Kudüs Filistin’in kapısıdır
İsrail işgal devleti Kudüs’te Me’menullah Kabristanı’nın izlerini neredeyse tamamen silmek üzere. Önemli bir kısmı düzlendi ve kalan çok az sayıda kabrin de ya tamamen yıkılıp başka yere taşınması ya da üzerlerine bir beton tabla dökülerek tümüyle kapatılmaları planlanıyor. Oysa bu kabristanın Müslümanlar için Medine’deki el-Baki kabristanı kadar önemli olması gerekiyordu. Çünkü çok sayıda sahabinin, İslâm âliminin, dava önderinin kabri bu kabristanda bulunuyordu. Ama İslâm ülkelerinin ve genelde Müslümanların sessiz kalmasından cesaret alan Siyonist işgal devleti böyle bir kabristanı düzleyerek Kudüs’ten İslâm’ın izlerini tamamen silme planlarını rahatça uygulayabiliyor. Tahmin ediyoruz ki Türkiye’de dahi Müslümanların birçoğunun bu olaydan haberi bile yok.
Şu işe bakın ki sahabilerin ve diğer İslâm büyüklerinin kabirlerinin bulunduğu kabristanın düzlenmesiyle oluşturulan arsaya işgal yönetimi “Hoşgörü Müzesi” diye bir müze inşa ediyor. Evet, yapılan yeni binanın adı “Hoşgörü Müzesi”! Müslümanların duygularıyla alay etmenin bundan daha edepsizcesini bulabilir miydi acaba işgalciler? “Hoşgörü Müzesi” inşa etmek için başka bir yer bulamamışlar mıydı? Ama amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek! Kudüs’ten İslâm’ın izlerini silmek. Üstelik bunu Müslümanların duygularıyla, değerleriyle alay ederek edepsizlikte de sınır tanımadıklarını ilan etmek.
Kudüs’ten İslâm’ın izlerini silmenin en edepsiz tarzı karşısında bile Müslümanlardan doğru düzgün ses çıkmadığını gören işgal yönetimi şimdi yeni bir projesini devreye soktu. Kudüs’ün Silvan bölgesinde 1700 Filistinli aileye evlerini boşaltmaları için talimat gönderdi. Evlerinin bulunduğu bölgeyi kamulaştırmışmış ve park alanına çevirecekmiş! Yıkım işlemini başlatmak amacıyla da bölgenin el-Bustan mahallesinde ikamet eden 100 aileden evlerini acilen boşaltmalarını istedi. Oysa bu bölge üzerindeki İsrail hâkimiyeti tüm BM kararlarında işgal kabul ediliyor ve Siyonist devletin burada herhangi bir kamulaştırma işlemine en önce BM’nin müdahale etmesi gerekiyor. Ama BM’nin Filistin’le ilgili kararlarının göz boyama olduğunu artık hepimiz biliyoruz.
İlginçtir ki Haaretz adlı İsrail gazetesi Osmanlı arşivlerinin İsrail’i yalanladığını, Doğu Kudüs’teki mülkiyet haklarının ve tapuların Filistinlilere ait olduğunu, bu arşiv belgelerinin İsrail mahkemeleri tarafından da esas alınması durumunda kamulaştırmanın durdurulabileceğini yazdı. Bu gerçeği devreye sokmamız için bir İsrail gazetesinde haber yapılması mı gerekiyordu?
Osmanlı arşivleri ve geçerli tapular Siyonist işgalin sadece Doğu Kudüs’te değil bütün Filistin’de gayrimeşru bir hâkimiyet oluşturduğunu belgelemektedir. Çünkü Siyonist devlet bugüne kadar Yahudi göçmenlerin mülkiyetine verdiği ve kamulaştırdığı arazilerin yüzde doksandan fazlasını “Sahipsiz Mülkler Kanunu”na göre gasp etmiştir. Oysa o mülkler sahipsiz değildir, Siyonistlere satılmamıştır, hepsinin uluslararası hukuka göre geçerli tapusu vardır ve uluslararası yargı mekanizmasının adaleti esas alan bir operasyon gerçekleştirmesi durumunda o mülklerin gerçek sahipleri ortaya çıkacak, böylece Filistinli mültecilerin yurda dönüş haklarının önü de açılmış olacaktır. Ne var ki uluslararası yargı organları çağdaş emperyalizmin siyasi kararlarına yargı kılıfı geçirmekle meşgul olduğundan Filistinlilerin meşru haklarıyla ilgilenemez!
İlginç olan bir şey de gasp edilmiş hakların sahiplerine verilebilmesi için yine işgalci Siyonist devletin yargı organlarının hakemliğinin önerilmesi. Sahipsiz Mülkler Kanunu bu yargı organları vasıtasıyla uygulanmadı mı? İşgal hükümetinin Me’menullah Kabristanı’nın düzlenmesiyle ilgili kararlarının ilgası için yapılan tüm başvuruları İsrail yargı organları reddetti. Çünkü bu yargı organları Filistinlilere işkenceyi yasallaştıran bir anlayışın pratiğidir.
Siyonistlerin bu derece cüretkâr olabilmelerinin en önemli sebeplerinden biri zihinlerdeki işgaldir. Önce bu işgale son vermek için mücadele etmek zorundayız.
Bundan önce bir yazımızın notunda da dile getirdiğimiz üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesinde Namaz Vakitleri listesinde Kudüs, İsrail şehirleri listesinde yer alıyordu. Bizim bu uyarımız Diyanet’i harekete geçirmedi. Bazı sivil toplum kuruluşlarından ve yayın organlarından da tepki gelince sitede Kudüs listeden çıkarıldı. Böylece, Kudüs yok sayıldı ve mesele çözülmüş oldu! Öyle mi? Oysa yok sayılması gereken Kudüs değil gayri meşru Siyonist işgaldir.
Diyanet’in sitesinde Filistin hâlâ yok. O yüzden anlaşıldığı kadarıyla Kudüs’ü yerleştirebilecekleri bir kategori bulamamışlar ve yok saymayı tercih etmişler.
Konuyla ilgili haberlerin yorumlarına bakıyorum da, Diyanet’in bu tutumunun devletin resmî politikasına paralel olduğu ve normal sayıldığı söyleniyor. Oysa Türkiye resmî politikasında her ne kadar İsrail’i tanısa da Kudüs üzerindeki işgali tanımıyor. Tanısa bile Diyanet’in politik değil fıkhi esaslara göre hareket etmesi gerekir. Başörtüsünün devlet kurumlarında yasaklanması Diyanet’in de böyle bir yasağı onaylamasını mı gerektirir?
Genelde Filistin, özelde Kudüs üzerindeki işgali meşrulaştırmanın haramlığı çok sağlam fıkhi delillere dayanmaktadır.
Diyanet’teki yetkililer belki benim çıkışlarımdan rahatsız oluyorlardır. Ama İsra suresinin birinci âyetinin meâli dışında bir yerde Mescidi Aksa’nın adını zikrettiklerine bile pek şâhit olmadığımız bu kardeşlerimiz bana karşı çıkmaya ve sergiledikleri tutumu savunmaya kalkışmasınlar. İslâm’ın ilk kıblesini, haram mescitlerin üçüncüsünü bağrında barındıran, isra ve mirac diyarı Kudüs, kutsal bir İslâm şehri olarak Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın literatürüne de girinceye, bu kutsal belde üzerindeki işgalin meşru olmadığı bu kurum tarafından da kabul edilinceye kadar mücadeleyi sürdüreceğim.
Kudüs konusunda duyarlılığın harekete geçmesi için önce zihinlerdeki işgale son vermemiz gerekir. Bunu başaramazsak, Siyonist işgalciler kendilerini çok cüretkâr hissedeceklerdir. Silvan bölgesindeki 1700 evin yıkımıyla ilgili karara sessiz kalınması ve işgal devletinin böyle bir planı gerçekleştirmesi tüm dünya Müslümanları için büyük bir zillet olur.
Unutmayalım ki Kudüs, Filistin davasının kapısı, Mescidi Aksa da bu kapının anahtarıdır. Siyonistler 1948’de Batı Kudüs’ü işgal ettiklerinde eve arka kapıdan girdiler. Şimdi bu kutsal beldeyi Yahudileştirme planlarını kademeli bir şekilde ve sinsice hayata geçirerek Kudüs’ten İslâm’ın izlerini tamamen silmeye çalışıyorlar. Nerdesiniz Gazze için ayağa kalkan Müslümanlar? Zihinlerdeki işgale son verme kampanyamıza da katkılarınızı bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.