Büyük sermaye iyiliğimizi istiyor vermeyelim!

Büyük sermaye iyiliğimizi istiyor vermeyelim!

İsterseniz Mahir Kaynak’tan ödünç alarak söyleyelim. Türkiye’de ‘yangında kurtarılacak’ların listesi üç aşağı beş yukarı bellidir. Ancak bazı sermaye çevreleri kendilerini listeye yazdırmak, bazıları da listede üst sıralara yükselmek için çırpınıyor.

Yoksa kimsenin Ankara’nın ne kadar zehir soluduğuyla filan ilgilendiği yok.

Öncelikli hedef, AK Parti’nin 2009 Mart seçimlerinde elini zayıflatmak.

Böylece asıl sıcaklığını Nisan sonrasında hissedeceğimiz krizde, Başbakan Erdoğan’ın ‘liste hazırlama’ gücünü kırmak.

Türkiye’nin sert tedbirler alacağı, bunun da devletin rolünü tekrar öne çıkaran bir modelle gerçekleşeceği günler uzak değil.

* * *

Medyanın şu günlerdeki yeni ‘açılımları’ bu telaşı en güzel biçimde yansıtıyor.

Bugün bizim zehir solumamızla ilgilenen Akşam’ın çiçeği burnunda yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya, ‘Kriz günlerinde iktidar mücadelesi’ başlıklı yazısında bakın neler söylüyordu:

‘Sermaye çevrelerinde bir ürkeklik var, hükümetten ne beklediklerini net olarak ortaya koyamıyorlar. İktidar partisinde, iş dünyasının bir kesimini ‘kriz fırsatçısı’ gibi görenler olduğu açık. Buna karşılık İstanbul sermaye çevrelerinde ‘hükümet kendisine yakın yeni bir burjuva sınıfı oluşturuyor, sermaye yapısını dönüştürüyor’ endişesi hákim.’ (12 Aralık 2008)

* * *

Küçükaya, son dönemin en önemli yazılarından birisini kaleme almış.

Israrla söylemeye çalıştık. Birilerinin derdi, küresel krizin ülke ekonomisine ne kadar zarar vereceği değil.

Kopan gürültü, bu krizde eski alışkanlıklarını devam ettiremeyeceğini farkedenlerin çırpınışı.

Aslında ‘Krizde hangi Türkiye batacak?’ başlığıyla tarif etmiştik. (Star, 24 Kasım) Bir kez daha ifade edelim.

AK Parti, kaba bir tanımlamayla ‘Kobi iktidarı’dır. İktidara gelirken İstanbul sermayesi ile yaptığı alışverişler bu gerçeği değiştirmiyor.

İkinci AK Parti iktidarı ve cumhurbaşkanlığı seçimleri bu durumu daha da belirgin hale getirdi.

Yükselen bu yeni sınıfla, merkezde yer tutmuş sermayenin çatışması elbette yeni bir durum değil. Ama kriz bunu daha da sertleştirecek, öyle görünüyor.

* * *

IMF anlaşmasının bir an önce yapılması için baskı oluşturanlar şu ana kadar istedikleri sonucu alamadılar.

Şimdi ise yeni bir yol deniyorlar.

Hem krizi işsizlik üzerinden derinleştirerek, hem de CHP’nin ‘açılımları’na destek vererek 2009 Mart seçimlerinde AK Parti’yi geriletmeyi hedefliyorlar.

Bu arada iktidarın yerel seçimler öncesinde bazı şehirlerde yaşadığı sıkıntıyı da bu senaryonun bir parçası olarak değerlendirmeyi ihmal etmiyorlar.

O yüzden bir sabah kalkıp ‘zehir soluduğumuzu’ farkediyoruz!

* * *

Ne kadar süreceğini kestirmek kolay değil. Ama devletin ‘el koyan’ ve ‘yönlendiren’ bir aktör olarak sahnede yerini alması, pekçok dengeyi değiştirecek.

Kriz dönemleri, yaptığınız yanlışların saklanamaz hale geldiği dönemlerdir.

O güne kadar bin bir türlü numara çevirerek gizleyip sakladığınız yanlışlar, eksikler bir anda yüzünüze bir tokat gibi çarpar.

Geçtiğimiz yüzyıldan kalma bir alışkanlıkla sizi kurtarması ve kaynak aktarması için devlete koşarsanız.

Ama beklediğiniz destek oradan da gelmeyince ‘batıyoruz’ diye feryada başlarsınız.

* * *

Evet İsmail Küçükkaya.

Senin de söylediğin gibi ‘seçici kurtarıcılık dönemi’ yaşıyoruz.

Lehman Brothers’ın batırılışına seyirci kalanlar, Citigroup’u kurtarıyor.

Zor ve sancılı bir dönem.

Ama bunu atlatmanın yolu, belli bir sermaye grubunu kurtarıp ülkenin asıl ekonomik gücünü, omurgasını yok saymak değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi