Serdar Demirel

Serdar Demirel

Geleceğin inşaasında, ilâhî olanla beşerî olanın farkında olmak...

Geleceğin inşaasında, ilâhî olanla beşerî olanın farkında olmak...

İlmî ve fikrî ihtilafların bir boyutu, metodolojik farklara, meşrep taassubuna ve hatta insan zaafına dayanırken, bir boyutu da neyin ilâhî ve neyin beşerî olduğu ayrımını iyi gözetmemeye dayanır.
Hâlbuki; İslâm, tevhid inancının bir zaruri sonucu olarak neyin rabbânî ve neyin insânî olduğu hususunda son derece hassastır. Bu hassasiyet Mü'minler tarafından da gözetilse, birçok ihtilafın otomatikman izale olacağını, kimsenin kendi indî görüşünü "masum mertebesi"ne çıkaramayacağını göreceğiz.
İlmî mirasımızda bu ayrımın esaslı bir yerinin olduğunu biliyoruz tabiî. Meselâ, Efendimiz'den (s.a.v) rivâyet olunan her habere sahip çıkmakla haksız yere itham edilen muhaddislerin bile, kendilerine ulaşan rivâyetleri taksim ederken, bu farkındalığı açıkça ortaya koymuşlardır.
Çok özet ifade edecek olursak, hadis ilimlerinde; hadisler farklı perspektiflerden ve farklı amaçlara mebnî olarak çeşitli taksimlere tabi tutulmuştur muhaddisler tarafından.
Bu taksimlerden birisi de; rivâyetlerin sözün kaynağına göre taksimidir. Buna göre hadisler; kudsî, merfu, mevkuf ve maktu diye tasnif edilmiştir ve son derece önemlidir bu.
Önemi şuradan gelmektedir: Bir rivâyette sözün sahibi Allah (c.c.) ise ona kudsî hadis, Hz. Peygamber (s.a.v) ise merfu hadis, sahabe ise mevkuf haber ve tabiî ise de maktu haber denilmiştir. Böylece ilâhî olanla olmayan arasında çok hassas bir çizgi çekilmiştir.
Neyin vahiy kaynaklı ve neyin beşer kaynaklı olduğunu ayırt etmek, Müslümanlar arasındaki ihtilafları asgarîye indirmekte elbette çok önemlidir. Ama, meselenin önemi buna taalluk etmiyor sadece. Belki daha da önemlisi, dünya Müslümanlarının geleceği ile direkt alakalı olmasıdır.
Şöyle ki; 21. yüzyıl düzenini aramaktadır. Farklı güç merkezleri yeni kurulacak dünya düzeninde en azından kendi çıkarlarını garanti altına almak için fikirler üretmekte, kendilerini yeniden yapılandırmaktadırlar.
Dünya, devâsa sorunlarla karşı karşıya. Ontolojik ve epistemolojik kriz bütün coğrafyaları sarmış durumda. Siyasi ve ekonomik krizler, lokal ve global çapta. Dünyadaki çatışma coğrafyaları bütün insanlığı nükleer tehdit altında tutmakta. Pıtrak gibi ideolojilerin ürediği çağ geride kalalı epey oldu, yeni dönemde ise ideolojik kabızlık yaşanmakta.
Gezegenimiz gömlek değiştirme sancısı yaşıyor. Dünya gömlek değiştireceği zaman da, büyük hadiseler sakınılmaz olur. Var olan krizleri fırsata çevirebilecek, insanlığın çözüm arayışına kendi modelini sunacak Müslüman bir irade gerekmektedir. Asimile bir zihniyetin bunu algılaması zaten düşünülemez.
Asimile olmamış ve şuur dünyasının kökleri kendi medeniyet birikiminde sâbit olanlar, çağın esaslı meydan okuyuşuna İslâm'ın sâbiteleri zemininde çözümler üretebilir ancak. Bir diğer ifade ile, ilmî mirasımızın kaynağı, vahiy olanla vahiy olmayanı temyiz etme yeteneğinde, velûd ve asil zihinlere muhtacız.
Yani, zamanı ve mekânı aşan değerlerle, zamana ve mekâna ait değerleri tefrik kabiliyetinde ve sorumluluğunda cins yeteneklerden bahsediyorum.
Onlar, ictihadların; vahyin ruhunun idrakiyle, bu idrakin beşer tarafından zamana ve mekâna tatbiki olduğunu, bu beşerî müdahaleden ötürü de zaman ve mekâna üretilen beşer çözümlerinin her zaman sâbit olamayacağını bilirler. “Zamanın tegayyürü (değişmesi) ile ictihatların tegayyürü inkâr edilemez” usûlu kaidesi de bu itibarladır.
İslâm’ın tekrar asrın idrakine hitap etmesini, insanlığı, inkâr ve şüpheci karanlıklardan tekrar vahyin aydınlığına çıkarmasını arzuluyorsak, buna mecburuz.
Medeniyet birikimimizde ve din algımızda; hiçbir şey değişmemeli, değişemez ifradıyla; her şey değişebilir, değişmeli tefriti, Müslümanların gelecek rüyalarını dar parantezler arasına sıkıştırabilir, bu tehlikeye lâkayd kalamayız.
Bu meyandaki ifrat, bizi, yaşanan çağa bir türlü ulaşamayan ve sürekli tarihte bir yolculuğa mahkûm şaşkınlar kafilesi kılar. Tefrit ise, değerleri buharlaşmış ve böylece kendisi olmaktan çıkmış, dolayısıyla da asra söyleyeceklerini yitirmiş garpzâdeler yığınına.
İslâm, insan vak'asını değiştirmeye gelmiş bir öznedir. Vakaya da kuşkusuz Müslümanların eliyle müdahale edecektir. Bunun için de yukarıda önemini anlatmaya çalıştığımız vahye ait olanla beşere ait olan bilginin aynı tutulmaması, ama asla bu birikime de yok muamelesi yapılmaması gerekir. Bu son kısım ise ayrıca ele alınması gereken hassas bir konu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi