Arif’in hikâyesi...
Çanakkale.. Memleket evlatlarının Hakk için, hakikat için, vatan için mücadele verdiği, bir başka deyişle düşmana karşı destanlaşan bir çarpışmaya şahitlik eden vilayetimiz.. O mıntıkanın her metrekaresinde ülkemiz insanlarının inanılmaz kahramanlıkları oldu.. Bu yiğitler ordusu, Osmanlı Devleti’nin her köşesinden ve her meslek grubundan olup, aziz vatanımızı düşman taarruzundan kurtarmak için gözünü kırpmadan ölüme giden şerefli insanlardan oluşmuştu..
Köylüsü, şehirlisi, esnafı, memuru, herkes, gücü nisbetinde memleket savunmasına koştu.. Bu vatanperverlere sporcular da dahil oldular..
Evet, futbolcular da koşmuştu vatan müdafaasına..
Doktor, esnaf, öğrenci, öğretmen, çiftçi, koşardı da, futbolcu hiç koşmaz mıydı?..
Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar, bugün olduğu gibi o günlerde de sahada tatlı bir rekabetin içerisindeydiler ama iş vatan müdafaasına gelince hepsi birdi..
Aynı ideal uğrunda gözlerini kırpmadan Çanakkale’ye gidip çarpıştılar..
Fenerbahçeli futbolculardan, Nurettin, Halim, Zeki, Hüsnü.. Galatasaraylılardan; Hasnun Galip, Kaleci Hamdi, Neşet, Hasip, Cemil, Nazmi, Refik, Mehmet Ali.. Karakartal Beşiktaşlılardan ise Rıdvan Salih, Hüseyin Hüsnü, Ali Tevfik ve Kaptan Kazım, mübarek vatanımız için gencecik yaşta Çanakkale’de canını veren insanlardı..
Sadece bunlar değil.. İsimlerini bilemediğimiz neler var.. Çanakkale’de fedayı can eden aziz şehidlerimizin hatırasına bugün sizlere bir futbolcudan bahsedeceğim..
Evet, Fenerbahçe Kulübü’nün müdafaa elemanı Arif’in hikâyesi..
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türk futbolu, Çanakkale Savaşı’nda çok sayıda eleman kaybetti.. Fenerbahçe takımı da vatan müdafaası için oldukça şehid verdi.. 0 dönemdeki Fenerli futbolcuların hemen hepsi yüksek tahsilliydi ve birçoğu da yabancı dil biliyordu..
Yıl, 1915’in sonları.. Çanakkale’den silah sesleri gelmeye devam ediyor..
Mülazım-ı Evvel (Üsteğmen) Arif de bu amansız savaşta vatanını korumak için var gücüyle mücadele ediyordu. Mülazım-ı Evvel Arif, Çanakkale’de vatanını, İstanbul’da da Fenerbahçe’yi müdafaa ediyordu.. Sarı-Lacivertli kulübün sağ bekiydi!.. Savaş çıkıp cepheye gönderilince bile takımından ayrı kalmaya gönlü razı olmamıştı.. Cepheye koşan tüm askerler için parola, “Önce Vatan”dı.. Ama Arif için durum biraz daha farklıydı.. O; “Önce vatan, ardından da Fenerbahçe” diyecek kadar kulübünü seviyordu.. Ve bu yüzden de birlik kumandanından izin alıyor, Cuma Ligi’ne koşup maçını yapıyor, ardından yeniden cepheye dönüyordu..
Fenerbahçeli futbolcular, Fenerbahçe-İdmanyurdu müsabakası için Arif’i bekliyordu.. İdmanyurdu müsabakası önemli bir maçtı..
Arif gelecekti.. Gelmeliydi de!.
Yöneticileri ve takım arkadaşları uzun bir süre beklediler, ama heyhat!. Arif gelmedi.. Gelemedi.. Kendisi yerine acı haberi geldi..
Mülazım-ı Evvel Fenerbahçeli Arif, birkaç gün önce yapılan bir siper savaşında kalbine yediği bir kurşunla şehid olmuştu..
Fenerbahçeliler bir anda mateme boğuldular.. Herkes birbirine sarılıp ağlıyordu.. Hüzün, dalga dalga İstanbul’a yayılmıştı.. Ancak, maç oynanacaktı ve oynandı da!.. Fenerbahçeli yöneticiler, santra çizgisinin başladığı yerdeki sahanın kenarına bir “sandalye” koydular ve üzerine de Arif’in 2 numaralı formasını astılar..
Takım sahaya 10 kişi çıkmıştı ama Sarı-Lacivertli ekip manen eksik değildi.. Fenerbahçeli yönetim, saha kenarındaki sandalyeye asılı duran formayla birlikte, Arif’i sahaya sürmüş gibiydi..
Rakibin ataklarını sanki sağ bek Arif durduruyordu..
Netice-i kelâm; Fenerbahçeli futbolcular, Çanakkale kahramanı şehid arkadaşlarının hatırasına istinaden o derece coşkulu ve arzulu oynadılar ki, rakipleri İdmanyurdu’nu 11-1 gibi çok farklı bir sonuçla yendiler..
Evet değerli okuyucularım;
Fenerbahçeli Arif.. Ya da Beşiktaşlı, Galatasaraylı başka Arif’ler..
Onlar imanlıydılar.. Tahsilliydiler.. Vatan topraklarını korumak uğruna hiçbir zorluktan yılmadılar.. Savaşta aslanlar gibi çarpıştılar..
Ve vatanları için öldüler..
Allahü Teâlâ (cc) hepsine rahmet eylesin!..