İşgalci kendi askerinden de korkuyor
İşgal devleti büyük bir gürültü kopararak, kara saldırısı başlattığını dünyaya duyurmuştu. Amacı bu gürültünün psikolojik savaş stratejisi açısından amacına ulaşmasını sağlamak ve karşı tarafın artık kaçacak bir deliğinin kalmadığı, dolayısıyla teslim olmaktan başka çıkış yollarının olmadığı mesajı vermekti. Hemen ilk saatlerden itibaren saldırının üç ayrı koldan başlatıldığı, işgal devletinin on binlerce yedek askerini göreve çağırdığı, en az yirmi bin askerle operasyonun yürütüldüğü haberlerinin medyaya servis edilmesi bu amaç içindi. Yine hemen ilk saatlerden itibaren kara operasyonunun Gazze’yi üç bölgeye ayırmayı ve bu bölgelerin arasından askeri koridorlar açmayı hedeflediğine dair açıklamalar yapılması da yine aynı amaca yönelikti.
Fakat daha saldırının ilk saatlerinden itibaren işgal güçlerinin askeri kayıplarıyla ilgili haberlere yasak getirilmesi de endişelerini, korkularını açığa vuruyordu. Korkularını açığa vuran bir diğer önemli gelişme ise operasyona katılan askerlerin tümünün cep telefonlarının toplanması ve cephede kullanımının yasaklanması oldu. Görünüşte toplama sebebi HAMAS mücahitlerinin işgal güçlerinin telsiz frekanslarına girmesiydi. Ama bu iddia çok fazla inandırıcı değildi. Çünkü mücahitler telsiz frekanslarına girse de bu cep telefonlarını büyük ölçüde etkilemeyecekti. Üstelik karıştırma uzun sürmeyecek, gerekli teknik düzeltmelerin yapılmasından sonra frekanslar yeniden düzene girecekti. İşgalci askeri kayıpların, ölüm ve yaralanma olaylarının cep telefonları vasıtasıyla hızla yayılmasından ve moral çöküşe sebep olmasından korkuyordu. Medyaya her ne kadar yasak getirse de günümüzde artık cep telefonları en az medya kadar etki yapmakta, bu yolla bilgi hızla cihazdan cihaza yayılmaktadır. Üstelik işgalci saldırgan bunun tecrübesini Lübnan’da yaşamıştı.
Kara saldırısının ilk saatleri benim açımdan endişe verici ve heyecanlıydı. O sebeple saldırının başladığı gece Ülke TV’deki arkadaşların düzenlediği Gazze özel programında saat 02.00’ye kadar birlikte olmamız, hem Gazze’den yapılan bağlantılarla gelişmeleri sıcağı sıcağına takip etmemiz hem de tahlil açısından faydalı oldu. İşgal ordusu büyük bir gürültüyle başlattığı kara operasyonunda gece yarılarına kadar herhangi bir ilerleme kaydedememişti ve çatışmalar sürekli sınır noktalarında devam ediyordu. O zaman yaptığım yorumda da çarpışmaların hâlâ sınır noktalarında devam etmesinin, işgalcilerin ilerlemekte zorlandıklarını, bunun da kara operasyonunun onların planladığı gibi yürümeyeceğine delalet ettiğini dile getirmiştim.
O gece saat 02.00 sıralarında işgal güçlerinin Zeytun mahallesine girdiğine dair haberler geldi. Ama çok geçmeden işgal güçleri askerlerinin kayıp vermeye başladığının ve Golani özel birlik timlerinin komutanı bir albayın öldürüldüğünün haberleri de geldi. Bu da gösteriyordu ki işgalcilerin çatışma hattına girmeyi göze almaları tabuta da girmeyi göze almalarını gerektiriyordu. Siyonist işgal devletinin cepheye sürdükleri ise tabutu uzaktan gördüklerinde bile şoka girmekte, şaşkına dönmektedirler.
Siyonist devlet gerek haber kaynaklarına yasak getirmek, gerekse askerlerin birbirleriyle ve aileleriyle haberleşmelerini engellemek suretiyle askeri kayıplarını gizlemeye çalıştı. Kendi askerî organları ise gerçek kayıplarını açıklamadı. Ama sınır noktalarında bocalamaları asıl gerçeği ortaya koyuyordu.
Bu arada çok ilginç bir gelişme oldu. Filistin’in “İsrail” diye gösterilen bölgesine yerleştirilmiş gasıp Yahudi göçmenlerin, kendi medyalarına yasak getirilmesi sebebiyle gerçek bilgilere ulaşmak için Filistinlilerin haber sitelerini dolaştıkları tespit edildi. Yani gasıp Yahudi göçmenler kendi kayıpları hakkında Filistinlilerin web sitelerine daha çok güveniyor ve mübalağa yapmadıklarını düşünüyorlardı. Gerçekten de Filistin kaynakları gerek kendi gerekse karşı tarafın kayıpları hakkında mübalağa yapmıyor, sağlıklı bilgilere ulaşmaya ve bu bilgileri kamuoyuna yansıtmaya gayret ediyor.
Yahudi göçmen kamuoyunun Filistin kaynaklarına bakarak doğru bilgilere ulaşması karşısında işgalci yönetim de doğruları daha fazla gizleyemeyeceğini anladı ve Saldırı Bakanı Ehud Barak Filistinlilerin direnişi karşısında büyük bedel ödediklerini itiraf etti. Ama rakamları vermekten yine kaçındı.
İşgalci şimdi askerine acıdığı için değil, ondan korktuğu için onu daha fazla ileri gitmeye zorlayamıyor. Kendi askerinden korkmasa, Filistin’deki direnişi kırmak ve Lübnan’dakine benzer bir sonuçla karşı karşıya kaldığı kanaatinin oluşmasını engellemek için gerekirse on bin askerini bile feda edebilir. Daha önce Batı Yaka’daki eylemleri engellemek amacıyla direnişçilerin pusu kurduğu noktaları tespit için askerlerini yem olarak önlerine atan Siyonistin bunu yapmayacağını sanmayın. Ama askerlerini tabuta girmeye zorlamak anlamına gelen cephede ilerlemeye zorlamanın isyana ya da moral çöküşe, psikolojik krizlere yol açacağını düşünüyor. Son bilgilere göre yaralı asker sayısı 100’ü buldu. Ama bir o kadar da psikolojik krize girmekten dolayı hastaneye kaldırılanlar var. Bunlardan bazılarının görüntüleri yabancı haber ajansları tarafından dışarıya sızdırıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.