Bizimkisi agresif laiklik
Barack Obama’nın yemin törenini milyarın üzerinde insan tv ekranlarında izledi. Siyahlar, Beyaz Saray’a siyah bir başkanla siyah bir first lady göndermenin tarihî anlamını düşünüyorlardı herhalde. Irkçı protestan beyazlar da iktidarın kendilerinden çalındığı ve toplumsal ırk dengelerinin kendi aleyhlerine değiştiği hissine kapılmışlardır muhakkak.
Amerikan toplumunun çoğunluğu ise kendilerini ekonomik krizden kurtaracak siyah bir mesih beklentisiyle oylarını Beyaz Saray’ın yeni sâkinine vermişlerdi. Törene rekor bir katılımın olması, beklentilerin ne kadar yüksek olduğunu göstermeye yetiyordu. Bu dev katılım, Bush ve avanesi döneminin, tabiî ki Amerika’yı siyaset ahlâkı ve ekonomik anlamda iflasın eşiğine getirmesi sebebiyle, bir ân önce “The End” perdesini indirmesini istiyordu.
Evet, Obama’nın görevi devralma töreninin sembolizmi yüksek bir tören olacağı, önceden herkesin hemfikir olduğu bir husustu. Ama, 20. yüzyılın bu törenle kapandığı ve 21. yüzyıla Obama’nın Beyaz Saray’a adım atmasıyla girildiği yönündeki iddiaların haklı olup olmadığını ilerideki yıllarda göreceğiz.
Töreni izleyenlerin dikkatlerinden kaçmamıştır. Törenin önemli sembollerinden birisi de, Obama’nın dinî ritüeller eşliğinde takdis edilmesiydi. Amerikalılar için alışageldikleri bir uygulamaydı bu. Zira daha önceki demokrat Bill Clinton da, onu takip eden Cumhuriyetçi Bush da göreve dua ve takdis ile başlamış, yeminlerini İncil üzerine etmişlerdi.
Bunlara ekran üzerinden ben de tanıklık etmiştim. Bunun o coğrafyada bir gelenek olduğunu da biliyorum, yeni değil. İlk tanıklığımda hayli garipsemiştim. Çünkü, laikliğin beşiği sayılan Batı dünyasının önder ülkesinde, dinin pozitif rolü bizde alışık olmadığımız düzeydeydi.
Son 1.5 asrı “irtica” yâveleriyle geçirmiştik biz. Dolayısıyla din merkezli devlet-toplum gerginliğini nerdeyse kanıksamıştık.
Bizdeki laiklik, agresif laiklikti. Dinin her türlü toplumsal talebini devlete bir tehdit olarak gördüğünden, dini tâ başından beri kontrol altında tutmayı hedeflemişti. Militandı. Yeri geldiğinde metazori yöntemler kullanmaktan da çekinmezdi.
Bizim laiklik aynı zamanda nifak derecesinde pragmatisttir. İkiyüzü vardır; bir çehresi yukarıda anlattığımız gibi kabadır. Dini katı yöntemlerle modernize etmeye, din âlimi yerine din tenkitcisi yetiştirerek Batı’da Hıristiyanlığa uygulanan mühendislik projesini İslâm’a da uygulamaya teşnedir hep.
Bu sert yüzün en bâriz duruşunu “başörtüsü yasağı” uygulamalarında görebilirsiniz. Hâlâ devam eden bu yasağın milyonlarca mağduresi mevcut maalesef. First ladymiz de bundan payına düşeni fazlasıyla almıştır, hem de dünyada bir benzeri olmayan yüz kızartıcı uygulamalarla...
Diğer yüzü ise, yumuşaktır bizim laikliğin. Daha doğrusu yumuşak gözükmeye çalışır, oportünist karekterinin bir gereği olarak. Devletin zora düştüğü zaman ve mekânlarda katı laiklik unutulur, din yardıma çağrılır.
Bunu Doğu illerimizde PKK’ya karşı halkı devletin yanına çekmek için kullanılan argümanlarda, halka dağıtılan Kur’an âyetleri ve hadis metinlerinin yazılı olduğu bildirilerde görebilirsiniz. Kürt-Türk kardeştir, vurgusu dinle pekiştirilir.
Sıcak cepheye sürülen askerleri motive etmek için de din kullanılır. Dinî bir kavram olan “şehitlik” askerler arasında Cennet ödülüyle anlatılır. Ama bu şehitlerin başörtülü hanımları ve anneleri nizâmiye kapısından içeriye alınmaz. İşte burada devletin agresif laiklik yüzü devreye girer.
Bizim ortaokul sıralarında “ateist” bir din kültürü dersi hocamız bile vardı. Zaten adı üstünde diyebilirsiniz; Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Dini kültür diye algılama hoyratlığı yani.. Kemalizm bize din gibi anlatılırdı. Bir çocuğun algı dünyasında Peygamberle Cumhuriyet'in kurucu lideri yer değiştiriyordu.
Garip değil mi, bu ülkenin Başbakanı, içinde; “Elhamdulillah, inşaallah” gibi kelimelerin geçtiği cümleler kurduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kendisine siyaset yasağı getirmeyi talep edebilmiş, bununla da kalmamış, halkın neredeyse yarısının oy verdiği bir partiye kapatma dâvâsı açabilmiştir. Dinî literatüre ait olan kavramlar birer birer suç unsuru olarak sayılmıştı iddianamede. Ama aynı kavramlar sistem tarafından Doğu illerinde kullanılıyor, hem de misliyle.
Tabiî ki, burada bir nifak var. Sistemin laiklik anlayışının gerçekte agresif olduğunu elbette biliyorum. Kimi zaman yüzüne geçirdiği beyaz maske ise ilkesiz faydacı yaklaşımından başka bir şey değil.
Obama’nın yemin töreninin gözler önüne serdiği bir şeyler varsa eğer, bunlardan birisi de; bizdeki sistemin dinle ilişkisinde batılılaşma adına sergilediği mezkûr münâfıkca tavırdır.
Türkiye’de Başbakan Kur’an’a yemin ederek göreve başlasa, kıyamet mi kopar? Amerika’da kopmuyor. Milletvekilleri halk tarafından kendilerini temsil etmek üzere seçilirler. Bu vekiller, seçmenlerinin inandığı dinin kutsal kitabına and içerek göreve başlasalar, rejim mi elden gider? Başka yerde gitmiyor.
Dünyada agresif laiklik anlayışı fosilleşeli çok oldu, bunu anlamak çok mu zor?!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.