Kocaman adamlardan, kocaman yalanlar...
özellikle son on yıldan beridir, dozu gittikçe artan yalanlar dinleyip duruyoruz.
İsimlerinin önünde, up uzun ve zikredildiğinde şöyle bir düşündüğünüz; ‘bu adamın söylediklerinde mutlaka bir şeyler olabilir, olmalıdır’ dediğiniz türden titrler olan, koca koca adamlardan yalanlar...
Aslında ilk bakışta, bu adamların neden böyle bir mevzuda söz söyleme ihtiyacı hissettiklerini, anlamak bile mümkün değil.
öyle ya, koskoca adamlar- isimlerinin önlerinde up uzun titrler olan adamlar; aslında memleketin başka ve daha önemli meselelerini çözmek için mesailerini harcamak durumundadır, diye düşünürsünüz, normalde.
İşte o adamlar, bütün işlerini güçlerini bırakıp, başörtüsü (başka bir rivayette bunun adı türban oluyor) meselesine kilitlenince, ister istemez tırsar gibi oluyorsunuz.
Söyledikleri ne peki?.. Kocaman kocaman yalanlar.
önce ‘damardan’ giriyorlardı.
‘Başörtüsü (türban) yasalara göre yasaktır, kardeşim’ diyorlardı, kendilerinden oldukça emin bir şekilde.
Yasalarda yasak olmadığı, hatta serbestiyet olduğu, ayan-beyan ortaya çıktığı zaman, ‘mahkeme kararlarına’ sığındılar.
İşin içine, Anayasa Mahkemesi’ni, Danıştay’ı ve hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni karıştırsalar da; bu söyledikleri, yani Mahkeme kararları sözü de, ciddi bir aldatmaca idi.
Yasama, özellikle üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması hususunda kararlılık serdetmeye başlayınca; koca koca adamlar, tekrar başa döndüler.
Şimdi daha sofistike ve içinden çıkılması zor yalanlar söylemeye ve işi sulandırmaya çalışıyorlar.
Başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması hususundaki kararlılıktan sonra, bu işin burada durmayıp, hayatın hemen her alanına şamil hale geleceğini bildiklerinden, işin başına dönüyorlar.
İşin başı da, Anayasa’nın ‘değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek’ ilk maddeleri. Daha doğrusu, yalancılığa fena halde alışmış kocaman kocaman bazı adamların, bu maddeleri yorumlayış şekilleri.
Hatırlayın, bu iş, geçmişte de böyle başlamış ve kanunlarda olmasa da, birileri yasakçılığa soyunmuş ve o zamanların olağanüstü şartlarında, bunu başarmışlardı da...
Koca koca adamlar şöyle diyorlar şimdi: Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek başlangıç maddeleri hesaba katıldığında, başörtüsünün serbest bırakılması, mümkün değildir...
Bu neden böyle imiş peki? çünkü iş gelip, laiklik meselesini de geçip Atatürkçülük noktasına geliyormuş o zaman.
Kocaman kocaman adamların yorum kaabiliyeti bu kadar!..
Peki Atatürk’ün bu konudaki tutumu nedir?..
İnternet’te bu günlerde sıkça dolaşan bir alıntı var. Merhum Bülent Ecevit’in, 12 Eylül sonrası, hapishanede iken çıkarttırdığı bir dergi olan, Arayış’a gönderdiği mektuplardan yapılan bir alıntı.
Bülent Ecevit, şöyle yazıyor mektubunda:
“(…) Kaldı ki bazılarının farkında olmadığı bir gerçek var: Atatürk kadınların kılığına kıyafetine hiç karışmamıştır. O konuda hiç yasa çıkarmamış, herhangi bir zorlamaya da gitmemiştir. özendirme yoluyla ve zamana, gelişmeye brakarak bu sorunun çözümünü daha uygun bulmuştur. Bu da sanırım Atatürk’ün kadınlara karışmayı Türk gelenekleri açısından uygun görmemiş olmasındandır. Kadınlara her hakkı ve özgürlüğü tanımıştır, her olanağı sağlamıştır, ama ne giyeceklerine müdahale etmemiştir.” (http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=5992)
Koca koca adamlar, bunun böyle olduğunu bilmiyorlar mı peki?..
Tabii ki biliyorlar. Biliyorlar da, işlerine gelmiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.