''Simge''nin boyutları...
Evvelen, muhterem üstâd Ayhan Bilgin beyefendiye şükranlarımı arz etmeyi borç bilirim. Hak Te’âlâ, azze ve celle, râzı olsun, Alevîlik konusunda aydınlatıcı bilgiler paylaştı bizimle. Hem de sözü eğip bükmeden, birilerine/“konjonktür”e şirin görünmeye çalışmadan. Şimdi artık anlıyorum “Alevî Vatandaş”larımızı “kamusal alan”da temsîl ettikleri bilinen malûm zevâtın neden “cemevleri”ni câmiden ayrı/farklı bir ibâdethâne olarak gördüklerini, daha doğru bir deyişle “cemevleri”ne “camie/mescide” denk bir “statü” verilmesini neden bu kadar ısrar ve de inatla taleb ettiklerini!
Haklıdırlar!
Tabiî muhterem üstâd Ayhan Bilgin beyefendinin, sözgelimi meşhûr Pîr Sultan Abdâl’dan verdiği şiir örneğinin doğru olmadığını isbât etmedikleri/edemedikleri ve tevbe-i nasûhta bulunarak, buram buram şirk kokan bu dehşetengîz ifâdeleri külliyen reddettiklerini açıkça beyân etmedikleri sürece!
Neyse...
Asıl mes’elem bu değil bugün...
Şu “simge” konusuna biraz daha devam etmek istiyorum.
İslâmi tesettürün mütemmim cüzü olan başörtüsünü bir “simge”, üstüne üstlük “siyâsî/irticâî bir simge” olarak gören ve de göstermeye çalışan o Azgın Gürûh “gümüş alyans”ı da, “akik taşlı gümüş yüzük”ü de “siyâsî/irticâî bir simge” olarak değerlendirir mi acaba?
üstelik biri - İslâmi tesettürün mütemmim cüzü olan başörtüsü- âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, azze ve celle, bilumum Mü’mine Müslüman hanımefendilere apaçık emri iken, diğeri -gümüş yüzük- Sünnet-i Rasûlullâh’tır!
Peki ya bıyık konusunda ne düşünürler acaba?
Bıyık da apaçık bir “simge” değil midir? Kadın adayları “çizgiden bıyık”la resmeden o tuhaf siyâsî reklâm kampanyasının da üzerine inşa edildiği, “maço”luğu ya da “erkek egemenliği”ni, daha doğru bir deyişle “erkeklik kültü”ne dahil/bağlı olmayı vurgulayan bir “simge”? Bu durumda her bıyıklı hâkim kadınlara karşı bir ayırımcılık içinde olduğunu “simgesel” olarak beyân etmiş olmuyor mu?
Ama bu da yetmez!
Bıyığın şeklinin de ayrıca bir “simgesel değeri/anlamı/mesajı” var! Kısa kırpılmış olması ya da olmaması, dudak çizgisinin üzerine taşmaması ya da üst dudağı tamamen örtmesi ve ilâ âhir... gibi. Buna göre bıyığını Sünnet-i Rasûlullâh üzere şekillendirmiş bir hâkim ya da savcı, ya da bir hekim “siyâsî/irticâî bir simge” kullanmaktan dolayı “kamusal alan” içinde bulunmaktan, dahası “kamu hizmeti” vermekten men edilemez mi?
Nitekim mazlûm ve de mahzûn memleketimizin postal istibdâdı altında inim inim inlediği o karanlık günlerde “bıyık şekl ü şemâili” üzerine talimâtnâmeler neşredilmiş ve nice insan bu yüzden ya bıyığını “resmî ideoloji uyumlu” hâle getirmek, hatta tamamen kesmek, ya da işinden olup mahkeme kapılarında sürünmeyi göze almak arasında bir tercîhte bulunmak durumunda kalmıştı!
Peki ya namazına titiz nice Mü’min/Mü’mine Müslümanın alnında ister istemez beliriveren o “eser-i sücûd”a sahib olan “kamu görevlisi” ne yapacak? Her sabah işine gitmeden evvel ve her namazdan sonra “fon dö ten” kullanarak kapatmaya mı çalışacak o şerefli “simge”yi, o Azgın Gürûh’un sapkın hezeyânları yüzünden işinden olmamak ya da “cumhuriyetin temel değerlerine karşı çıkan bir mürteci” olarak suçlanmamak/afişe edilmemek için?
Ya namaz kıldığı için pantolonunun diz kısmına isâbet eden ütü çizgisinin bozulması, hatta aynı yerde hafif bir “bombe” meydâna gelmesi de bir “kamu görevlisi”nin asla taşımaması gereken “siyâsî/irticâî simge”ler kapsamına girer mi o Azgın Gürûh nezdinde?
Mü’min Müslüman bir “kamu görevlisi”nin evrak çantası ya da elbise dolabı/çekmecesi, aman “pantolonsal siyâsî simge”si belli olmasın diye bir “namaz pantolonu” bulunduruyor mu acaba diye muntazaman kontrole tâbi tutulur mu bazı özel “laikliği koruma hafiyeleri” tarafından?
Bu Azgın Gürûh’un müzmîn bir İslâm-Mü’min/Mü’mine Müslüman düşmanlığından beslenen hezeyânları/“paranoya”sı daha nerelere kadar tırmanır?
Bu suâlleri “N’olacak canım, başörtüsü örtmemek yüzünden dinden çıkılmıyor ya! İlle de kamu görevinde bulunmak ya da kamusal alanda boy göstermek isteyen Mü’mine hanımlar da dişlerini sıkıp uyuversinler başörtüsü yasağına!” diye düşünen hatta bu düşüncelerini her vesîleyle yüksek sesle dile getirenlere -ki, sayıları bir hayli çoktur!- sorun hele! Bakalım ne diyecekler!
Müteyakkız olalım, müteyakkız kalalım!