Serdar Demirel

Serdar Demirel

Bölücülüğün yeni adı: ''Hizmet alanlar ve hizmet verenler''

Bölücülüğün yeni adı: ''Hizmet alanlar ve hizmet verenler''

Halkın feraseti ve iradesine sahip çıkan kolektif tavrı komployu bozmuştu. çağdaşlık adına bin sene süreceği iddia edilen 28 Şubat postmodern darbesi irrasyonelite ürünü bir kara mizahtı. Gasbedilen millî irade elbet sürekli rehin tutulamazdı. Hele bilgi edinme kanallarının çoğaldığı, alternatif medya kurumlarının oluştuğu internet çağında bu mümkün değildi. Ama 28 Şubatçı bir dayanışma hâlâ medya, bükrorasi ve iş dünyası teslisinde direniyor.
28 Şubat postmodern darbesi irrasyoneldi, gayrî ahlâkîydi, hukuk dışı ve de gayrî millîydi.
Akıl dışıydı, çünkü; bu sürecin arkasındaki irade ne çağı ne de toplumu doğru okuyabilmişti. Postmodern araçları kullanarak faşizan niyetlerini saklayabileceğini planlamıştı, olmadı.
Gayrî ahlâkîydi, çünkü; insanlar biribirini ihbar etmeye sevkedilmişti. Geniş çaplı bir fişleme kampanyası başlatılmıştı. Hukukçu kimliğe sahip bir cumhurbaşkanı bile kapıcıdan elde edilen bilgilerle hareket edebilmişti.
Hukuka aykırıydı, çünkü; insanların inanç hürriyetine ve inandıklarını hayatlarına aktarmaya savaş açılmıştı. Onbinlerce insan en temel haklarından bilfiil mahrum edilmişti. Bir hukuk düzeninde asla mümkün olmayacak şekilde “mükteseb haklar keyfî olarak gasbedilmişti”. Hem de anayasaya rağmen bu olmuştu.
Alanında dünyanın en iyi üniversitelerinde doktorasını yapmış, doçent ve profesör olmuş ve ülke üniversitelerinde nice yıllar hizmet vermiş ilahiyatçı kadrolar bir gecede lise mezunu statüsüne düşürülmüştü. Hem kendileri hem de aileleri mağdur edilmiş, onurlarıyla oynanmıştı. YAŞ mağdurlarını da hatırlayalım elbet!
Gayrî millî idi, çünkü; milletin kahır ekseriyetinin iradesine ipotek konmuş, Müslüman kimliğine savaş açılmıştı. Bu kimlik ki, bu ülkenin insanlarını birleştiren en hakiki temel unsurdur.
Devlet içindeki illegal örgütler, ister “derin devlet” ister “çeteler” deyin, “ulus” adına millî değerlere tuzak kurmuştu. Bu sürecin oluşumunda aktif rol oynamış bu yapılar şimdilerde deşifre edildikçe, bunların kirli ve karanlık ilişki ağları açığa çıktıkça, ortada; uluslararası istihbarat güçlerinin silüeti belirmektedir.
Bu irrasyonel, gayrî ahlâkî, hukuk dışı, gayrî millî ve de gayrî insanî süreç artık miadını doldurmuştur. Herşeye rağmen ülkesini terketmeyen mağdur insanlar haklı olarak mağduriyetlerinin giderilmesini hâlâ beklemekteler.
Hukuk devleti olmanın yolu adâleti tesisten geçer. Adâlet; mağdur kişinin kimliğine, rengine, cinsiyetine bakmadan insana hakkettiğini ve elinden alınan haklarını geri vermekle inşa edilebilir. Hak ve hukukun tesisi ne kadar gecikirse o toplum o kadar çabuk çürür.
Bu meyanda “başörtüsü”ne uygulanan gayrî insanî yasak çıplak gözle görünen ve diğer mağduriyetlerin de önüne geçen en büyük hukuksuzluktur. Son günlerde bu adâletsizliğin ortadan kalkması için hükümetin aldığı insiyatif önemlidir. MHP’nin yasağa karşı aldığı tavır da halk tarafından takdirle karşılanmaktadır.
Zulmün giderilmesi için aranan uzlaşma hâsıl olmuştur. “Nuh deyip peygamber demeyenlerin” uzlaşmasını beklemek ancak zaman kaybıdır. Geniş kitleler başörtüsüne özgürlükten yana olduğunu defaatle göstermiştir. Kaldı ki bu iki partinin meclisteki temsil gücü de geniş tabanlı bir uzlaşmanın varlığını isbatlamaya yetmektedir.
Deveye hendek atlatmak CHP’yi ikna etmekten daha kolaydır. Zira bu parti için “uzlaşmak” demek bunların yasakçı zihniyetine teslim olmakla eşdeğerdir. Zaten yasakların arkasında bunların sâbit fikirli olmalarının özel bir rolü vardır.
Lâkin, başörtüsüne uygulanan zâlim yasağı kaldırmak için atılan adımlar iyi hesaplanmalıdır. Bazı malum çevrelerin “hizmet verenle hizmet alan” ayrımına kesinlikle “evet” denmemelidir. Hele hele anayasaya böylesi bir hüküm işaret yoluyla bile olsa dercedilmemelidir. Olmayan yasaklardan “rejim sorunu” üretenler bu zeminde neler yapmaz ki?
Kaldı ki böylesi bir ayrım mağdur insanları tatmin etmez, sorunlarını da çözmez. Ayrıca hem İslâm dinine, hem de örnek kabul edilen laik devlet uygulamalarına aykırıdır. çünkü İslâm açısından inanmış, âkil baliğ özgür hanımların başlarını örtmesi dinî bir hükümdür. Bu hükme muhatap hanımların hizmet alanlar ya da hizmet verenler diye katagorize edilmesi açıkca bir tahriftir. Bu ayrım, sorunu çözmez, derinleştirir. Büyük haksızlıklara ve büyük emek israfına yol açar.
Böylesi bir ayrım laiklik açısından da problemlidir, zira laik devlet vatandaşlarına istihdam imkânı sunarken vergisini aldığı ve onlar sebebiyle varolduğu insanlara eşit mesafede durmak zorundadır. İnançlarını yaşayanları cezalandıramaz. Vatandaşların inanç pratiği toplumda anarşiye sebep olmuyorsa, toplumun dirlik ve bütünlüğünü tehlikeye atmıyorsa, yasakçılığa başvuramaz. Statükocuların hukukî terimleri çarpıtması bu gerçeği değiştirmez


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi