Kalpler ancak ALLAH Teâlâ’yı anmakla yatışır
İlgili âyet-i kerime ile bize çok hassas bir konu hatırlatılıyor veya öğretiliyor. Şöyle ki: İnkârcı kimseler, mal, makam ve servetle gönül yatışkanlığına kavuşmaya çalışırlar. Kadından başka dünyası olmayan kimseler, kadınlarla teselli bulup huzur ararlar. Makam hastası olanlar, daha yüksek makamlara erişmekle rahat edeceklerini, huzur bulacaklarını sanırlar. Dinlerini dünyalarına alet edinenler, erişmek istedikleri nesnelere kavuşmakla iç rahatlığına kavuşacaklarını zannederler. Oysa bunların hiç biri gönülleri dolduracak, kalbe huzur ve yatışkanlık verecek değerler değillerdir. Hepsi de sabun köpüğü misali gelip geçicidir ve bir süre sonra sönüp belirsiz olmaya mahkûmdur.
Günümüzde birçok kimseler, bir sıkıntı, üzüntü, felâket, başarısızlık ve musîbet, ya da hastalık ile karşılaştıkları zaman, içki veya uyuşturucu kullanmakta teselli ararlar. Oysa bunlarda deva yok dert var; huzur ve sükûn yok, sahte bir oyalanma ve geçici bir içki sersemliği söz konusudur. Hiç biri ruhta meydana gelen boşluğu doldurmaya, kalpte açılan gediği kapatmaya elverişli değildir. Sonu tedrici intihar ve karanlık bir ölümdür.
Ruhun boşluğunu dolduran, gıdasını sağlayan; kalbe neşe ve huzuru, gönüllere yatışkanlık ve ferahlığı dolduran ve insanın önünü aydınlatan, geleceğine umut ışığı tutan ve ebedîyen mutlu olmayı gerçekleştiren en büyük dayanak ve en üstün teselli ve güven, ALLAH Teâlâ'ya dosdoğru inanmak, O'nu severek, sayarak, umut besleyerek anmaktır. Kur'ân-ı Kerim, bilhassa bundan başka gönül yatışkanlığı veren ikinci bir iksirin bulunmadığını belirterek bizi uyarıyor.
Kur'ân-ı Kerim, umut kaynağıdır...
Kur'ân-ı Kerim; bütünüyle umut kaynağı, hayat nizamı, huzur ve güven anahtarıdır. O bakımdan ALLAH Teâlâ'ya, Kur'ân-ı Kerim'e ve tek kelimeyle İslâm'a inanan mü'minlerdir ki, yeryüzüne huzur ve güvenlik havası estirirler; insanlardan aynı şekilde imân edenleri kardeş edinip bulundukları bölgeye sulh ve selâmet getirirler.
Bunun için diyebiliriz ki: İmân, kalp yatışkanlığı sağlar, umut ve huzur havasını iç âlemimize doldurur ve bizi bahtiyar kılar. İnkâr ise, umutsuzluk doğurur, ruhu sıkar, kalbe yük olur, zihni bulandırır, toplum yapısında onarılması zor gedikler meydana getirir.
O halde fert, aile ve toplum için İslâm'ın tanımladığı imân şarttır. Bunu ancak Kur'ân-ı Kerim'i tanıtıp öğretmekle kişilerin kalbine ve kafasına enjekte edebiliriz. Bunun için Kur'ân-ı Kerim, imânı besleyip geliştirmenin gerçek kaynağı, ruhu doyurmanın gıdası, vicdanı serinletmenin mayasıdır.
ALLAH Teâlâ'yı sık sık, her konuda ve her işte anmak ise, içimizdeki manevî boşluğu doldurur; açılan gedikleri kapatır, ümitleri artırır, sıkıntıları giderir ve tek kelimeyle Kur'ân-ı Kerim ve zikir, kalp gözünü açar, ruhu cilalar.
Onun için: İnanan kimse hep mutludur ve umutludur. İnanmayan kimse hep kararsız ve şüphecidir; aynı zamanda umutsuzdur, İnanan kanaatkârdır; inanmayan aç gözlü ve ihtiraslıdır. İnanan kadere teslimiyet, kazaya rıza gösterir; inanmayan ise başına gelen bir dert veya sıkıntı sebebiyle inkâr ve tuğyanını artırır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.