Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Özlem yokuşlarında susamak

Özlem yokuşlarında susamak

Vuslat menzilinin durakları, özlem yokuşlarıdır. Biri biter, biri başlar. Yorulanlar olur, durulanlar, gem vurulanlar. Kimilerimiz hiç göremez kutlu sevdamızın vuslatını. Kimileri unutmuştur vuslatın varlığını. Memleketin ortasına şirk ateşi düştü kavrulduk. İdeolojilerin ateşi esti biz savrulduk. İmtihan vuslat olsa not vermez divaneye. Dünyada paha biçilmez âşıktaki gayeye. Garibin kalbi sılada, aklıysa geçimde. Özyurdunda garip denilince, acı ateşler yanar içimde. “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” uyarısına, 1920'lerdeki Akif'in çığlıkları ulaşır, “Tesellîden nasîbim yok, hazan ağlar baharımda; bugün hanümansız bir serseriyim öz diyarımda!” Yıllar yılları kovaladı. Bir yandan bakınca aynı çile hâlâ devam etmiyor mu? Birileri “ölümlü yalan”ı getirip, “ölümsüz gerçek”in üzerini taşlarla örtmediler mi! Hayat süren leşler, yani meyyit-i müteharrikler, özlem yokuşunda yol vermeyen kayalar olmadılar mı?
Açıldılar çağdaş hayata. Memleketi bindirdiler “Demokrasi” adındaki ata. Atı sürdüler çifte kurşun ata ata. Ateş bile yanarak ölmeyi düşünmez. Çifte kurşun ata ata atlarını sürenlerin geçtikleri yerlerde gözyaşları dinmez. Mahkemelerde yargılanmasalar da vicdanlarda idam kararları silinmez. Bakışlar geçmişin kirine daldı, saklı güzellikler kınında kaldı. Kan akıtarak pembe dünyalar vaad edenler, bizi özlem yokuşlarında susuz bıraktılar. Sadece diyarları değil, bedenlerle birlikte yürekleri de yaktılar.
Vuslat menziline dâvâ aşkını koyanın adı garip, yurdu gurbettir. İman sahibi olmanın bedelini cihad ile ödeyenin mekânı cennettir. Rabbimiz buyuruyor:
“Allah, Mü’minlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de, Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah'dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alışveriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.” (Tevbe Sûresi / 111)
Müslüman oldukları halde cihadda cenneti görmeyenler, cehennem çukurlarına sefer düzenleyenlerdir. Özlem yokuşlarını uzakta aramayalım. İnsanın içindedir yokuşlar. İçinin yokuşlarında kalanlar, özlem yokuşlarında elbet kalacaklardır. “Çağının ve mekânının Firavunlarına karşı önce Mücahit, sonra müşahit, sonra müteahhit ve daha sonra her şeye müsait!” hale gelenler, içlerinde taşıdıkları yokuşları hesaba katmadan yola çıkanlardır. Müslüman da olsalar kendilerini imanlarından çalanlar, çağın Firavunları tarafından çalınırlar.
Gerçekle yüzleşmeden vicdan acısı dinmez, özlemler gün görmez. Ömürlerini istemedikleri limanlarda bozuk para gibi harcamayı deneyenler, özlemlerinden yana özlemlerinin düşmanlarına karşı ortaya koyacak bir restleri kalmayanlardır. Zoraki hayatlar virane kapılarını aralar. İçleri özlemle dolu viraneler, eksik yaşayan viraneler, eksik gülen, eksik sevinen, eksikliğiyle eskimiş viraneler... Kendilerini cehenneme giden yollarda eskitenler, virane dönmüş divanelerdir.
Müslüman olarak özellerimiz ortak özellerimizdir. Özlemlerimizi kim çaldı bizden. Özlemlerimiz nasıl kayıp gitti ellerimizden?
Çağın Firavunları zamanımızı devirdiler, özlemlerimizi elimizden aldılar ve bizi bize yabancı bir hayatla çıkmaz sokaklara saldılar… Özlemlerini üzenler, üzülürler. Özlemleri şaha kalktığında “yarın”a, “az sonra”ya, “hele dur, zamanı değil!”lere yaslananlar, “bugün”lerin içinde silinenlerdir. “Şimdi”nin kalbine can olamayan özlemler, “an”ın göğsünden sökülüp tabuta konulan ölü cesetlerdir. Şunu bilin ki; ellerinde meyvesiz kuru tohumlarla kalakalanlar, hasretlerini, hayâllerini, ümitlerini, beklentilerini, özlemlerini zamanın kanına katmayanlardır.
Özlemlerine hareket suyunu içirmek yerine, onları hayâl emzikleriyle oyalayanlar, zalimlerin hatırı için meydanlarda oynayanlardır. Şunu herkes bilsin ki; ayağımıza gelir gelmez adını “bugün” diye değiştiren “yarın”ın sahibi değiliz. Yarınlara güvenip de bugünü erteleyenler, erdemli yaşamaya veda edenlerdir.
Firavun’un misyonunu kuşanarak yaşamı yokuşlu yapanlar, hayatımıza yokuşlar koyanlar bilmeliler ki; bütün yokuşları çıkmaya ahdetmişiz. Yokuşların başında yapayalnız kalmaya, yokuşlarda yorulmaya hazırız ve razıyız. Çünkü biz, yapayalnız kaldığımızda bile yalnız değiliz. Yürek vadilerinde sakladığımız, mevsimlerin ayazında yürek sıcaklığıyla koruduğumuz imanımız bizimledir. Kader bizi akrebin kıskacında çilelerle yoğurmuş; mayamız ıstırap, inilti, hüzün... Hamurumuz, gözyaşıyla ıslanmış. Rahat ve rehâveti ötelere bıraktığımız için, kefen bize yatak gibi gelir. Suların kıvrılıp gitmesi gibi, biz de bu davada çilelerle adım adım yol alacak ve Rabbimizin izniyle zalimleri deviren kutsal inkılâba doğru ilerleyeceğiz. Rabbimiz müjdeliyor: “Zulmedenler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini (yakında) bileceklerdir!” (Şuarâ Sûresi / 227)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi