"Yiyiciler Partisi"nin kazanamayacağı seçim, seçim değildir

"Yiyiciler Partisi"nin kazanamayacağı seçim, seçim değildir

Türkiye’deki bütün seçimlerden birinci çıkan tek bir parti var: Yiyiciler Partisi… Dünya demokrasi tarihinde bütün seçimlerden zaferle ayrılan böyle bir partinin varlığı, görülmüş, işitilmiş şey değil…
Daha tuhafı da şu: Bütün genel ve yerel seçimlerde, seçimlerin sonuçları açıklandığı ânda, sözkonusu partiye bakıyorsunuz, en sonuncu olmuş; halk bu partiyi sandığa gömmüş. Bir daha asla dirilmeyecek sanıyorsunuz. Fakat genel veya yerel idare kurulur kurulmaz, derhal bu parti yeniden işbaşına geliyor; seçimlerin sonucu her ne olursa olsun, o daima başa geçmesini ve seçimleri kendi zaferine döndürmesini biliyor.
Şaşılacak şey: En idealist olarak meydana çıkanlar, bir müddet sonra, oybirliği ile, Yiyiciler Partisi’ne iltihak ediyor. Her seçimde bu parti sandıktan en son sırada çıkıp, sonra işbaşına gelmesini biliyor. Her seçimde pusuda bekliyor, hatta mümkünse kendini hiç hissettirmiyor; ama her seçim, mutlaka, sonunda bu partinin zafer bayramına dönüşüyor. İktidarlar el değiştiriyor, biri gidip öteki geliyor, ama Yiyiciler Partisi hiçbir zaman muhalefete düşmüyor.
Türkiye demokrasisinde Yiyiciler Partisi ile başa çıkabilmek mümkün değil. Bugüne kadar seçimlerden galip ayrılan hiçbir parti, ona teslim olmamayı başaramadı. Adetâ bütün seçimler, Yiyiciler Partisi’nin yediği partilerle henüz yiyemediği partiler arasında geçiyor. Halk da bunu bildiği için, oy verirken, “biraz da bunlar yesin!” diye oy veriyor.
Yanlış anlaşılmasın, Türkiye’de hiçbir iktidarın halk lehine bir şey yapmadığını iddia etmiyoruz. Elbette yapanlar oluyor. Ama Yiyiciler Partisi’nin izin verdiği kadarıyla ve ona rağmen… Yiyiciler Partisi lehine on şey yapmadan, halk lehine bir şey yapmak mümkün olamıyor. Yiyiciler Partisi’ni tıka basa doyurmadan, halkın boğazından lokma geçirebilmenin formülü bilinmiyor.
Tek parti dönemine bakın; Yiyiciler Partisi’nin kuruluşunu ve içtüzüğünü görürsünüz… Demokrat Parti dönemine bakın; Yiyiciler Partisi el değiştirmiş ve biraz daha palazlanmıştır… Demirel dönemine bakın; Yiyiciler Partisi’nin “aileboyu” şişesi çıkmış, hayalî ihracatlar, banka vurgunları ülke gündemine oturmuştur… Özal dönemi, Yiyiciler Partisi’nin en parlak dönemlerinden biridir… DYP-SHP koalisyonu, belediyeleriyle, hükümetiyle Yiyiciler Partisi’nin en güçlü saltanatını kurmuştur. İSKİ, ASKİ skandallarının kokusu bugün bile duyulmaktadır.
Yiyiciler Partisi’nin geleceğinden en fazla endişe ettiği dönem, 28 Şubat dönemidir. Saltanatının son bulacağından korkan Yiyiciler Partisi, “postmodern darbe” yoluyla yeniden işbaşına gelmiş ve yoluna devam etmiştir. Üçlü koalisyon zamanında şaha kalkmıştır. Ak Parti’nin ilk dönemlerinde biraz köşeye çekilir gibi olmuş, ama zamanla orayı da ele geçirmeye başlamıştır. Son zamanlarda, şimdiye kadar görülmedik ölçüde yolsuzluk operasyonları gözlenmektedir. Ak Parti’nin Yiyiciler Partisi’ne direndiğini ve onunla mücadele ettiğini savunabilirsiniz; ama bu mücadelenin başarıyla sonuçlandığını söyleyemezsiniz.
Öyleyse, geriye bir tek şey kalıyor: Kime oy verirseniz verin, sonunda seçimlerinin galibinin Yiyiciler Partisi olacağını bileceksiniz. Bu ülkenin siyasî alışkanlığı kökünden değişmedikçe, siyasî idealizm partilerin her hücresine hâkim olmadıkça, genel ahlâk sistemi ve ona bağlı olarak ekonomik sistem temelinden değiştirilmedikçe, Yiyiciler Partisi daha çoook seçim kazanacak, daha çoook milleti sömürecektir.
Mevcut düzende seçim, bir “yatırım” meselesidir. İnsanlar “seçilebilme hakkı”ndan yararlanabilmek için, büyük paralar harcamak zorundadırlar; harcayabilecek parası olmayanlar için “seçilebilme hakkı” boş bir gevezelikten ibarettir. Aday olmaktan irtibat bürosu tutmaya, otobüsler kiralamaya, afişler yaptırmaya, mitingler düzenlemeye kadar bir hesab edin… Ve bütün bunların niçin olduğunu düşünün: Çünkü yerel yönetimlere Hazineden akacak para, bu zahmetleri bir çırpıda karşılamaya yetecektir. Ondan sonra olacakları ise hayal bile edemezsiniz.
Seçim kazanıp da yaptığı yatırımları misilleriyle geri almayan tek bir siyasî gösteremezsiniz. Her suçun bir kılıfı vardır ve suçların en kılıflısı yiyicilik suçudur. Bu suçtan çok nâdir yakalanırsınız. Yakalandığınızda, hakkınızda ciddî bir delil çok nadir ele geçer. Cezalandırılacak olsanız, en alt seviyeden ve adetâ bir trafik suçundan bile hafif ceza yersiniz. Sınıf atlamanın en kestirme yolu, seçim kazanan tarafta olmaktır. Mesleklerin en kârlısı, seçim kazanan tarafta siyaset yapmaktır.
Bize sürekli “seçme ve seçilme hakkı”nın kutsallığından bahsederler. Seçilme hakkını kullanabilmek pek kutsal sayılmaz; aslında haddinden fazla kirlidir de… Seçme hakkını kullanmakta ise bir çeşit “kutsallık” bulunuyor olabilir: Çünkü her seferinde Yiyiciler Partisi’nin el çektirileceğine inanmak, her seferinde aldanmak ve buna rağmen yine inanmak, az çok “kutsal” bir duygu sayılır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi