Aydınların ihaneti
Tabir caiz ise, aydınlar bir toplumun beynidir. Toplumları iyiye götüren de, kötüye ve çöküşe götüren de onlardır. Bizim tarihimizde maalesef ikinci tür aydınlar etkili olmuşlardır.
Açın tarihi, bakın. 1839 Gülhane Hattı Hümayunu, bu ihanetlerin başlangıcıdır. Bir millet, kendi hükümdarının yetkilerini sınırlandıran insanları alkışlayacak kadar saf ve gafil olur mu? Büyük Mustafa Reşit Paşa’lar, Mithat Paşa’lar orta ve lise yıllarımızda bize eşsiz kahramanlar olarak tanıtılmıştı. Sonradan tam aksi olduğunu öğrendik. Onun için biz, okuyarak, dinleyerek değil, yaşayarak gördüklerimize inanırız. Meselâ bizim çocukluğumuzda Ermeni-Türk ayrımı yoktu. çavuşoğlu Mahallesi’nde otururduk. Komşularımızın hepsi Alevîlerdi. Aramızda Ermeni aileler de vardı. Sünnî olarak, sadece üç aile vardı. Onlar da dayımlardı. Alevî arkadaşlarımızla kardeş gibiydik. Ermenilerle de hiçbir problemimiz yoktu.
Bizim dinî bayramlarımızda, onların çocukları gelip büyüklerimizin elini öperlerdi. Bayramlıklarını şeker veya para alıp giderlerdi. Onların yortularında da kendileriyle pişmiş yumurta tokuştururduk. Ona da “Kızıl Yumurta Bayramı” derdik. Kitaplarımda yazmıştım. Bedros’la Agop adındaki arkadaşlarım beni mutlak bir ölümden kurtarmışlardı. Hem de kendi hayatlarını tehlikeye atarak... Onlar olmasaydı, ben tam 65 sene önce Tecde’nin gölünde boğulmuş olacaktım. Osmanlı Devleti’nde onlara Teba-i Sadıka (Sadık Teb’a) derlerdi. Tarihimizde, Ermenilerden devlet adamları, paşalar, vezirler, maliyeciler, büyük bestekârlar vardır. Birkaç yıl önce bir televizyon kanalında Ermeni meselesi tartışılıyordu. Bir Ermeni profesör, “Türklerle Ermenileri Taşnak, Hınçak ve Asala gibi illegal örgütler biri birlerine düşman etmeye çalışmışlardır. Sizde de anarşist ve terörist örgütler yok mu? Bunda masum Türk halkının ne kabahati var?” diyordu. çok doğru konuşuyordu. Bir ara Türk bilim adamlarından biri, hiç gereği yok iken, Sultan Abdülhamid’e dil uzatacak oldu. Ermeni Prof. birden kükredi. “Sus be cahil herif! Padişahıma lâf söyletmem!” diye bağırdı.
Yurt dışında hariciyecilerimiz öldürülürken ASALA ve Diaspora’yı protesto için Taksim Meydanı’nda bir Ermeni vatandaşımız kendini yaktı. Bereket ki vatandaşlar ve itfaiye yetişti de mutlak bir ölümden kurtarıldı. Birkaç sene önce ABD’de yaşayan bir Türk Ermenisi Ankara’ya gelmişti. Sayın Hulkî Cevizoğlu onu 6. Kanal’da Ceviz Kabuğu programına çıkardı. Adam saatlerce konuştu. Her sözünü, belgeler ve fotoğraflarla kanıtlıyordu.
Babası Osmanlı ordusunda zabitmiş. Ailesi Türk hayranı imiş. Kendisi de Amerika’da bizleri savunan bir Türk dostu idi. Diaspora’nın, öldürülmesine karar verdiğini söylüyordu.
“Bana ölüm filan vız gelir. Ben Türk milletini canımdan çok seviyorum. Gelsin beni burada öldürsünler. Yakında Amerika’ya döneceğim. Kanımın son damlasına kadar Türkleri savunacağım” diyordu. Anlattıklarını dinlerken gözyaşlarımı tutamıyordum.
Sayın Cevizoğlu, hangi otelde kaldığını, yanına koruma isteyip istemediğini sordu. Tabiî ki istemiyordu. çankaya’daki evimiz 6. Kanal’a çok yakındı. Telefon açtım. O Ermeni dostumuzu evime davet ettim. Dilediği kadar kalabileceğini söyledim. O da çok duygulandı.
(Bu yazıyı 18 Ocak Cuma günü yazıyorum) Bugün Hrant Dink’in ölüm yıldönümü imiş. Bazı televizyon kanalları, kabuk tutmaya başlayan ölümcül bir yarayı kaşırcasına, trajik bir dille ekrana getiriyorlardı. Bu, çok zararlı ve tehlikeli bir tutumdur. Nasıl olsa ölüm cezası kalkmış bulunuyor. Bir ünlü kişiyi öldürerek şöhrete kavuşmaya can atacak kim bilir nice ruh hastaları vardır bu ülkede...
Hrant’ın Malatyalı olduğunu sonradan öğrendim. Evleri, mahallemizin yolu üzerindeydi.
Anlattılar, hatırladım. Giriş kapılarının iki yanında birer dibek taşı vardı. Biz evimize giderken hep o taşların üzerinde otururduk. Yaşlı bir hanımefendiden, bize su, gazoz, ayran, bazen de tandır ekmeği ve tatlılar vermesini beklerdik. Hele bir Vartanoş teyze vardı ki... Bizi buna alıştırmıştı. Hrant Dink ailesinin çok iyilik ve ikramlarını gördük. Kendilerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Epey geç kaldık ama, Hrant’ın öldürülmesine çok üzüldük. âdeta sevinç içinde “Hepimiz Ermeniyiz” diyenlerden ise iğrendik. Dink’in ailesi kan ağlarken, onlar ölümü bile sapık ideolojilerine âlet ediyorlardı. Başımıza gelen bütün dert ve belalar, bir kısım sorumsuz medya yüzündendir. çünkü yangına körükle gidiyorlar. Bir tiraj ve reyting uğruna her türlü pisliği yapıyorlar. Gerisi yarına inşallah. Derin saygılarımla...