İsrail'in başarılı olduğu tek konu: Sivil katliamı
İsrail'in 21 gündür devam etmekte olan saldırılarının hedeflerini kendisi açısından bile bir mantığa dayandırmak gittikçe daha fazla zorlaşıyor. Üstelik son yazımızda bu dur durak bilmeyen saldırganlığıyla, sınır ve etik sınırları tanımayan acımasızlığıyla, elindeki teknolojik imkânların küstahça gösterileriyle bir şeyleri gösterme, bir şeyleri kanıtlama çabasında olduğu yönündeki tahminimizi bile giderek anlamsızlaştıran bir gidişatı var savaşın.
Bu savaşa başlarken İsrail önüne çok net birkaç hedef koymuştu. 1. Hamas'ın etkinliğinin tamamen kırılması, mümkünse bitirilmesi. 2. Gazze'deki füze veya roket gücünün bertaraf edilmesi. 3. de terörün altyapısının tamamen çökertilmesi. Bütün bunları sadece birkaç günlük operasyonlarla halledebileceğini düşünüyordu İsrail. Oysa 21 günün sonunda bu hedeflerin hepsine başladığı günkünden çok daha fazla uzaklaşmış bulunuyor.
Hafta sonu Hüsnü Kılıç'ın girişimiyle başlatılan ve "İstanbul'dan Golan'a Ben de varım" konvoyunun Şam'daki durağında, girişimcilerden bir grupla görüşen Hamas liderlerinden Muhammed Nezzal büyük bir özgüvenle İsrail'in ilan ettiği bütün bu alanlarda alabildiğine başarısız olduğunu ve her geçen gün yenilgiyi kabul etmesinin gittikçe daha bir zorlaştığını anlatıyor.
İsrail'in Gazze yenilgisi, 2006'daki Lübnan yenilgisinden de daha acı olmaktadır, çünkü Gazze çok daha "kolay lokma" görülüp öyle ilan edildiği halde yutulmasının kesinleşen zorluğu hatta imkânsızlığı İsrail'in bütün sözde karizmasını tam bir travmaya maruz bırakacak görünüyor. İsrail bu gerçeği bir türlü kabullenemediği için, bu gerçeğin açığa çıkmasını geciktirmek için başarılı olduğu tek alana daha fazla yükleniyor. O da masum, silahsız, kendini koruyamayacak durumda olanların öldürülmesi. "Bu alanda gerçekten çok başarılı" derken Nezzal, savaşın acılarından neşet eden ironiyi anlamlı bir mahcubiyetle ifade ediyor. "Bu başarı ahlâki bir hezimetin de ta kendisidir!"
Nezzal, savaşın Hamas'ın örgütsel yapısına hiçbir zayiat vermediğini anlatıyor. Ayrıca halkın gözünde Hamas sevgisi her geçen gün daha fazla büyümektedir. Halk ile Hamas'ın arasının bu saldırılarla hiç de açılmadığı görülmektedir. Bunca saldırıya rağmen, Gazze'deki füze gücü yok edilememiş sadece dün Gazze'den İsrail hedeflerine 30 roket atılmış.
Buna mukabil, İsrail'in başarılı olduğu tek alan, teknolojinin verdiği imkânları değerlendirerek yapabileceği en iyi şey çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan sivil katliamları ile şehrin altyapısının tahrip edilmesi oluyor. Fosforlu, misket bombalarıyla, hastaneleri, mezarlıkları, yardım konvoylarını, ambülansları, sığınma evlerini bombalayarak bir savaşta en dokunulmaması gereken noktalara saldırarak toplu ölümleri başarıyor. Bütün bu başarılar açık bir akıl yitiminin, açık bir çılgınlığın ifadesi oluyor.
Sonuçta İsrail'i çıldırtan Hamas oluyor, bu doğru.
Ama bundan dolayı Hamas'ı suçlamak ne kadar doğrudur? Türkiye'de veya başka yerlerde bazı akl-ı evvellerin İsrail saldırganlığının ortaya çıkardığı vahşetten, insanlık dışı görüntülerden, vicdansız güç kullanımından dolayı Hamas'ın gereksiz direnişini sorumlu tutmaları da ayrı bir hayâsızlık örneği… Bunların barıştan anladıkları tek şey onursuzca bir teslimiyetten başka bir şey değil. İnsan ölmesin, kimsenin burnu kanamasın diyorsanız, her türlü işgalciye hırsıza katile, şantajcıya onursuzca boyun eğmekten başka bir değer ileri süremezsiniz. Bunu önerecekseniz, ne işiniz var insanların arasında?
Suriye'de Türk konvoyu müthiş bir heyecanla karşılanıyor. Suriye Meclisinin önünde Meclis başkanının da gözü önünde Türk, Filistinli ve Suriyeli gençler Türk ve Filistin bayraklarını heyecanla sallayarak "Türkiye-Suriye Belde vahide" diye haykırıyorlar. Sevgili Hakan Albayrak'ın yıllardır dillendirdiği İslam ülkeleri arasında sınırları kaldırma idealinin gerçek bir egzersizine şahit olunuyor. İsrail ne yapmak istiyorsa, yaptıklarıyla tam tersi bir sonuca yol açıyor.
El-Cezire, İran IRIB, el-Dünya, Suriye TV ve başkabir sürü TV kanalı bu görüntüleri seyircilerine büyük bir heyecanla yansıtıyorlar. Bir Suriyeli gazeteci olup bitenleri sormak için Recep Tayyip Erdoğan ismini andığında duygusal yoğunluğa girip ağlamaktan kendini alamıyor, biraz yutkunduktan sonra "Allah razı olsun ondan" diyor.
TV Kanallarından biri Türk göstericilerinden birine soruyor: "Gazze'ye bir mesajınız var mı?" Gösterici hiç tereddüt etmeden cevap veriyor: "Bizim Gazze'ye ne mesajımız olacak? Asıl Gazzelilerin bütün insanlığa büyük bir mesajı var, biz bu mesaja cevap vermeye çalışıyoruz. Dirilişin mesajını almaya ve anlamaya çalışıyoruz. Bu mesajın çağrısına kulak vererek, biz de buradayız, biz de varız demeye çalışıyoruz. Hayasızca akınlara karşı verdikleri onurlu direnişin, insanca varoluşun mesajını alıp iletmeye çalışıyoruz."
Yetmişinde bir teyze, kocasından izni koparmış, ama çocuklarıyla helalleşemeden konvoya yetişip katılmış. Yol boyunca otobüslerden birinin tam bir muhabbet figürü haline geliyor. "Hacca da gittim çok şükür, ama dua ediyorum Allah bir de bana Şam'a gitmeyi nasip etsin bir gün" diyor. Yanında oturan ve yol boyu evlatlığına yazılan genç (Lütfi) diyor ki "iyi de biz şu anda zaten Şam'a gidiyoruz." Teyze talih kuşu konmuş gibi tepki veriyor "ne yani! Şam Suriye'de mi?.. Allah'a binlerce şükür, bunu da nasip etti