Gül, saldırgan bir 'ateist'i baştâcı eder mi, dersiniz?
‘üniversiteler Arası Kurul (üAK)’, adı üstünde bir akademik kurul.. Ama, hayır.. Günlük siyasete, gırtlağına kadar batmış bir ‘ideolojik siper’; ‘kemalist/laik mütegallibe taifesi’ için..
Bu kurul, boşalan bir YöK üyeliğine, İTü Jeoloji (yerbilim) bölümü öğr. üyesi Prof. Celal Şengör’ü aday gösterdi, geçen ay.. Şimdi Cumhurbaşkanı’nın önünde bekliyor..
Şengör’ün jeoloji sahasında ünlü olduğu söyleniyor.. Onu yakından tanımak için, yeni ‘allâme-i cihan’ımız ‘google’ amcaya başvurdum.. Karşıma çıkan bilgilere göre, son yıllarda medyada arz-ı endam eden yığınla deprem uzmanlarından birisi olduğu anlaşılıyordu.
Ama, bu kişinin, ‘olağanüstü kibar bir kişi’ olduğu da anlaşılıyor.. çünkü, Cumhurbaşkanı Gül, YöK Başkanlığı’na Prof. Yûsuf Ziyâ özcan’ı tayin edince, Şengör’ün Vatan’a verdiği röportajda, ‘Benim, kendi alanında asistan dahi yapılmasında tereddüt edeceğim bir insanı YöK’ün başına getirdiler..’ diyebiliyor.. Bir jeolog’un sosyoloji veya bir sosyolog’un jeoloji alanındaki bilgisi nedir ki, böylesi derin değerlendirmeler yapılabilir; anlamak zor..
Ama, asıl terbiye ve nezaket sınırları sorgulanması gereken, Şengör’den önce, üAK!. çünkü, bu kurul, YöK Başkanı’na kamuoyu önünde böylesine ‘nâzik’ lafları kullanabilmiş birisini, adeta YöK Başkanı’na nanik yaparcasına, YöK üyeliği için aday gösterebilmiştir..
Ve üAK, başörtüsü tartışmalarında tavrını yeniden açıklamak için, geçen hafta bir toplantıya çağrıldığında.. YöK Başkanı’nın, rektör ve üAK üyelerini, öyle bir toplantıya katılmamaları için telefonla arayıp uyardığı belirtildi.. Konu, YöK Başk. özcan’a sorulduğunda, ‘Evet, telefon ettim.. Ben onların sicil âmiriyim. Yetkimi kullandım.’ diye hiç kıvırmadan konuştu.
Ama, üAK, yine de toplandı.. Bunun üzerine YöK Başkanı da, sözkonusu toplantıya beklenmedik şekilde katılıverdi ve üAK Başkanı olan prof., kendisine, rektörler arasında yer gösterdi; ‘Buyrunuz..’ diye.. Ama, Prof. özcan, oturacağı yeri kendisi belirleyip, kürsüdeki yerini aldı ve inisiyatifi ele geçirdi ve akademik seviyesi yüksek olan bir konuşma yaptı..
O anda, bir özcan’ı düşündüm, bir de, ‘özcan’ı, asistan bile yapmazdım..’ diyen Şengör’ü.. Ki, 3 Şubat günü, Şengör’le ilgili haberlere yazılan yorumlardan birisi, konuya âşinalığı açısından daha bir dikkat çekiciydi: ‘Şengör'ün şahsına özgün ciddî bir akademik çalışması yoktur. Fransızlara aid araştırma gemilerinin sensörlerle yaptığı teknik araştırmaların ölçüm değerlerine sahip çıkıp bilim yaptığını zanneden ve ekranlarda ‘Bana yardım edilmiyor’ yaygarası koparan ve toplumda rant ve prestij sağlamaya çalışan,…tam da ülkemin bilim adamı profili denecek türden enteresan bir tip.’ deniliyordu, o internet yorumunda..
Şengör’ün çok ‘şenlik’ bir dünyasının olduğu anlaşılıyor.. Milliyet’e verdiği mülakatta, ‘Ordu gayet tabiî ki darbe yapabilir, niye yapmasın?’; Akşam’a verdiği mülakatta, ‘Yasal olarak kabul edilse bile türban kabul edilemez. Türban taktın mı şeriat istiyorum demektir. Laiklik ilkesini korumak askerin görevidir. Genç subaylar da rahatsız, yaşlı subaylar da..’ diyen, yani, tam da üAK’ya uygun, ‘postalyalayıcısı’ ilginç bir siyaset dışı (!) akademisyen! Onun, kendisini YöK'e aday gösteren üAK’ya gönderdiği teşekkür mektubu ise, totaliterliğinin üzerine tüy dikiyordu.. çünkü, Şengör, ‘üniversitelerde yalnız başörtülüye değil, dindar bütün insanlara da yer verilmemesini’ bile istiyordu, o mektubunda...
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, 1 Şubat 08 günlü yazısında, Şengör’ün, Marmara Depremi günlerinde, ‘Ben sarsıntı anında orgazmik zevk duyarım’ diyebilecek kadar pervasız olduğundan, ‘Türban serbest olursa üniversitelere kilit vururuz’ dediğinden, ‘Askerler telefonla aradığında bile hazır ola geçerim’ diyen; gün geçtikte daha çok Vural Savaş'laşan, Nur Serter'in erkek versiyonu, biraz Kemal Alemdaroğlu, biraz Sabih Kanadoğlu ve hatta biraz Bedri Baykam tipine dönüştüğünden’ sözediyordu..
Şengör ise, Hakan’a gönderdiği ve dün yayınlanan cevabî yazısında, kendisinde meydana gelen değişime kendisinin de şaştığını söylüyor ve bu durumunu, ‘Tehdit altında olduğu hissi’ne kapılmakla izah ediyor ve ‘Ben bir ateistim. Tüm dinlerin insanlığa büyük zararlar verdikleri kanaatindeyim. Bunlar arasında Marksizm ve Nazizm gibi modern dinler de vardır. ABD’de Marksizm’in bilim aleyhtarlığını gösteren bir de kitabım çıktı.’ diyordu.. Ateizmi ve laikliği bir din gibi algıladığını da itiraf etseydi, bari..
İlginç olan, Şengör’ün, bütün bunlardan sonra, ‘Ben politikacı değilim. Politikacı olamayacak kadar da politikadan nefret ederim.’ diyebilmesiydi.. Bu ‘ateist’ kişi, 7 Ocak 08 tarihli Vatan’da da, ‘Türkiye aslında İslâmlaşmıyor, Vahhabîleşiyor..’ diyordu.. Ateist olan kişinin, İslâm’a sahib çıkıyor gözüküp, mâsumluk maskesi takınarak vehhabîliğe saldırması kurnazlığı yutulacak mıdır? Hem, bu gibi İslâm içi mes’elelerden bir ‘ateist’e ne? Biz onun ‘dinsizlik dini’ne karışıyor muyuz?
Hüseyin Hâtemî Hoca, Yeni Şafak’ta 3 Şubat 08 günlü yazısında, ‘bir mikdar mürekkep yalamış olmaları gereken kadınlı-erkekli bir kısım beşik ve eşik ulemâsı’nın sığlığından yakınıyor ve ‘Bunlara, laikliğin “tebdîl-i kıyafet etmiş faşizm” demek olduğunu hangi şeytan öğretti?’ diyor ve kendine özgü o hoş uslûbuyla, ‘Ey Celâl Şengör, anlamsız şenliğinin yanında ne bu şiddet, bu celâl! Komutanlarla telefon konuşmasında, “-rahat!” komutunu duymadıkça “esas duruş”unu bozmadığını söylermişsin, kendi bileceğin iştir, “lâ ikrâhe fîd-dîn”; ancak, herkesi de kendine benzetmek için dayatma cür'etini, pervasızca “üniversiteyi kapatırız!” deme hakkını; sana kim verdi? Kimden “-rahat durma da keyfinin istediğini söyle!”- ruhsatını aldın? Helâl olmasın sana bu yollar!’ diyordu..
Evet, Ken’an Evren gibi bir diktatör ve onun hukuk adına yardımcılarının, müslümanların inancı üzerine bir yasak getirmesi üzerine, müslüman halk, yıllardır uğraşır durur ve o tasallut yine de kırılamaz.. Ve milletin parasıyla beslenen bu üniversitelerde, milletin inancına alenen savaş ilan eden bu gibi ateist zorbalar, tepemize çıkmaya daha bir can atarlar..
Bu durumda, Cumhurbaşkanı Gül’e büyük bir rol düşmektedir.. Umulur ki, bu gibi saldırgan kişilere, bir takım mülâhazalarla, ‘evet’ demez.. İnsan’a ve güce saygı göstermekte ne gibi ilginç kriterleri olduğu ortada olan, bu ‘postalsever’ prof.’un ve YöK üyeliğine aday olarak teklifinin bile Cumhurbaşkanı’na da ‘nanik’ yapmak mânasına geldiği gözlerden ırak tutulmayacaktır, herhalde.. Onun üyeliğinin kabul edilmesiyle ise, daha da fren tutmaz beyan ve davranışlar yüreklendirilmiş, YöK’ün içine bir saatli bomba daha konulmuş olacaktır.. Milletimiz, kendisine, inancına hakaret edilsin diye vermiyor onca para, emek ve de evlâdını, üniversitelerine.. Ya, devlet başa, ya kuzgun leşe..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.