29 Mart'ta dengeler değişir mi?
AKP, 21’inci yüzyılın başından Türk siyasî hayatına bir deprem gibi girdi. Bütün engellemelere ve karalamalara rağmen, halkın teveccühünü kazanmayı bildi ve kısa zamanda Türkiye’nin en büyük siyasî akımı oldu.
AKP’nin ilk başarıları, Millî Görüş Hareketi içinde açtığı muhalefet bayrağı sayesinde geldi. O zamanlar, Batıcı basından ilgi ve destek görüyordu. “Abdullah Gül’ün başını çektiği yenilikçiler, Millî Görüş’ün gelenekçilerini bölecek” diye, Batıcı basın her kıpırtıyı büyük puntolarla gündeme taşıyordu.
Abdullah Gül ve arkadaşlarının yenilikçi hareketine, Millî görüş çatısı altında izin verilmedi. Girdikleri parti içi mücadelede ipleri ele geçiremediler ve ayrılarak yeni parti kurmaya mecbur kaldılar. O zamanlar bu “hainler”in başarılı olacaklarına kimse ihtimal vermiyordu.
Fakat Millî Görüş hareketi içinde bir tıkanıklık olduğu da inkâr edilemez bir gerçekti. RP’nin iktidar ortaklığı sırasındaki olanca iyiniyetine rağmen, 28 Şubat Darbesi’ne karşı beklenen tavrı sergilemesi, tabanda bir hayal kırıklığına yol açmış ve bu hayal kırıklığı 1999 seçimlerinde sandığa “fenâ halde” yansımıştı. Halk, haklarını savunma noktasında Millî Görüş’ten ümidini kesmiş ve MHP’ye destek vermişti.
Millî Görüş içindeki yenilikçi hareket bu sırada ortaya çıktı. Tayyip Erdoğan önderliğinde bir siyasî oluşuma dönüştü. Yurt içinde ve yurt dışında umut verici ilişkiler kurdu. AK Parti olarak tabelalaştı. Ve 2002 erken seçimlerinde, bütün rakiplerini siyaset sahnesinden silerek tek başına iktidar koltuğuna oturdu.
2002 seçimleri pek çok bakımdan sürpriz sonuçlar doğurdu. İktidardaki DSP ve ANAP, bir daha dirilmemecesine sandığa gömüldüler. MHP, uzun yıllar hiçbir varlık gösteremeyecek şekilde ağır bir yara aldı. Uzun yıllar Türkiye’yi yöneten DYP, toprak oldu. Hemen hemen Erdoğan’dan başka tüm siyasî liderler, seçim sonuçları açıklanınca istifa ettiler. Bir kısmı geri döndü, bir kısmı bir daha dönemedi.
AKP o gün bugündür başarı grafiğini yükseltiyor. 2004 yerel seçimlerinde, yine büyük bir başarıyla bir çok önemli belediyeyi almasını bildi. Bütün saldırılara rağmen, beş yıllık birinci dönem icraatında halkı hoşnut edebildi. Darbe çığırtkanlıklarına ve tehditlere kahramanca göğüs gerdi ve 2007’de hem Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıdı, hem de oy patlaması yaparak yeniden iktidara geldi.
AKP pek çok bakımdan Türkiye’de ilklere imza attı. AKP’den önce “darbe”, Türk siyasetçisinin en büyük kâbusuydu. “Darbe” lafını duyar duymaz, Türk siyasetçisi hemen kuyruğunu kısar, sıvışmaya bakardı. AKP ilk defa bu “ilkel tehdit”ten korkmayıp onun üstüne gitti ve halkın büyük desteğini arkasında gördü.
AKP yutdışında da ülkenin itibarının ilk kez eksi değerlerden artı değerlere çıktığı bir döneme denk geldi. Aslında az söyledik: Bu dönemin açılmasında AKP’nin başarılı dış politikasının önemli bir rolü oldu. Doğu’da ve Batı’da Türkiye 20’nci yüzyılı “ıskalamıştı”. 21’inci yüzyılın başında AKP ile yükselişe geçti.
AKP’nin bu önemli başarıları muhalefet tarafından ya “gizli gündem”i olmakla veya “işbirlikçilik”le suçlandı. Bizce bunların ikisi de haksız suçlamalardır. “Gizli gündem” suçlamasını Türkiye’nin Müslümanlaştırılacağı korkusuyla yapıyorlar. Keşke AKP’nin bunu açık açık gerçekleştirebileceği bir formülü olsaydı! İşbirlikçilik suçlaması ise, bizce üzerinde durulmaya değer bir şey değildir.
Ama AKP’nin son dönemde Erdoğan’ın şahsî popülaritesine rağmen bir hayli yıpranmaya başladığı da ortadadır. Türkiye’de İslamî hareket AKP döneminde ciddî bir tehlikeye girmiş görünmektedir. AKP politikalarına bağlı olarak, zenginleşme ve liberalleşme bir “ahlak” olmuştur. Nevsweek dergisinin Müslümanlar için “zenginleştikçe sistemle bütünleştiler” şeklinde haber yapması, çarpıcıdır.
CHP bu dönemde AKP’ye karşı muhalefeti öğrenmiştir. Artık AKP’yi “irtica”la suçlamamakta, İslam ahlakını terk etmiş olmakla suçlamakta, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” diyerek eleştirmektedir. Bu türlü bir muhalefeti yapacak en son kesimin CHP olduğunu düşünebilirsiniz; fakat bu türlü muhalefetin gittikçe daha fazla tesirli olmaya başladığı da meydandadır.
AKP’yi yıpratan dış kaynaklı kriz olmamıştır. Sosyal politikalara sahip olmaması, sermayedarlarla emekçiler arasında kurulan dengesiz ilişkilere çomak sokmaması, basitçe refahı toplum tabakalarına dengeli şekilde yayacak bir politika üretmemesi, tam aksine liberal politikalar yürütmesi olmuştur. “Halkın aklı gözündedir” diye bir hikmet var; Türkiye’de halkın önemli bir kesiminin aklı, gözünden de aşağıda, “midesindedir.”
Şu halde 29 Mart’ta dengelerin bozulması beklenebilir Dengelerin bozulması da gerekir. Bu illâki AKP’nin hezimeti demek değildir. AKP’nin varoluş sebebi, işbu sahte ve çarpık dengeleri bozmaktır.