Katliamın psikolojik cephesi
“Filistin’de bulunan gazeteciler, Allah onları kahretsin, hepsi de Yahudi emperyalizminin uşakları idi, katliamlarla ilgili hikâyeler yayımlarlardı. Haberleri Yahudi mezâlimini abartarak yazarlardı. Kadınlarımızın namusunun nasıl kirletildiğini detaylı işlerlerdi. Bu da bizden çok Siyonistlerin işine yarıyordu. Çünkü bu hikayeler bizi korkuturdu. Ölüm korkusu değildi bizi korkutan; şeref ve namusumuzun tehlikede olmasıydı bizi kahreden. Medyanın bu tarz yayımları sonucunda bizde iki temel korku oluşmuştu; terör ve namus..”
1948 yılında bir halkın topraklarının zorla gasbedilmesinin canlı tanığı ve aynı zamanda kurbanı olan yaşlı mülteci Şeyh Halil Lahan, 60 yıldır mülteci kamplarında yaşıyor. Yukarıdaki sözler ona ait.
Bunları nerede ve niçin mi söylemiş?
BBC’nin hazırladığı ve 2008’de yayımlanan “İsrail’in Doğuşu” (The Birth of Israel) adlı belgeselde söyledi. 1948 Yahudi terörünün psikolojik yönünü ve buna binâen insanların evlerini barklarını nasıl bırakıp da kaçtıklarını ortaya koyan çarpıcı anekdotlar onunki. Evlerini, birkaç gün sonra tekrar geri döneriz niyetiyle terk eden ve bir daha geriye dönemeyen yüzbinlerce Filistinlinin yürek yakan hikâyesi, onun anlattıkları..
BBC’nin hâlihazırdaki Filistin muhabiri Jeremy Bowen, Siyonist devlet İsrail’in kuruluşunun 60. yılı vesilesiyle hazırlamış bu belgeseli. İsrail’i oldukça koruyucu bir dil kullanmış. Buna rağmen bazı gerçekleri de fâş etmekten alıkoyamamış kendisini.
Bugün Filistin’de icra edilen vahşeti anlamamıza yardımcı olur düşüncesiyle yukarıya alıntıladım Şeyh Halil’in söylediklerini. Gerçeğin izini oradan süreriz diye.
Siyonistler, ırkçı ideolojilerine paralel bir devlet kurmak için tâ başından beri insan hafsalasının almakta zorlandığı çeşitli yollara başvurmuşlardı. En tiksinti verici olanı da, çocuk ve kadınların hedef seçildiği insan psikolojisini dumûra uğratacak terör eylemleriydi.
Arap Müslüman algı dünyasında namus mefhumunun özel bir yeri vardır. “Öldür ama kadınına dokunma.” Bize yabancı olmayan bir algı bu, değil mi? Filistinlilerin iradesi bu algı üzerinden kırılıyordu.
Şiddetten amaç, sadece öldürmek değildi. Terörize edip paniğe sürüklemek ve böylece insan reflekslerini kontrol etmek ve yönlendirmekti amaç. Medya ve fısıltı gazetesinin maharetiyle, korku, insan duygusunun derinliklerine salınmıştı. Hepsi planlıydı bunların. Siyonist devletin genlerinde vardır terör üzerinden siyasi hedefler gerçekleştirmek. Bunu anlamak için de, özetle de olsa, şu bilgilere sahip olmak gerek.
Siyonistler, İsrail’i kurmadan önce yeraltı terör örgütleri kurmuşlardı. 1920’de Haganah’ı (İbranice’de savunma anlamına gelir) ve 1931’de vahşetleriyle meşhur Irgun’u. Açılımı, İsrail Topraklarında Ulusal Askerî Örgüt olan bu terör örgütünün adı bile Filistinli sivilleri korkutmaya yetiyordu. Arap köyü Deyri Yasin’de 250 kişiyi katletmeleri, bu korkuyu izah etmeye yeter sanırım.
Irgun ve Haganah, İsrail kurulduktan sonra ise İsrail Savunma Gücü’ne dönüştürüldü. Bu da İsrail devlet zihniyetinin haritasını terörün çizdiğini gösteren önemli bir kanıttır.
Bu yüzden Irgun terör örgütünün kurucusu Menahem Begin’in (1913-1992) İsrail’in 1977-1983 yılları arasında 6. başbakanı olması garip değildir. Beyaz Rusya göçmeni olan Begin, İsrail’in temellerini terörle atanların başında gelir, hem de dünya siyonistlerinin desteği ile..
1978’de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’la Camp David Sözleşmesi’ni yapan da Begin’dir. Ne mânidardır ki, bu zât Enver’le birlikte Nobel Barış Ödülü’ne layık görülecekti.
Terör örgütü kur, inanılmaz katliamlara imza at, çoluk çocuk katlet, sonra da sana Nobel Barış Ödülü’nü versinler! Uygar (!) dünya düzeninin işlerine akıl ermiyor, değil mi?!
Bu yakın tarih gerçeklerinden yola çıkarak günümüze ve hâlihazırdaki Gazze katliamına gelmek istiyorum. İsrail’in Gazze katliamlarını eleştirenler; orantısız şiddet kullanımı tesbitinde ittifak ediyorlar.
4 İsrailliye karşı 440 Filistinli öldürülmüş, yani 1 İsrailli eşittir 110 Filistinli. Orantısız şiddetle bunu kastediyorlar..
Özünde eksik bir tesbit bu, çünkü, eşit iki taraftan bahsetmiyoruz ki! Filistinlilerin toprakları işgal altında. Biri işgalci diğeri bunun kurbanı. Mesele sadece kurban verme meselesi de değil. Her gün onurları kırılan, aç-susuz, ilaçsız bırakılan ve sürekli muhasara altında mazlum bir halktan bahsediyoruz. O zaman ortada ahlâken ve hukuken eşit bir durum yok ki, şiddetin orantısından bahsedelim.
Adına isterseniz yumuşatarak orantısız şiddet kullanımı deyin, ister başka bir terminoloji kullanın; gerçekler değişmiyor. İsrail, terörü bir devlet politikası olarak uyguluyor, hem de kurulduğundan beri. Maalesef bu terörü de dinî metinler, Yahudi tarih tecrübesi Yahudi şuur dünyasında legalize ediyor.
Gazze’yi kan gölüne çeviren İsrail’in ne yapmak istediklerini Şeyh Halil Lahan’ın anlattıklarının ışığında okumak gerek, derim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.