni yayınladığı eserlerle fedakâr kişi ve kurumlar yaptı. Bizde gözler kapatılırken Ermeni tarafı da başka hiçbir dert yokmuş gibi sadece ve sadece bunu gördü. Ermenistan, diaspora burjuvazisinin figüranı olarak kullanıldı.
İki ay öncesine kadar.
İki ay önce sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, milli maç için kalkıp Revan’a gitti. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan’la bir araya geldiler. Ermeniler neredeyse bayram edeceklerdi. Ardından dışişleri bakanları New York’ta toplandılar. İstanbul’da iki devlet reisicumhurlarının buluşması konuşuluyordu. İlham Aliyev’le Serj Sarkisyan Moskova’da konuştular. Türk ve Ermeni dışişleri bakanları bir masa etrafına oturdular. Oh dedik, sonunda bir kangren iyileşecek, herkes artık işine gücüne bakacak...
Tam bunları düşünürken, özür dileme kampanyası başlatıldı. Bu anlamda özür dilemek ak-kara mantığıdır. Ak-kara, doğru-yanlış, evet-hayır tek başlarına bir şey değildir. Onun için izahlar, esbabı mucibler, tezler, savunmalar vs. vardır.
Kampanya, tarihte ilk defa Türkiye-Ermenistan yakınlaşması başlar başlamaz ortaya çıktı. Bu zamanlama tesadüf olamaz. Niçin? Çünkü ihtilaf devam edecek, kin sürecek, kavga bitmeyecek ki emperyalizm bölgeye müdahale edebilsin.
Türk ve Ermeni devlet adamları, konuşurken aman özenli bir dil seçsinler.
Emperyalizmin oyununa gelmeyelim.
Ermeniler emperyalizm sırtlanlarının parçaladığı kendi vatanı da olan Osmanlı mülkünde bizatihi emperyalizmin tetikçisi olarak hem kendine etti hem bize. Hatalar tekrarlanmamalı.
Özür dileme kampanyasına imza koyan herkes de art niyetli değil. Fakat bir oyunun malzemesi olmamaya dikkat edilmeli.
Nitekim işte bakınız Abdullah Gül’ün annesi Ermeni diye bir laf ortaya atıldı. Ne var bunda? Kim annesini seçme hakkına sahip. Ermeni’yken Müslüman olarak tertemiz bir hayatla bu vatana tertemiz bir evlat yetiştirmiş bir ananın elinden öpülür. Hatta Müslüman olmamış bile olabilirdi. Kaldı ki ne kadar doğru? Belden aşağı vurmak nerelere kadar taşınıyor. İlahî cilveye bakınız, bu ham iddianın namluya sürüldüğü gün Müslüman olmuş bir Fransız Akademisyen -Eva de Vitray Meyerovitch- vasiyeti gereği Hazreti Mevlana’nın gölgesine defnediliyordu... Bu coğrafya milletler terkibidir. Bu zaviyeden bakınca bilhassa da tehcir yüzünden Türk ve Ermeni milletleri aynı zamanda akrabadır. Köksüz, tatlı su aydınları, yüz yıl önceki tehciri unutmadıkları gibi Müslümanların başına gelenleri de unutmasınlar, ASALA’nın şehit ettiği elçileri, Karabağ’daki vahşi Ermeni mezalimini de unutmasınlar. Ermenilerin Dağlık Karabağ’da işledikleri katliam, eza-cefa, zulüm yaşayanlar tarafından anlatılmış olarak elde mevcut. Biz ne okumaya dayanıyor, ne fotoğraflara bakabiliyoruz.
Dünya devletlerinden de bizim köksüz aydınlarımızdan da rica ediyoruz.
Bu meseleyi kurcalamayın.
Biz helalleşiriz.
Karşılıklı olmak kaydıyla özür de dileriz. İç içe de yaşarız.
Biz Ermenilerle aynı tarihin, aynı kültürün aynı toprakların çocuklarıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.