Bacak diplomasisi
Bu başlık yerine, “ABD başkanları karşısında devlet adamlarımızın tavır ve hareketleri ne zaman düzeldi?” de diyebilirdik. Bununla ne demek istediğimizi her zamanki gibi tarihten bir misalle anlatmaya çalışalım.
Osmanlı’nın en kötü zamanında iki olay var. Onları çok kısa olarak örnek göstereyim:
Keçecizade Fuat Paşa, Osmanlı’nın Paris Sefiri (Büyükelçisi)dir. Bütün diplomatlar, bir gala gecesine çağrılırlar. çağrılanlar arasında tabiî ki Osmanlı Sefiri Fuat Paşa da vardır. Diplomatların oturacağı koltuklar da önceden belirlenmiştir. Tiyatro galasının başlaması için, Fransa İmparatoru 3. Napolyon beklenmektedir.
Fuat Paşa salona biraz erkence gelir. Bakar ki diğer bütün devletlerin sefirlerine ayrılan koltuklar, büyüklük ve itibar sırasına göre, imparatorun koltuğunun sağına ve soluna konulmuş. Osmanlı Sefirinin koltuğu ise tâ arka taraflarda davetliler arasında bir yere sıkıştırılmış.
Fuat Paşa böylesi aşağılanmaya aslâ tahammül edemeyecek bir Osmanlıdır. Gider, imparatorun koltuğuna kurulur. İmparator fuayeye gelir. Salona yönelir. Salon dışındaki davetliler tarafından alkışlanır.
Büyük bir azametle, yerine oturmak için salonun kapısından girer. Bir de bakar ki Osmanlı Sefiri, imparator koltuğuna kurulmuş oturuyor.
Herkes sağa sola telaşla koşuşurken, Fuat Paşa hiç istifini bozmaz. İmparator bir gözü koltuğunda bekler ki, Osmanlı Sefiri yerinden kalksın.
Güya diğer büyükelçilerle lâfı uzatır ki... Fuat Paşa durumu anlasın da kendiliğinden koltuğundan kalksın. Fuat Paşa hiç oralı olmaz.
İmparator gazaba geliyor. Protokol müdürünü yanına çağırır. “Git şu küstah herife söyle! Kendini Kanunî Muhteşem Süleyman zamanında mı zannediyor?” der.
Protokol müdürü imparatorun sözlerini Fuat Paşa’ya aynen aktarır.
Fuat Paşa büyük bir heybetle ayağa kalkar. “Git o imparatorcuğuna söyle! Muhteşem Süleyman zamanında olmadığımı çok iyi biliyorum. Eğer o zamanda olsaydık, senin imparatorun benimle aynı çatı altında bulunamazdı!” der ve başı göklerde, salondan çıkıp gider.
Anlatacağım birinci olay bu idi.
İkincisi de yine Osmanlı’nın Londra Sefiri’yle ilgili bir tarihî hatıradır. O da şöyle:
Rusya’ya kafa tutan Demirbaş Şarl, Ruslara yenilmiştir. Canını kurtarmak için savaş meydanından kaçar. İltica etmek için Avrupa devletlerine başvurur. Rusya o zamanın süper devletidir. Rus çarı, mağlup kralı ülkesine kabul eden devlete karşı savaş açacağını önceden ilân etmiştir. Hiçbir devlet, Demirbaş Şarl’ın sığınma talebini kabul edemez.
Şerefli ceddimiz Osmanlı, komşusu Rusya ile savaşı göze alarak, mağlup kralın sığınma isteğini kabul eder.
Devrin gazeteleri, bu inanılmaz yiğitlik haberine sütûnlarında yer vererek, bütün dünyaya duyurur. Her ülkede Osmanlı lehine mitingler yapılır.
Osmanlı’nın o zamanki Londra Sefiri 4 atlı arabası ile sokakta görülünce, İngiliz gençleri arabayı durdururlar. Atların koşumlarını çözerler. Onların yerine kendileri geçip sefirimizi gideceği yere kadar götürürler.
Mustafa Kemal hiçbir yabancı ülkeyi ziyarete gitmemiştir. Kendileri ile görüşmek isteyen yabancı devlet büyükleri onun ayağına gelirlerdi.
Son Osmanlı Paşası İsmet İnönü, 1960’lı yıllarda, Başvekil sıfatı ile ABD’ye gitmişti. O zamanki ABD Başkanı Jonson İnönü’ye küstahça “Kıbrıs’a çıkarma yaparsanız karşınızda bizi bulursunuz” deyince; İnönü “O zaman yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır” diyerek Jonson’a ağzının payını vermişti. Yazık ki uçakla Türkiye’ye dönerken, iktidar ortağı, Amerikancı sayın Demirel tarafından Başbakanlıktan düşürülmüştü.
Ondan sonraki devlet adamlarımızın ABD başkanlarının karşısında nasıl susta durduklarını da yarın yazarız inşallah... Saygılarımızla...