Meleği şeytan, şeytanı melek göstermek...
Demokrasi, laiklik, liberallik, politika gibi kavramlar, İslâm ümmetinin pek alışık olmadığı kavramlardır. Çünkü bu kavramlar bize Batı’dan gelmişlerdir. Vahiy kültürünün mahsulü olmayan hiçbir kavram, Müslüman’ı bağlamadığı gibi, böyle kavramların içini doldurmaya kalkışanların uydurmaları da Müslüman’ı bağlamaz. “Biz de Müslümanız..” dedikleri halde kendileri İslâmî kavramlarla değil, İslâm dışı kavramlarla, terimlerle ifade etmeye kalkışanlar, Cibt’e ve Tağut’a iman etmeye başlayanlardır. Allahû Teâla buyuruyor:
“Şu kendilerine kitaptan (okuma-yazmadan) bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun! Onlar Cibt’e ve Tağut’a inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, ‘Bunlar, Mü'minlerden daha doğru yoldadır’ diyorlar.” (Nisa Sûresi / 51)
Kul kaynaklı sistemlerin, kriterlerin, yapıların peşinde koşanların İslâm’a bağlı kalanlardan daha üstün olduklarına inanmış olanlar, Hakk’ı batıl, batılı da Hakk diye göstermeye çalışanlardır. Hakk’ı batıla, batıla da Hakk’a karıştırmaya çalışanlar, ilahi iradenin belirlediği çerçevenin dışına çıkanlardır.
İslâm topraklarında Peygamberlerin mesleği olan Siyaset-i şeriyye yerine Müslümanlara dayatılan politika, İslâm uleması nezdinde “şeytan işi” olarak nitelendirilmiştir. Politikacıların mürebbiliğini şeytan yapar. Şeytanın telkin ve vesveseleri, politikacıların çevrelerine dağıttıkları teşvik kredileridir. Melekler iyiliğin sembolü oldukları gibi, şeytan da kötülüğün sembolüdür. Çünkü kötülüğün yapılmasında şeytan başrol oynar. Şeytan, insanlara her zaman kötülükleri iyi, çirkinlikleri güzel gösterir. Bu şekilde insanları doğruluktan uzaklaştırmaya çalışır. Şeytan, yegâne tek hak din olan İslâm’a göre Allah'a isyan etmiş bir varlıktır ve insanın baş düşmanıdır. Her türlü dinî değerin, her türlü iyilik ve güzelliğin karşısındadır. Bu özellikleri ile kötülüğün simgesi olarak kabul edilmiştir. Kul Allah’a secde ederek, Allah’ın hükümlerine uyarak nefsin kalesini yıkar. Şeytana meleği hissettirmekle görevli olan Mü’min insanın politikacılara itibar etmesi düşünülemez. Şayet bir memlekette politikacıların şeytandan aldıkları vesveselerden meydana gelmiş olan teşvik kredilerine itibar eden Müslümanlar türemiş ve üremiş ise, o memlekette şeytanı melek, meleği de şeytan göstermeye yeltenenlerin sayıları çoğalmış demektir.
Meleği şeytan, şeytanı melek göstermek, demokratik-laikçi sistemlerde ortaya çıkmış olan politikacıların mesleğidir. Türkiye demokrasi ile birlikte gelen çok partili günlere şahid Said Nursî (ra.) der ki: “Partiler muzırdır; çünkü meleği şeytan, şeytanı melek gösterir.” (Hutbe-i Şamiye, Sh: 98) Politik partilerde yalandan gayri yok ki servet. Kim konuşursa konuşsun, doğru varken nasıl yalandan umarsın medet. Nerede geçmişte bir doğru için hayatını ortaya koyan millet?
Siyaset-i şeriyye; edeb çimenliğini süsleyen fidandır. Demokrasiden kaynaklanan politika, ruhu kirleten yalandır.
Siyaset, Müslümanca duruşun kollektif bağlılığıdır. Politika ise; kabahat ve ma’siyetleri meziyet, ibadetleri ise eziyet sayan bir düzenin borazanlığıdır. Biliyorum; bu cümlelerim, sıradan insanlar tarafından servetlerine yahut mevkilerine gösterilen itibarın, akıl ve ilimlerine gösterildiği zehabıyla kimsenin aklını beğenmeyen, doğruyu araştırıp öğrenme ihtiyacı duymayan, böyle tuzu kuru modern Müslüman(!)ların ezberlerine ters gelecektir. İnancımızın incelik taşıyan tabirlerini kendi keyiflerine göre kullanmaya kalkışanlar, şeytandan alkış alanlardır. İslâm’ı yaşanılan hayatın bir çeşnisi, ihmal edilebilir bir ayrıntısı gibi sunmakla yükümlü resmi ideolojinin ücretli ilahiyatçılarından beslenen kitlelerde de “Bana göre...” diye başlayan fetva cüretkârlığı, ezberlerini bozmak istemeyenlerin en önemli silahlarındandır. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstermeye çalışan, eşkıyaya evliya, evliyaya eşkıya muamelesi yapan hiçbir meslek, hiçbir kurum İslâmî değildir ve asla Müslüman’ı bağlamaz. Şu bir gerçektir ki; yalanı doğru sananlar değişiyor, söylenen yalanlar değişmiyor!
Yalan şeytandandır, peygamberlerin mesleği olan siyaset-i şeriyye onu kaldıramaz. Siyaset-i şeriyye; zulmün boyunlara taktığı zincire direnmek, gerekirse katlanmak ve ölümüne dişlerini sıkmak gibidir. O, şeytanın verdiği vereceği vesveseye kapılmadan, iftira kapılarını kapatıp, sabır şerbetinden içmek gibidir. Ama politika böyle değildir. Politika; sadaktın koynunda koca bir ihanettir. O, doğruya yalanı katan, masumları çileden çıkarandır.
Siyaset-i şeriyye yerine politikanın esas alındığı toplumlarda, en çok doğruluk ve doğrular zarar görür. Çünkü politika, bir anlamda yalana doğru cübbesi giydirme gayretidir. Demokratik sistemlerde politika; yalanlara aldanma ve insanları yalanlarla aldatma sanatıdır. Bunun için politikanın icracıları olan partiler, muzır kabul edilmişlerdir. Politik partilerin muzır kabul edilmelerinin ana sebebi, doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstermeleri, yalancıların karargâhları haline gelmeleridir.
Politik partiler; yasalarla gelen yalanların toplumdan doğruları çalma çabalarıdır. Toplumu doğrulardan ve doğruları da toplumdan yalan adına çalmak isteyenlerin toplanma ocakları, politik partilerdir. Çünkü hedefe varmak için her yolu meşru görmek ve göstermek, politikacıların müşterek ahlâkıdır. Kendilerini Rabbanî doğrularla mukayyed görmeyen politikacılar, meleği şeytan, şeytanı da melek göstermekten çekinmezler. Kendi Müslümanlığının şuurunda olanlar, böylelerinin peşinden gitmezler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.