Müslüman, İslâm'ın değil; İslâm, müslümanın ölçüsüdür!
* Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayırdığım bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla…
-Abdullah Hocaoğlu yazıyor: ‘Geçenlerde bir müslüman yazar, F. Altaylı’nın programına katılmıştı..
Oradaki bazı tavırları, sert eleştirilere uğradı.. Kimileri, böyle söylemlerin, kişileri İslâm'dan soğuttuğunu söylüyor..’
* Ben o proğramı seyretmedim, ama, söylenenlerin genel çerçevesini okudum.. Tam da laiklerin iyice küplere bindikleri bir sırada, hem de F. Altaylı gibi birisinin hazırladığı bir tuzağa düşmenin, çok tedbirlice bir davranış olmadığı sözkonusu edilebilir; elbette.. Ancaak, konuyu büyütmeye gerek yok sanırım. ‘İslâm'dan soğutmak’ veya ‘İslâm'a ısındırmak’ gibi iddialar, günlük gelişmeler içinde etkili sayılabilir, ama, uzuuun tarih dönemleri açısından, pek etkili olmasa gerek.. Gerçek inanç, bir takım kişilerin bize sevimli veya soğuk gelen davranışlarıyla elde edilmez. Bunlar, belki bir kapıdan girmek veya uzaklaşmak için bir vesiledir..
-Abdulfettah İsmail yazıyor: ‘örtünme konusunda konuşulurken, genelde, İran uygulaması, lehde veya aleyhde örnek gösteriliyor.. Orada, nasıl bir kanunî düzenleme vardır?
İkinci sualim ise, Osmanlı’da, Sultan Fatih’ten itibaren, ‘devletin bekaı için, şehzadelerin katlinin vâcib olduğuna dair fetvâ verildiği’ iddiaları.. Bu durum, İslâm toplumunun selâmeti için diye mazûr gösteriliyor.. öyle bir zarûret var mıdır ve varsa, ‘katl’ işini meşrûlaştırır mı? Kezâ, ‘istişhad eylemleri’yle bir benzerliği sözkonusu edilebilir mi?’
* İran'da, örtünme üzerine, henüz sınırları belli ve ihlali halinde nasıl bir cezaî müeyyide uygulanacağına dair bir kanun yoktur. Daha çok, sosyal ahlâk anlayışına aykırılık iddiası etrafında gelişen bir sosyal baskı sözkonusudur.. Ve aykırı hareket edenler, nezarette tutulup, 1-2 gün sonra serbest bırakılırlar.. Bunun, kısmen caydırıcı etkisi olabilir..
Bebek durumundaki şehzâdelerin bile katli iddiasına gelince.. Bu iddia ne kadar doğrudur? çünkü, ‘Fâtih Kanunnamesi’ denilen belgeye, Fatih'ten 140 sene sonralarda, Viyana Kütübhanesi'nde rastlanmıştır ve gerçekliği şüphelidir. Ama, doğru ise, ‘Nizâm-ı âlem için’ ve ‘gelecekte saltanat fitnesine vesile olabilir!’ gibi vehimlerle çocukların katlini İslâm adına doğrulamaya çalışmak, İslâm’a yapılabilecek en büyük bühtanlardandır.
Konunun, ‘İstişhad eylemleri’ ile de hiç bir benzerliği yoktur.. O eylemler, başka imkân olmadığında, askerin misyonunu yerine getirmek için, ölüme bile bile gitmesidir..
-Ali Ak yazıyor: ‘Dialog çalışmalarının hangi merkezlerden, hangi hedeflerle planlandığı’na dair çalışmamızın ilk bölümünü gönderiyorum..’
* çalışmanızdan istifade ettim, ama.. Dialog’u sadece Papalık kurumunun elindeki bir imkan olarak mı ele almalıyız? Biz, ‘tebliğ’ vazifemizi nasıl yerine getireceğiz? Barış ve müzakere isteyenlerden kaçmayıp onlara söyleyecek sözümüz de olmalı değil mi müslüman olarak?’
-âdem İnce yazıyor: ‘Erdoğan'ın hep söylediği '(..), tek millet..(..)' lâfını hiç anlayamıyorum.. Bununla ne demek istiyor?’
* T. Erdoğan'ın neyi kasdettiğini bilmek veya onun adına açıklamada bulunmak durumunda değilim. Ama, müminlerin, (İbrahim Milleti, İslâm Milleti olarak) ‘tek millet’ olduğu’na inanırım ve türk, kürd, arab, rus, fars, japon zenci veya kızılderili vs. gibi ırkî, etnik, kavmî köken birliğini (millet) olarak anlamamak gerektiğini anlatmaya hep çalışıyorum.. İnsanların maddî cevherinde bir üstünlük-alçaklık yoktur, hepimiz aynı kökteniz; Benî âdem’iz..
-Ogün Şabanoğlu Zonguldak’tan yazıyor: ‘29 Ocak tarihli yazınızda, (Bugün, ‘laiklik isteriz’ diye sokağa dökülenler var. Dün de, Osmanlı’da şeriat isteriz diye sokağa dökülen hamam tellakları, vardı, onlar da ne istediklerini bilmiyorlardı..’ diyordunuz.. ‘Hamam tellakları..’ derken, ‘Patrona Halil İsyanı’nı mı kasdediyordunuz? Ben o isyanın, çok iyi organize olmuş, hattâ içinde âlimlerin de bulunduğu bir ‘qıyâm’ olduğunu okumuştum, yanılıyor muyum?
Bir de.. Laiklerin daha da şirretleşeceklerini belirtmiştiniz.. Gelişmeler sizi doğruluyor. Hattâ ‘örtülü olan öğrencinin notunu kırarım..’ diyen prof.lar bile çıktı.’
*Patrona Halîl tek örnek değildir. Ayrıca, o gibi hareketleri güzel göstermek çırpınışlarının zorakiliklerinin olabileceğini de unutmamak gerekir.. Prof.lara gelince.. Asıl başı açıklığın nasıl bir zorbalık simgesi olarak algılandığını sergilemiş oldular. Uyuyanlar belki uyanır..
-Edip1...@mynet.....) (Vakit’teki bir çok yazar arkadaşa da gönderdiği mesajında) yazıyor: ‘Sizler için hayat siyasetden ibaret değil mi? Bir düşünün kızların okula başörtüleri ile girmesi mi lâzım? (Erdoğan gibi müşrik olma ihtimali büyük Erbakan)’ın altına imza attığı 8 yıllık eğitim içinde yetişen çocuklar ne olacak? çocukların her sabah hangi güç önünde esas duruşa geçirildiğini düşünmez misiniz? Allah’ın hükümlerinden başka hükmü, ikrahsız kabul etmenin vebalini düşünüyor musunuz? Bir taş atarlar, ‘28 Şubat’taki gibi, kristal gibi dağılır-gidersiniz.. Aydın Doğan’a cevap yetiştirmekle cihad ettiğinizi sanırsınız..’
* Uzuuun mesajınızda, Vakit'i suçlamışsınız.. Ancaak, bu cevab kendi adımadır. Hedefinizi anlamadım. Kimse kimsenin metodunu benimsemeye mecbur değildir.. Bir şeyler yapmaya çalışanların yanlışını net olarak yazmak yerine, toptan bir suçlama yöneltmekten maksadınızı anlamış değilim.. Yazdıklarınız içinde doğrular olduğu gibi, bana göre çelişkili olan hususlar da var. Belki bir kızgınlığınızı dile getirmek ve (Ohh, söyledim, rahatladım..) diye, hafife aldığınız şekilde, cihad ettiğinizi düşünüyorsunuz; gazânız mübarek ola!! Verilen mücadelelerin metodik tartışmasının inancımız açısından ne kadar doğru veya yanlış olduğunu belki tartışabilirdik, ama, sizinle bu da zor.. çünkü, kendiniz gibi düşünmeyenleri hemen tekfir edebilmekte, şirkle suçlayabilmektesiniz.. (Erdoğan gibi müşrik olması ihtimali bulunan Erbakan...) deyimiyle, her iki kişiye de yaptığınız suçlamaların şer’î vebalini üstlenebilecek misiniz? Bu isimlerin de bir çok yanlışları, hataları olabilir.. Ama, asırlar içinde, ideal kaç örnek yönetici gösterebilirsiniz? Ve siyaset, insan toplumunun yönetimi için kesinlikle gerekliyken; müslüman bir toplumun inancına göre yönetilmesini hedefleyen bir siyasete de mi karşı çıkıyorsunuz? Müslüman bir halkı kim, ne ile ve nasıl yönetecek?
Leylâ ve Mâhir Başdere yazıyor: ‘Bombardımanlarla netice alınacağını umanlar yanılmıyor mu? Hükûmet’in bu kararlarına niye karşı çıkmıyorsunuz? öldürülen insandır...’
* Dağdaki de olsa, öldürülen insan, evet, bu ülkenin insanıdır, onların da aileleri vardır.. Onların yürekleri de yanıyor, doğru.. Bu acıyı da duymadıkça, bu kan, daha çook akar..
Ancaak, konuyu bir de tersinden alınız: Eline silah alıp size doğrultmuş kimseyle veya şehirlerde yüzlerce arabayı, malı, mülkü ateşe veren yıkıcılarla neyi, nasıl konuşacaksınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.