Serdar Demirel

Serdar Demirel

Devrimi, “sokaktaki insan” üzerinden okumak

Devrimi, “sokaktaki insan” üzerinden okumak

“Değerli Serdar Demirel, selamunaleykum.
“30. yılında İran Devrimi ve halkın ‘mollavizyon’ tepkisi” başlıklı yazınızı okudum. Tespitlerinizin yalan-yanlış olduğunu söylemiyeceğim. Çünkü çoğu tespitlerinizde seçmiş olduğunuz kriterlere göre haklısınız. Ama muhterem kardeşim İslâm İnkılabı gibi bir hadiseyi sokak tespitlerinizle dile getirmeniz gerçekte şaşırtıcı değil mi?
Sizin iyi niyetinizden de şüphem yok, ama kabul edin ki bu ülkede 30 yıl içerisinde vuku bulan değişiklikleri incelemek için Pakistan’a kadar yolculuk yapmak -100 defa da olsa- yeterli değildir. Resmi davetle gitmediğinize dair ifadelerinize gelince; bu bir açıdan doğru olabilir, ama bu devrimi yapanların eğitim-öğretim, kültürel, bilimsel/teknoloji alanındaki plan ve programlarını, ilerlemelerini sokaktan okumak Allah aşkına hangi mantığa sığar!
... Değerlendirmeniz şunu gösteriyor ki, devrimin bu ülke halkına bağışladığı izzet; ekonomik, askeri, bilimsel, teknolojik ilerlemeler ve kendine yeterlilik faaliyetleri ve ilerlemeler sizi ilgilendirmiyor veya bu büyük olayı küçümsemek için ilgilenmek istemiyorsunuz...”
Yusuf isimli bir okurun son yazıma gönderdiği eleştiriden bazı bölümlerdi yukarıda alıntıladığım.
Yazıyı kaleme alırken gözetmeye çalıştığım dengeli dilin yine de tepkilere neden olacağını biliyordum elbet. Türkiye’de İran meselesi çok hassas. En ufak eleştiriyi dahi kabûl etmeyecek kraldan daha fazla kralcılar var. Hâlbuki, İran’da bile bizim yaptığımız eleştirilerin çok ötesinde eleştiriler yapılmakta.
Neticede, İran İslâm Devrimi de bir beşer tecrübesidir, devrimin lider kadrolarının İslâm’dan anladıklarını, modern zamanlarda ve İran coğrafyasında beşer gücüyle tatbikatından ibarettir. Lâyüs’el bir tarafı da bulunmamaktadır.
Bizim yazdıklarımız da elbette eleştirilecek. Övgü dolu değerlendirmelerin yapıldığı gibi tenkidlerin de yapılması gâyet önemlidir. Bu yüzden Yusuf Bey gibi eleştirilerini kardeşlik hak ve hukuku içerisinde yapanlara teşekkürlerimi bilhassa iletirim.
Şimdi, yukarıdaki itiraz bağlamında yazımıza gelen eleştirilere özetle geçebilirim.
30. yılında “devrim”in dünya medyasında birçok boyutuyla gündeme alındığını, başarı ve başarısızlık öyküsünün farklı perspektiflerden değerlendirildiğini zaten belirtmiştim. Bu münasebetle ben de, yazılanları tekrar etmemek ve farklı bir perspektif sunmak üzere, 30 yıldır devrimin kanatları altında yaşayan İran halkına projektörü tutmak istedim, bir köşe yazısının izin verdiği ölçüde.
Devrimin başarısını konu edinenler; İran’ın tüketim toplumundan üretim toplumuna geçiş serüvenini ele alan yazılar kaleme aldılar. 30 yılda savaş uçakları yapan, uzaya kendi yapımı uydu fırlatan, silah sanayinde gerçekleştirilen başarı hikâyeleriyle yazılarını süslediler.
Şah döneminde petrol zenginliği yüzünden ihmal edilen tarım sektöründeki atılımlar ve bu alanda dışarıya bağımlılığı asgarî düzeye çeken iradeden övgüyle söz ettiler. Nükleer enerji ve silah çalışmalarında varılan noktayı ise, devrimin bütün dünyaya rağmen gerçekleştirdiği büyük başarı olarak altını çizdiler.
Bunlar bizi ilgilendirmiyor, ya da bunları küçümsüyor değiliz. Ama devrim kutlamalarında her yıl tekrarlanan öyküdür yazılanlar. Devrimin başarısına eyvallah! Peki, başarısızlığı noktasında hiç mi tenkid yapılamaycak?
Hakiki özeleştiriler, kınanmak yerine teşvik edilmeli. Her analize, “Şimdi sırası mı?” gibi ciddiyetten yoksun tepkiler verilmemeli. Aradan 30 koca yıl geçmiş, şimdi sırası değil de ne zaman?
Bizdeki devrimin platonik âşıklarının, inkılâba, sürekli korunmaya muhtaç bir bebek muamelesi yapmaktan artık vazgeçmesi gerekmektedir. Yukarıda zikredilen maddi başarılara imza atmış bir devletten bahsediyorsak eğer, analizlere ve tenkidlere açık olmaktan korkmamalı. En azından özgüven ve kendini yenileme iradesi bunu gerektirir.
Bendenizin devrim tenkidini, maddi alandaki başarılardan ziyade, “sokaktaki insan” üzerinden yapmasına gelince. Bir devrimin başarı veya başarısızlık öyküsü elbette birçok yönden ele alınabilir. Ama, meseleye medeniyet perspektifinden yaklaştığımızda, hakiki değerlendirmelerin “insan unsuru” üzerinden yapılacağına kaniyim. İslâm, insan merkezli bir medeniyet öngörmektedir de ondan.
Çünkü, bir medeniyette değerleri ayakta tutan insan unsurudur. İnsanı değerlerle yeniden inşa edebilirse bir devrim, ancak o zaman başarılıdır.
İnanç, tevhid, teslimiyet, takva, ihsan, tevekkül, ilim, adâlet, emânet, paylaşım, diğerkâm, el-emru bi’l-mâ’ru ve’n-nehyu an’il-münker gibi değerlerin merkezinde kendisini örgütleyebilirse bir toplum, ideal toplum hâline gelebilir. Diğer bir ifade ile İslâm’ı bünyesinde canlı yaşayan bir toplum, İslâm medeniyetini yeniden inşa edebilir ancak.
Bu değerlerdir evvelemirde inşa etmemiz gereken. O zaman devletin ömrü daha uzun olur ve çevresinde câzibe merkezi hâline gelir.
Benim için bir medeniyet hamlesinde en önemli husus, insan kalitesidir. Medeniyet hamlesi başlatan bir güç, dayandığı din ve ahlâk sisteminin değerleriyle insanını yoğurabiliyorsa başarılı, değilse başarısızdır.
Bu başarılamaz ise; gözü dışarıda olan bir halkı kontrol edebilmek için polis devletine dönüşmekten başka çâreniz kalmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi