'Zafer kazanılıyor' duygusu vererek, tuzağa düşürmek mi?
Amerika’da 10 ay sonra yapılacak Başkanlık seçimleri için, G. W. Bush gibi, -8 yıllık başkanlığının 7 yılını, dünyanın çeşitli müslüman coğrafyalarında giriştiği kanlı saldırı ve işgallerle geçirmiş olan- birisinin ardından, artık (Cumhuriyetçi) Fil’lerin tekrar seçim kazanamayacağı kuvvetle muhtemel görüldüğünden; siyasî sahnenin (Demokrat) ‘Eşek’lere kaldığı ve onlar arasındaki tepişmenin de, Obama-Hillary arasında geçeceği anlaşılıyor. Ancak, (Kenya’lı müslüman bir babanın oğlu olan hrıstiyan) Barack Huseyn Obama’nın Güney Carolina’da, Hillary’ye esaslı bir tekme savurması, sonuçları açısından son derece ilginç olacağa benziyor..
çünkü, gözlemciler, Clinton’ların, gelecek hafta, asıl büyük tekmeleri Obama’ya arka arkaya vurabilmek için, bu G. Carolina tekmesini bilerek yediklerini, ve Obama’nın bu tuzağa düştüğünü söylüyorlar.. Bu yorumlara göre, ‘Afro-Amerikaner’ Obama’nın G. Carolina’da, ‘siyah’ların çok büyük desteğiyle Hillary’yi ezip geçmesi, aslında, diğer eyaletlerde de, ‘beyaz’ların Hillary’ye yönelmelerinin yolunu açacaktır.. Yani, Clinton’lar, Obama’dan darbe yer gibi gözüküp, gerçekte ona ağır bir darbenin vurulmasının yolunu, bizzat Obama’ya açtırmış oluyorlar.. Yani, Hillary’nin, ‘Pandora kutusu’nda yedekte tutulan ırkçılık ifriti, Obama eliyle sosyal platforma saçılmış bulunuyor.. Hillary’nin bu taktiğinin meyvesini, gelecek hafta arka arkaya devşireceği ve Obama’nın da kazandığı zaferle ne büyük bir tuzağa düştüğünün farkına varmaya başladığı dile getiriliyor.. Gerçekten böyle olup olmadığı, bir hafta sonra görülecek..
Evet, tam da bu yorumları okurken, uzun yıllarını nice mağdur ve mazlûmların hukukunu savunmak çırpınışları içinde geçiren AK Parti m. vekili Hüsnü Tuna kardeşimizin Konya’da, ‘Hedefimiz, örtü yasağının sadece üniversitelerde değil, bütün kamu kuruluşlarında da kaldırılmasıdır’ dediği iddiası gündeme oturuverdi. Bu konu ile, Hillary’nin, Obama’ya çaktırmadan kurduğu tuzak iddiası ile arada bir paralellik olduğunu düşündüm ve ‘Obama’nın düştüğü hataya mı düşülüyor?’ demekten kendimi alamadım..
Gerçi Tuna, ‘Sözlerim çarpıtıldı’ diyor ve ‘Ben sadece bir m. vekiliyim ve partimi temsil etmek ve partim adına görüş açıklamak yetkim yok..’ diye de eklemeler yapıyor, ama, ‘örtü’ konusunda yapılmak istenen düzenlemeler için, ortalığı velveleye vermek isteyenlere, bu izahların bir mânası yok.. Şimdi, AK Parti, başına çorap örülmeye vesile olmaması ve o sözlerin parti kapatma dâvasına delil olmaması için, hemen Tuna’yı Disiplin Kurulu’na sevketmiş bulunuyor.. Umarım, ‘görüşlerini, parti adına olmadığını belirterek açıklaması’ gibi bir ‘tenbih/ uyarı’ ile yetinilir. Yoksa, korkutucular güruhuna gün doğar..
Hüsnü Tuna, iyi bir hukukçudur.. Ve söylediği sözlerin de mantıkî olmasına bu kez de mutlaka dikkat etmiştir ve açıklanan görüşleri de mantıkîdir. Ama, önemli olan, hak ve doğru sözün söylenmesi kadar, ‘nerede, nasıl, kime ve ne zaman söyleneceği’ni de iyi belirlemek gerekiyor. Ve, ‘laik dikta’ düzeninin goygoycularınca ayyuka çıkarılmaya çalışılan ‘dinci dikta’ iddialarının ortaya atıldığı günlerde, dudaktan çıkan her sözün, yaydan fırlayan ok gibi, geri döndürülmez olduğunu ve birtakım neticeler doğuracağını o da bilir.. Ve ilginçtir, ‘laik dikta’cılar, bir m. vekilinin mantıklı, hür bir sözüne bile tahammül edemeyecek kadar temelsiz olduklarını bir daha göstermişlerdir.. Ve, ‘tahakküm düzenlerinden bir tuğla daha düşebileceği’ korkusu içindeki ‘taife-i laicus’un, birtakım ‘korkuluk’ları devreye sokma şirretliklerini, -bir zamanların özgürlükçüsü sayılan Prof. M. Soysal gibilerce bile- beyan edebilmekteler.. Hattâ, ‘silahlı kuvvetler’e, ‘silahın caydırıcılığını unutmamaları’ hatırlatmasını yapacak kadar.. Tuna kardeşimiz ise, -iddia edildiği gibiyse- sadece ‘hedefimiz, bütün kamu kuruluşlarından örtü yasağını kaldırmak..’ deyivermiş.. Ne bağışlanmaz söz!.. Ama, ‘halkın inanç ve iradesine aykırı düşen bütün yasakların kaldırılması hedefimizdir..’ denilseydi, daha güzel olurdu.. çünkü, yığınla yasaklar var, bu ülkede, tek değil..
Nitekim, daha dün, Prof. Atilla Yayla, ‘Bu Adam’ diye sözederek, M. Kemal’e hakaret ettiği gerekçesiyle, 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nce.. Ve göreceksiniz, laik/kemalistler, bu şahısperest, resmî ideoloji tapıcılığı ve taptırıcılığı zorlamalarının bu derece komik olmasını bile sîneye çekeceklerdir. Yani, ‘su başlarını devlet tutmuş’tur. O halde, hışımlarımız, ‘dev’in tırnaklarına değil, beynine yönelmelidir..
Bu ‘zorbalar ve harâmîler’ kendi buyruklarını, millete bir gecede dayatırlar; millet ise, o zulüm engellerini gidermeye yıllar yılı çırpınır durur ve sonra yine de bir arpa boyu yol alır..
Bu zorbalıkları, onların hâkim kılınışındaki metoda uygun ‘inkılabçı’ bir tavırla bertaraf edecek olanlar varsa, yolları açık olsun.. Ama, bunları bu sistemin zaaf ve açmazlarından faydalanarak ve milletin desteğiyle ve her şeyi harab etmeden ıslah etmek gibi bir metodla, ‘uzlaşmacı’ bir metodla halletmek isteyenlerin de, yollarının ne kadar muhataralarla dolu olduğunu unutmamaları gerekir..
Dün, Isparta Belediye Başk. Hasan Balaban’ın sözlerini dinledim, ekranlardan.. Yüzlerce hanıma hitab ediyordu.. Sözlerinin ekrandan verilen ve dinleyebildiğim kısmına tamamiyle katılıyorum.. ‘Başı açık hanımlar bu ülkede hangi haklara sahib iseler, başları örtülü olan hanımlar da aynı haklara sahib olmalı...’ diyor..
Ne kadar doğru.. Alkışlanmalıdır bu söz.. Esasen, bu söze itiraz eden birisi çıkar ve sonra da, ‘insan hakk ve özgürlüğü, adâlet ve eşitlik’ten bahsederse, onun dürüstlüğü düşünülemez.. Ama, bu Belediye Başkanı’na da çevrilecektir, zehirli saldırı okları..
O halde milletin de, büyük kitlelerin de teyakkuz halinde bulunması lâzımdır.. Sadece, ‘Biz seçtik gönderdik, üzerimize düşeni yaptık..’ demekle yetinmeyip, gerektiğinde; seçtiklerinin iradelerini teslim ettiklerinin arkasında, -eğer, onların doğru yolda olduklarına inanıyorlarsa- on milyonlardan oluşan bir insan duvarı oluşturabileceklerini, ‘bedel öde(t)me’yi göze aldıklarını göstermeli ve bir avuç ‘taife-i laicus’un, ‘resmî ideoloji ikonu’nu kalkan yapıp; ‘Laiklik elden gidiyor.. Laiklik isterük..’ yaygaralarına da papuç bırakılmamalıdır.. çünkü onlar, gerçekte, tarihteki nice ‘İstanbul İsyanları’nda, ne olduğunu bile bilmedikleri ‘Şeriat’ adına sokaklara dökülüp, ‘Şeriat elden gidiyor.. Şeriat isterükkk!’ diyen ‘hamam tellakları’ndan daha farklı değildir.. Evet, tehlike yoktur demiyoruz, ama, cehalet ve zorbalığın eyleme geçmesinin ortaya çıkardığı tehlikeye teslim olmak, en büyük ve utanç verici bir esaret olur.. Müslüman halkımız ise, sunulacak lûtuflara göre değil, kendi tabiî hakkıyla yaşamak istiyor ve buna her gelişmiş toplum kadar lâyıktır..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.