Hız çağında durmak ve anlamak (2)
Geçen yazımızda, her şeye nüfuz eden hız çağında "anlama" faaliyetinin "durmak"la alakasını ortaya koymak için farklı dillerde iki kelime arasında kurulmuş etimolojik ilişkiyi konu edinmiştik. Bugün de aynı mevzunun; durmak, okumak ve anlamak denkleminde kutsaldan izini süreceğiz.
Bizim din kültürümüzde okuma faaliyeti mukaddestir. Mukaddestir, çünkü; Hak’ka ancak okuyarak ulaşılır. Ama bu okuma, modern okumadan farklıdır, zira Hakikat, modern okumanın gâyesi değildir.
Kur'an'ın hâricinde "Oku" (Ikra) emriyle başlayan bir kutsal kitap biliyor musunuz?
Bu bir tesâdüf olamayacağına göre, İslâm’ın insanlığı dâvet ettiği “okumak” eylemi üzerine kafa yormak gerekmez mi?
İlk “Oku” hitabı, teşekkül edecek İslâm medeniyetinin fitilini tâ Arş-ı Âlâ’dan ateşleyen ilâhî bir emirdi. Burada câlib-i dikkat olan, bu ilâhî hitabın; hangi mekânda kime ve hangi vaziyette iken iletilmiş olmasıdır.
Mekân, Hira. Yani ıssız ve gözlerden ırak bir mağara.
Muhatab, okuma sancıları çeken bir ümmî.
İçinde bulunduğu durum, eşyanın hakikatini anlamak ve anlamlandırmak uğruna tenha bir köşede kalbini çileyle yoğurmak!
Evvelemirde kendi varoluş sırrını çözmek, sonra da bunun toplum ve kâinatla ilişkisini kurmak. Bunun için de, kendini aktif hayatın dışında inzivaya çekmiş, tefekkür soluyor...
Hakikati anlamak üzere durmuş.. Dingin bir ortamda cevval bir tefekkürün kendisine enfûsî ve kevnî âyetlerin kapısını aralamasını umuyor. Yahut öyle yönlendirilmiş.
Evet.
Varoluşun hikmetini, varlıktaki mânâ âhengini keşfetmek ve bu izlekten Hakikat’e ulaşmak kastıyla, O kutlu insan, Hira’nın kucağında Hira’nın rabbine sığınmış..
Tablo bu.
Yedi kat semâdan nüzûl eden "Ikra" emri, yapılanı ve yöntemi teyit etmiştir. Sevgilinin okuma üslûp ve gayretine rahmanî bir ses bereket ve yön vermiştir.
Delişmen hayattan uzak bu mekân, bir durak vazifesi görmüştür. O zaman, "Hira"sız bir toplum, duraksız bir toplum demektir. "Hira"ya sahip olmak ise anlamanın imkânını elde tutmak demektir.
“Durmak”ın ibâdetlerdeki yeri de ibretâmizdir...
Meselâ, Vakfe.
Vakfe, hacıların Arafat'taki duruşunun adı değil midir?
İslâm’ın temel ibâdetlerinden birisi de, kuşkusuz Hac’dır. Hac ise, Arafat’tır. (Tirmizi: 3/237, hn. 889) Arafat’ın bir mahşer provası olduğu yorumu yapılır. Bu da Arafat’ta arefe günü, güneşin zevalinden, Kurban Bayramı sabahı şafak sökünceye kadar, kısa bir süre dâhi olsa, “durmak” demektir. Vakfe yapmayan kimse, yani bu duruşu terk eden kimse haccı kaçırmış olur. Mahşer provası esnâsında, “vukuf”un yani “durmanın” şart olması, sizce de mânidar değil midir.
Yine bu meyanda aklıma başka bir ibâdet, "İtikâf" geliyor. Bir yerde durma, kendini orada hapsetme anlamında. Beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibâdet niyetiyle bir süre durularak gerçekleştirilen bir ibâdet. Hira’daki O kutlu insanın arayış keyfiyetine uygun bir duruş...
Kelimenin tam anlamıyla, “durmak”la yapılan bir ibâdeti ögütlüyor İslâm. Özünde tefekkür ve bedenî ibâdetler içeren ve böylece varlığın anlamını hatırlatan bir ibâdet.
Hızla akıp giden bir hayat mâcerasında varoluşun künhüne varmak zordur. Çünkü hız, bakmaya izin verir, görmeye değil. Tıpkı hızla akıp giden bir taşıtın içerisindeki insan gibi. Pencereden hızla kayan objelere sadece bakabilir, göremez. Eşyayı görmek ve hele detayına “vâkıf olmak”, hızı düşürmeyi gerektirir. Ağırlaşacaksın ki, görebilesin. Trafik kurallarının görevi de bu zaten..
Sünnet’e uygun itikâf, Ramaz’ın son on gününde yapılır. Varlığın anlamını sıradışı bir okumaya tabi tutmak üzere...
Ramazan ayı da, yıl içerisindeki hızlı yaşam tarzımızı yavaşlatmaya ayarlı değil midir? Bizi yavaşlatıp ruhlar âleminden kabir âlemine geçiş olan bu dünya hayatının geçiciliğini göstermek üzere...
Ya dinin direği Namaz! Sanki günlük hayatın hızlı temposunu günde beş kez yavaşlatmaya mebnî.
Mü’min, güne namazla başlar, namazla vâkıf olur. Dünya meşgalesine dalan insanı, kısa süreliğine olsa da, elinden tutup Hakikat’le buluşturur namaz.
Namazda "Fâtiha" durarak okunur. Böylece kâriyle (okuyanla) rabbi arasında görme ve teslim olma ahdi bir kez daha yinelenir. Hayatın hızlı temposu namazla niçin düşürülür, hiç düşündük mü?
Namazda, dudaklarımızdan dökülen her âyet ve her dua sözcüğü, Hakikat karşısında bir okuma faaliyetidir aslında. Her okuma da bir anlama...
"Hızlı yaşam" kuramı, detayı görmemeye uyarlanmıştır. Milyonlarca insanın hayatın gerçek mânasını idrak edememesinin sebeplerinden birisi de, kevnî ve enfûsî âyetleri okumaya duracak fırsatlarının olmamasıdır. Modern kurgu budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.