Miting meydanlarından siyasetçilere notlar
Deniz Baykal'ın da Adana'dan başlattığı yerel seçim mitingleriyle birlikte Başbakan Erdoğan'ın hayli zamandır neredeyse tek başına yürüttüğü meydan mücadelesi bir karşılıklı atışmaya da dönüşmeye başladı.
Epeydir çoğumuzun dikkatini çekiyordur. Önümüzdeki seçimleri önceki seçimlerden epeyce farklı kılan en önemli özelliklerinden birisi laikliğin seçim propagandalarının konularından birisi olmaması… Laikliğin, cumhuriyet değerlerinin veya Atatürkçülüğün tarafların kavga konusu olmadığı bir seçimde, gerginlikler ve sert atışmalar eksik değilse bile, olanları "o kadarı her demokratik seçimde olur" deyip geçiştirmek mümkün.
Laiklik yerine yolsuzluk iddialarının suçlamalara konu olması tabii ki demokrasinin işleyişi açısından tercihe şayandır. Gerçi bu konulara partilerin yaklaşım tarzı demokratik aktörlerimizin ahlâki kaliteleri açısından hiç de iç açıcı bir manzara arz etmiyor. Muhalefetin iktidar üzerinde bir denetleme mekanizması olarak çalışması ve sistemi tam bir şeffaflığa mecbur bırakması gerekiyor. Ancak bunun için yolsuzluk iddialarını dile getirirken inandırıcı olmayı ihmal etmemeli, kendi iddialarını ispatlama tarzının bir yolsuzluk eseri olmaması gerekiyor. Ne yazık ki bu şekildeki yolsuzluk iddiaları üzerine kurulu bir muhalefet (veya iktidar) söylemi toplumun ahlaki düzeyini aşağılara daha fazla çekmekten başka bir şeye hizmet etmiş olmuyor. Yolsuzluk dosyalarını ancak sırası geldiğinde ve muhaliflerine karşı bir koz olarak değerlendiren bir siyaset anlayışı temiz toplum idealine hizmet etmediği gibi bu tarz bir siyaset en büyük yolsuzluk kültürünün de besleyicisi olmaya devam ediyor.
Yerel seçimlerle ilgili diğer bir konu liderlerin üsluplarındaki ayarsız kabalık ve sertliktir. Yolsuzluk üzerinden yapılan siyasetteki sertlik Türk siyasetinin neredeyse rutinlerinden olduğu için telafisi nispeten daha kolaydır. Türk siyasi tarihi yolsuzluk suçlamalarını ne yazık ki siyasetin bir rutini olarak kodlamış durumdadır. Birbirlerine meydanlarda yöneltmedikleri suçlama bırakmayanların siyaset süreci içinde hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam ettiklerini biliyoruz. Bu üslubun bu kadar kolay hazmedilebilmesi kuşkusuz ahlâkî açıdan seviyemize dair hiç de iyi bir işaret değil, yine de şimdilik başka bir konudur.
Ancak özellikle "laiklik-din" ve "Kürt-Türk" eksenli tartışmalarda liderlerin üslubunun sertleşmesi toplumda daha büyük duygusal bölünmelere ciddi bir zemin hazırlıyor. Liderlerin, en alt düzeydeki militanların üsluplarını aratmayan sert üslupları, toplumun farklı kesimlerinin birbirlerini ötekileştirmelerine, alabildiğine tahammülsüz tutumlar geliştirmelerine yol açıyor. Oysa daha makul bir tartışma üslubu çok daha yapıcı ve destek uyandırıcı bir etki yapabiliyor
Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır mitinginde ve ardından Adıyaman'da yaptığı mitingde daha öncekilere nispetle hem DTP'lilerle hem de CHP ile daha sert bir polemiğe girmekten geri durmasının meydanda ve Güneydoğu genelinde hemen olumlu bir yankı bulduğunu söyleyebiliriz. Kutuplaşmış siyaset ortamlarında tarafların birbirlerine karşı sert üsluplarının daha geçerli olduğu bir derece vardır. Ancak bu kutuplaşmanın bir optimum noktası var ki, bu noktada, tarafların birbirlerine öfkelerini ifade etmek yerine birbirlerine barış jestleri çok daha işlevsel olabiliyor.
Özellikle Başbakan Erdoğan'ın bugün o noktada olduğunu söyleyebiliriz. Şimdiye kadarki sert, Kasımpaşalı üslubu, kim ne derse desin halkın oldukça olumlu karşılık verdiği bir tutumdu, ancak Türk siyasetinde gelinen noktada Erdoğan'ın muhalifleriyle tartışmasını aynı sertlikte sürdürmesinin ne kendisine ne de genel anlamda Türkiye'ye bir faydası olacaktır.
Biliyorum meydanlar muhalefetle sert polemikler için alabildiğine ayartıcı ortamlardır. Ancak Türk siyasetinde bir de bu alanda yapılacak bir yeniliğin ufuklarını da görmek gerekiyor. Meydanları siyasi muhaliflerin birbirlerine atıştıkları bir alan olmaktan çıkarıp yaptıklarının veya yapacaklarının anlatıldığı bir platforma dönüştürmek de mümkün. Yine biliyorum böylesi büyük ihtimalle meydana toplanan kalabalıkları ne coşturmaya ne de motive etmeye yeter. Ancak bu zorluğu göze almanın, siyasi kalite için yeni bir umut doğuracağında kuşku yok.
Nitekim Diyarbakır mitinginde Başbakan'ın denediği yumuşama, karşılığını hemen buldu. Sözkonusu karşılık, bölgede AK Parti mitingi dolayısıyla beklenen gerilimin yaşanmaması, hatta bu mitingin bölgedeki siyasal süreci büyük ölçüde normalleştirmiş olmasıdır. Bu normalleşmeden DTP'nin de nasibini alması, Erdoğan'ın daha önceki gelişlerine karşı sergilediğine benzer siyaset dışı tepkilere tevessül etmemesi şeklinde oldu. Keşke MHP, CHP ve diğer partiler de Diyarbakır'da aynı şartlarda mitinglerini yapabilseler.
Miting meydanları, partilerin kendilerine en iyi ayna tuttukları ve böylece hem kendilerini gördükleri hem de kendilerine çeki düzen verme fırsatı buldukları yerlerdir. Ama aynı zamanda miting meydanları arasında ilginç bir iletişim ağı da vardır. Diyarbakır'da bir CHP mitingi Antalya'daki veya Kadıköy'deki mitinge mutlaka bir şeyler taşır. Bunu da görmek gerekiyor...